Atilla Yeşilada: “TL’nin bileğini kimse bükemez ama Türkiye kalitesiz hayatı çok pahalı yaşıyor”
Mesele Ekonomi’de konuşan Atilla Yeşilada, dolar/TL için yıl sonu 43,5 tahmini yaparken asıl sorunun kur veya enflasyon değil, Türkiye’de siyasetin piyasa düzenini bozması olduğunu söyledi. İnternetten gıdaya, eğitimden kiraya kadar her alanda “kalitesiz ürünü dünya fiyatına” tükettiğimizi açıkladı.
Mesele Ekonomi YouTube kanalında İbrahim Haskoğlu’nun sorularını yanıtlayan ekonomist Atilla Yeşilada, hem yıl sonu beklentilerini hem de Türkiye’de hayat pahalılığına dair tespitlerini paylaştı.
Enflasyon verisinin açıklanacağı haftaya girilirken Yeşilada, Türkiye’de para politikasına dair şu değerlendirmeleri yaptı:
Enflasyonun yüzde 1,25–1,75 bandında gelse bile Merkez Bankası’na bir faiz indirimi daha alan açacağını söyledi, ancak kendisinin indirimden yana olmadığını vurguladı.
Aralık ayından sonra en az üç ay faiz indirimlerine ara verilmek zorunda kalınacağını, bu sürecin de repo ve para piyasası fonlarına cazip getiri sağlayacağını ifade etti.
Merkez Bankası Başkanı’nın “güçlü TL’den geri adım yok” mesajını hatırlatan Yeşilada, dolar/TL’de agresif bir yükseliş beklemediğini, kurun yıl sonunu 43,5 seviyelerine yakın kapatacağını, 44’ü görmeyeceğini söyledi.
2025’te dolar/TL’de yaklaşık %15–16 civarında bir prim öngördü.
Bu çerçevede gram altında da dolar kuru kontrollü gittiği için büyük bir sıçrama beklemediğini, altının TL bazında çok güçlü bir hikâyesi olmadığını belirtti.
Borsa İstanbul: “Temel olarak ucuz ama 9.000 puana kadar geri çekilme riski var”
Borsa İstanbul için “temel analiz yapanlar açısından kaçırılmayacak alım fırsatı” tanımı yapan Yeşilada, buna rağmen “event risk” (vaka riski) nedeniyle temkinli:
Yabancı raporlarda BIST 100 için önümüzdeki 12 ayda “adil değer” tahmininin 13.500 puan civarında olduğunu aktardı.
Ancak 11.000 puan direncinin kırılmasının zor olduğuna dikkat çekerek, olumsuz siyasi ve ekonomik gelişmelerin üst üste gelmesi hâlinde endekste 9.000 puana kadar geri çekilme beklediğini söyledi.
Borsada manipülasyon soruşturmaları, konkordato dalgasının borsa şirketlerine sıçrama ihtimali ve siyasette özellikle Mansur Yavaş hakkında derinleşebilecek soruşturmalar gibi başlıkların yabancı yatırımcıyı ürküttüğünü vurguladı.
Bu nedenle Yeşilada, hisse senetleri yerine Eurobond’ları daha cazip bulduğunu dile getirdi.
Küresel Piyasalar: S&P 500’de Noël rallisi, dolar endeksinde güçlenme
Yeşilada, küresel piyasalar tarafında daha iyimser bir tablo çizdi:
S&P 500 endeksinde Noel Baba rallisi beklediğini söyledi. Gerekçe olarak kurumsal yatırımcıların hâlâ yüksek nakitte oturmasını ve Fed’in faiz indirim beklentilerini gösterdi.
Analist tahminlerine göre S&P 500 şirket kârlarının gelecek yıl yaklaşık %16 artmasının beklendiğini, bunun da endekste 2026’ya kadar sürebilecek bir ralliyi destekleyebileceğini ifade etti.
Dolar endeksinin (DXY) yeniden güçlenme şansının arttığını, ABD tahvillerinin Almanya ve Japonya’ya göre hâlâ daha cazip getiri sunduğunu belirterek, dolar ve ABD tahvillerini tercih ettiğini söyledi.
Euro’yu beğenmediğini, Euro’nun değer kazancının Avrupa ekonomisi ve şirket kârlılığı için olumsuz olduğuna dikkat çekti ve EUR/USD’de 1,10 seviyesinin görülmesini beklediğini dile getirdi.
Gelişmekte olan ülkelere yönelik fon ilgisinin sürebileceğini ancak Türkiye’nin siyasi riskler ve piyasa yapısındaki bozulma nedeniyle bu pastadan hak ettiği payı alamayacağını savundu.
