Ekokırımın iç hukukta suç olarak kabul edilmesi

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetki alanına giren suçlar soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun yanında artık ekokırımın suç olarak tanınması tartışmaları söz konusu.

Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, insanlık için evrensel bir hak. Bu fikir ilk kez tam 50 yıl önce 1972’de Stockholm’de yapılan BM Çevre Konferansı’nda dile getirildi. İnsan onuruna yakışır ve sağlıklı bir yaşam sürebilmek için belli standartlarda bir çevreye sahip olmanın temel bir hak olduğu belirtildi.

Bu kavramın küresel olarak tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi geçen 50 yılda pek mümkün olamadı.

Kısa süre önce bu temel evrensel insan hakkına dair önemli bir başka karara imza atıldı. BM Genel Kurulu, 28 Temmuz 2022 tarihinde temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir çevreye erişimi insan hakkı ilan etti.

Karar tasarısı sekiz çekimser oya karşılık 161 üye devletin oyuyla kabul edildi.

Kabul edilen bu karar, devletleri, uluslararası örgütleri ve ticari işletmeleri herkes için sağlıklı bir çevre sağlamak için daha çok çaba göstermeye çağırıyor.

Bu çabalar elbette çok değerli ancak bu evrensel insan hakkının devletler tarafından layıkıyla tanınması, ekolojik suçların yeniden tanımlanması, bu alanda başta şirketler olmak üzere suç işleyenlerin yargılanması çok kritik önemde.

Kararın kabul edilmesinin “sadece başlangıç” olduğunu söyleyen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, konuyla ilgili açıklamasında, ülkelere “bu yeni tanınan hakkı her yerde, herkes için gerçek kılma” çağrısı yapmıştı.

Türkiye’de de Anayasa’nın 56’ncı maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” ifadesiyle bu hak koruma altına alınmıştır.

Ancak uygulamada ne kadar dikkat ediliyor, orası büyük bir tartışma konusu.

Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı mevcut uluslararası hukukla doğrudan ilgili, bu hakkın tam anlamıyla desteklenmesi için çok taraflı çevre anlaşmalarının tam olarak uygulanması gerekiyor.

Artık isteğe bağlı politikalardan ziyade temel yasal yükümlülüklerin çerçevesinin net şekilde belirlenmesi gereken bir zamandayız.

Hükümetler ya da devletler onlarca yıldır çevre koruma, iklim kriziyle aktif mücadele konusunda defalarca sözler verdi, eylem planları yazdı, finansal mekanizmalar kurma sözü verdi ancak iş uygulamaya geldiğinde hep ağırdan alındı.

Kaybeden hep doğa olurken, kazanan yine şirketler ve kirli lobiler oldu.

İnsanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip oldukları konusunda yeterince bilinçlenme sağlanırsa, hükümetleri harekete geçirme yönünde önemli bir talep yaratılmış da olacak.

Öte yandan, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetki alanına giren suçlar soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun yanında artık ekokırımın suç olarak tanınması tartışmaları söz konusu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 2019’da gerçekleştirdiği Taraf Devletler Kurulu’nda Pasifik Ada Ülkeleri tarafından gündeme getirilen ekokırım suçu, uluslararası kamuoyunda giderek daha fazla konuşulur hale geldi.

Haziran 2021’de Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı) girişimiyle uluslararası uzmanlardan oluşan bir heyet, ekokırım suçunun tanımı konusunda uzlaşıya vararak bir metin hazırladı.

Heyet, metinde ekokırım suçunu şöyle tanımladı:

“Çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur.”

Çevre hukukunun temel ilkesi ekolojik felaketleri, zarar meydana gelmeden önlemektir. Ancak ulusal ve uluslararası hukuk düzeyinde bu “kirleten öder” ilkesinin yanı sıra idare ya da özel hukuk mekanizmalarıyla sınırlı kaldı. Gelinen noktada artık ekolojik krizin artık görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşması, çevresel zararların meydana gelmeden önlenmesi ihtiyacını doğurdu. Özellikle şirketlerin neden oldukları zararların sorumluluğundan sadece ek bir bütçe ayırarak kurtulması yerine ceza hukuku ile caydırıcı bir “tehlike suçu” oluşturma talebi yaygınlaşmaya başladı.

Bu bağlamda İklim Adaleti Koalisyonu, Ekokırım Çalışma Grubu, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve EndEcocide Türkiye işbirliği ile 3-4 Kasım tarihlerinde İstanbul’da I. Uluslararası Ekokırım Konferansı düzenlenecek.

Konferansın temel hedefi ekokırımın tanımı ve iç hukukta suç olarak yer alması…

Türkiye’de bu başlıkla gerçekleşecek ilk uluslararası konferans olması açısından ayrıca önemli.

Bu konferans, ekokırımın Türkiye’nin iç hukukunda suç olarak kabul edilmesini tartışmaya açmak, açılan davalar ve doğa savunuculuğu faaliyetleri ile zaten varolan mücadelelerin kapsamlarını ve hedeflerini gözden geçirmek, dünyadaki iklim adaleti ve ekokırım kanunu hareketleri ile Türkiye’deki birikim arasında köprü kurmak için önemli bir araç olacak.

Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından ekokırım bir suç haline getirilmesiyle tüm devletlerin bunu iç hukuklarında “suç” olarak tanımlayıp kabul etmelerinin önü açılmış olacak.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sayfasında yer alan bilgiye göre, Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurucu sözleşmesi Roma Statüsü’ne taraf olmakla birlikte Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin faaliyetlerini yakından takip etmekte olup, New York veya Lahey’de düzenlenen Taraf Devletler Asamblesi toplantılarına katılım sağlıyor.

İnsan hakları hukuku tarih boyunca yeni hak kategorileri ve tartışmalar eşliğinde geliştiğini ve gelişmeye de devam ediyor. Temenni o ki, Türkiye de er ya da geç bu alanda alması gereken sorumlulukları alarak, dünyaya, insanlığa ve doğaya yönelik yükümlülüklerini yerine getirir.

Doğayı korumaya yönelik atılan bu değerli adımların, küresel ve yerel aktivizmin emeklerinin hukukta karşılık bulmasının gerek hak sahipliği gerekse suç ve ceza açısından yeni düzenlemelere yol açması artık kaçınılmaz bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor.

Nereye kadar devletler ve iktidarlar yokmuş gibi yapabilirler ki?

Ekokırım suçu bir suç olarak uluslararası arenada yerini aldığında, insan merkezli değil de doğa merkezli düşünme açısından uluslararası anlamda insanlık adına, tüm diğer canlı varlıklar adına, gezegenimiz adına dev bir adım atılmış olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi