57 yıl önceki Turan Emeksiz katlinin düşündürdükleri...

57 yıl önceki Turan Emeksiz katlinin düşündürdükleri...
Ama ne diktalar bitti, ne zulümler bitti, ne ölümler bitti. Taylan'ları, Vedat'ları kurban verdik. Deniz'leri, Mahir'leri, Kaypakkaya'ları, Erdal Eren'leri kurban verdik askeri cuntalara...

İnci TUGSAVUL

Doğan'ın sayfasına koyduğu yazıları okuyordum. Turan Emeksiz'in öldürülmesinin yıldönümü... Yarım yüzyılı aşan gazetecilik yaşamımızda o kadar çok ölüm, o kadar çok acı yaşadık ki, ilk önce Turan Emeksiz'in Demirel zamanında katledilen gençlerden biri olduğunu düşündüm... Hayır, yazının tamamı beni o çok hareketli 1960 yılına götürdü. Turan Emeksiz'i Menderes diktasına karşı direnişte yitirmiştik. Yanılmıyorsam, gençliğin diktalara karşı direnişinin ilk kurbanıydı. 

 

Bu cinayet duyulur duyulmaz, Ankara Hukuk Fakültesi öğrencileri olarak sokakları işgal edişimizi anımsadım ve de hep bir ağızdan haykırdığımız "Olur mu böyle olur mu... Kardeş kardeşi vurur mu... Kahrolası diktatörler... Bu vatan size kalır mı?" ezgilerini... Ardından polis baskınını, Hukuk Fakültesi'nde yeniden savunmaya çekilşimizi... Ertesi gün daha ertesi gün tekrar tekrar sokağa inişimizi... Mayıs'ın 5'indeki 555K'yı... 

 

Doğan'ın yazısında yer verdiği Nazım Hikmet'in "Beyazit Meydanı'ndaki Ölü" şiirini ilk kez duyduğumuzda ne heyecandı o... 20 yaşında üniversiteli ve gazeteciliğe hevesli bir genç kız olarak, tıpkı tüm yaşıtlarım gibi, ülkemize, halkımıza güzel günlerin hemen geleceği umudundaydık. 

 

Kaç yıl geçti? Tam 57 yıl... 

Ama ne diktalar bitti, ne zulümler bitti, ne ölümler bitti... Taylan'ları, Vedat'ları kurban verdik Demirel'lere... Deniz'leri, Mahir'leri, Kaypakkaya'ları, Erdal Eren'leri kurban verdik askeri cuntalara... 

 

Yetmedi, Özal dönemi, 2. Demirel dönemi, Tansu Çiller dönemi, 3. Ecevit dönemi, yüzlerce yiğit delikanlımız, genç kızımız direnişlerde, zındanlarda katledildi... 

 

Ya Kürdistan, ille de Kürdistan... Yüz yıl önce Ermeni'yi, Asuri'yi, Rum'u vuran soykırım şimdi Tayyip döneminde Kürt toprağının üç parçasında gece gündüz ölüm kusmakta... 

Ve de bugün ben Turan Emeksiz'in ölümünü anarken ardından gelen tüm bu ölümleri gözlerim nemli ve de içim kan ağlayarak tekrar tekrar düşünüyor ve Doğan'a soruyorum: 

 

İkimiz de yaşam merdiveninin son basamaklarındayız... Daha kaç ölüm haberiyle dağlanacak yüreğimiz? Ve de bizim ardımızdan gelen kuşaklar... Bizim göremeyeceğimiz günlerde de hep ölümlere ağıt yakmak mı olacak insanlarımızın yazgısı? Brüksel sokaklarında her gün yüz yüze geldiğim, her birini kişi olarak çok sevdiğim ülkemin insanları "İlle de idam" diye bağırıp duran bir çılgına hep alkış mı tutacak? 

 

Doğan, Bob Dylan'ın sevgili Can Yücel tarafından Türkçeleştirilmiş o ünlü türküsünü bilgisayarda yüksek sesle tekrar tekrar dinleterek yanıtlıyor:

 

daha kaç köyden sürülsün insan
adam oluncaya dek?
daha kaç derya dolaşsın martı
bulsam diye bir tünek?
daha kaç toptan atılsın gülle
harp toptan kalkıncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun,
cevabı esen rüzgârda.

daha kaç yıl kök salsın ağaç
bahar açıncaya dek?
daha kaç yıl kök söksün bu halk
yerin bulsun diye hak?
daha kaç aydın ışığı görüp
görmezlikten gelecek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun,
cevabı esen rüzgârda.

daha kaç can canından geçecek
cana yetinceye dek?
daha kaç el boş açılsın göğe
göğermedikçe yürek?
daha kaç teller kopsun sazlardan
bu ses duyuluncaya dek?
cevabı, dostum, rüzgârda bunun,
cevabı esen rüzgârda.

 

Öne Çıkanlar