Kripto ve altın: “Bitcoin’de 70 bin düşüşlerini alırım, 240 bin dolar hedefi gerçekçi”
Kripto para piyasalarındaki sert dalgalanmaları “piyasa arızası” olarak nitelendiren Yeşilada, Bitcoin konusunda iyimser:
Bitcoin’de 70 bin dolara kadar geri çekilmeleri alım fırsatı olarak gördüğünü söyledi.
Önümüzdeki 12 ay içinde bazı analistlerin dillendirdiği 240 bin dolar hedefini gerçekçi bulduğunu, Bitcoin’i güçlü kılan hiçbir temel dinamiğin değişmediğini vurguladı.
Altın tarafında ise daha temkinli:
Jeopolitik gerilime rağmen altının 4.500 dolar seviyesini kıramadığını,
Piyasadaki yaygın 5.000 dolar ons hedefini inandırıcı bulmadığını,
Bu nedenle portföydeki altını tutsa da yeni pozisyon için altın yerine kriptoyu tercih ettiğini belirtti.
“Kalitesiz bir hayatı çok pahalı yaşıyoruz”: İnternet, gıda, eğitim ve konut eleştirisi
Programın ikinci bölümünde Yeşilada, gazeteci İbrahim Haskoğlu’nun “kalitesiz bir hayatı çok pahalı yaşamak” ifadesinden yola çıkarak Türkiye’deki yaşam kalitesini değerlendirdi.
Öne çıkan başlıklar şöyle:
İnternet: Türkiye’de internetin hem çok pahalı hem de düşük kaliteli olduğunu, bunun çocukların oyunu değil, iş yapmanın en temel maliyetlerinden biri hâline geldiğini söyledi. Telekom altyapısında fiili tekel yapısının ve devlet ağırlığının fiyatları yukarı taşıdığını, rekabetçi iki-üç büyük özel oyuncuya alan açılmadığı için vatandaşın yüksek fiyata mahkûm kaldığını savundu.
Gıda: Tohum kalitesinin düşük olduğunu, üretim yetersizliğinin ve parçalı yapının kaliteli gıdaya erişimi zorlaştırdığını anlattı. Zincir marketleşme oranının düşük olduğuna, küçük işletmelerde müşteriye göre ürün kalitesinin değiştiğine, gıda perakendesinde de ahlaki ve vicdani erozyon yaşandığına dikkat çekti.
Eğitim: Türkiye’de uzun yıllardır “değerler eğitimi” adı altında ideolojik içerik öne çıkarılırken, beceri temelli eğitimin geri planda kaldığını, gençlerin matematik, fen, yabancı dil ve kodlama gibi alanlarda yeterince donanmadığını ifade etti. Özel eğitimde yüksek fiyat–düşük kalite sorununa işaret ederek, kupon sistemi gibi modellerle ailelerin desteklenebileceğini söyledi.
Mesleki eğitim ve iş gücü: Meslek liseleri ve çıraklık–kalfalık sisteminin çöktüğünü, buna karşın sosyal medyanın “herkes içerik üreterek aniden zengin olur” hayalini yaydığını; bunun da reel sektör için nitelikli ara eleman bulunmasını zorlaştırdığını anlattı.
Yeşilada, tüm bu başlıkların ortak paydasını “siyasi sistem ve bozulmuş piyasa düzeni” olarak tanımladı. Denetim kurumlarının işlevsiz bırakıldığını, bürokrasinin ve yargının enerjisinin ekonomik sorunları çözmek yerine “muhalif kovalamaya” harcandığını savunarak, devletin asli görevi olan piyasanın düzgün işlemesini sağlama rolünü yerine getiremediğini söyledi.
Devletin ekonomideki rolü: “Devlet yapsın değil, devlet yaptırsın”
AK Parti’nin iktidara ilk geldiğinde “devleti küçültme” söylemiyle başladığını hatırlatan Yeşilada, bugün gelinen noktada devletin ve belediyelerin ekonomide her alanda oyuncu hâline geldiğini söyledi:
Konut, gıda, benzin istasyonları, sosyal konut projeleri derken devletin neredeyse “berber dükkânı bile açacak noktaya geldiğini” ironik bir dille ifade etti.
Bu durumun özel sektörü dışladığını, kârlılığın ve rekabetin bozulduğunu, uzun vadede hem verimliliği hem de vatandaşın refahını aşağı çektiğini belirtti.
Yeşilada, sağlıklı bir modelde devletin doğrudan üretici olmak yerine uzun vadeli bir stratejik plan yapıp özel sektöre doğru alan açması, doğru alanlara sübvansiyon vermesi ve piyasayı sıkı denetlemesi gerektiğini vurguladı. Sanayi devleri yaratma hayali yerine Türkiye’nin tarım, turizm ve “dumansız sanayi” (düşük karbonlu, hizmet ve teknoloji ağırlıklı sektörler) üzerine yoğunlaşması gerektiğini savundu.