Bir Mam Celal vardı...
Ramazan ÖZTÜRK
Irak’ın Saddam sonrası Arap olmayan ve üç dönem üst üste görev yapan eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani hayata veda etti. Dış dünyada Celal Talabani olarak tanınır ama Kürtlerin tamamı için o Mam Celal’dir. Büyük küçük herkes Mam Celal, diye hitap eder. Bu tabir, saygın kişi, halkın büyüğü anlamında, duyulan saygının bir ifadesi olarak kullanılır.
Mam Celal, ömrünü Kürtlerin özgürlük mücadelesine adayan bir liderdi. Bir zamanlar Saddam Hüseyin tarafından hakkında ölüm fermanları çıkartılan Mam Celal, kadere bakın ki Irak’ın Cumhurbaşkanlığı makamında üç dönem görev yaptı.
İLGİLİ HABER: TALABANİ İÇİN 1 HAFTA YAS İLAN EDİLDİ
Mam Celal, dünyanın önde gelen siyaset adamlarından biriydi. Onu tanıyan herkesin mutlaka anlatacağı farklı şeyleri vardır. Ancak benim anlatacak o kadar çok anım var ki hangisinden başlayacağım konusunda zorlanıyorum. Hele hele biraz önce gazeteci arkadaşım Fehim Işık’tan aldığım ölüm haberiyle birlikte içimi saran derin üzüntüden sonra onunla ilgili anılarımın tamamını bir çırpıda yazmam mümkün değil. Ancak aklıma ilk gelenleri özetlemekle yetineceğim.
Mam Celal ile ilk kez 1987 Mayıs ayının son haftasında Süleymaniye’nin Yaksemer Köyü’nde karşılaştım. İran-Irak savaşının en yoğun olduğu dönemdi. Saddam’ın başında bulunduğu Baas Rejimi, aynı zamanda Kürtlere karşı da acımasız bir savaş sürdürüyor ve toplu katliamlar gerçekleştiriyordu.
Ölümü göze alıp binbir tehlikeyi atlattıktan sonra Mam Celal’e ulaştığım günü hiç unutamam. O gün aynı zamanda gazetecilik hayatımda bir dönüm noktasıdır. Yaksemer’deki yarı yere gömülü karargâhında yüz yüze geldik. Burası Mam Celal’in hem çalışma hem de ikametgâhıydı. Eşi Hero Xan’ı da orada tanıdım. Onlar, hem eş hem de mücadele arkadaşıydılar.
Mam Celal, beni sığınağın kapısında karşıladı, birlikte çalışma odasına geçtik. İçerde kurmaylarından 4 kişi vardı. İlk kez karşılaşıyoruz ama hakkımda bilgi sahibiydi. Çünkü Tahran’daki temsilcisi aracılığıyla kurduğum iletişim sonucu gazetede yazdığım haberleri ve gelişmeleri belli ki takip etmişti.
Asıl aklını kurcalayan şey, Türkiye’ye dönmem için haber göndermesine rağmen Bağdat’tan kalkıp tek başıma onca tehlikeyi atlatıp oraya kadar gelmiş olmamdı. Aklında birçok soru olduğu beliydi. Yıllardır savaşan bir lider olarak göze alınan riskin ne kadar büyük olduğunun farkındaydı. Bağdat’tan buraya kadar gelmenin zorluğunun da bilincindeydi.
İlk söylediği şey; "Biz sana haber gönderdik ‘dön memleketine’ diye. Çünkü yalnız değildin ve seni oradan almamız mümkün değildi. Hem seni hem de arkadaşlarımızı öldürürlerdi. Ben senin döndüğünü düşünürken karşıma çıktın. Buraya nasıl geldin?"
- Bir Kürt taksiciyle tanıştım o Taşluca’ya kadar getirdi, onlarca arama noktasından geçtik. Kolay olmadı. Daha sonra Sergalu’ya geçtik, Peşmergeler de Yaksemer’e yanınıza getirdi, dedim.
"Peki, hayatınla kumar oynadığının farkında mısın?" diye sorunca aklıma Bağdat’tan aldığım ve içinde zar bulunan şeffaf iki çakmak geldi, cebimden çıkardım, birini kendisine uzattım.
- Bağdat’ta tam 19 gün geçirdim. Bir gün sadece subayların alışveriş yapabildiği ve malların dışarıdan ithal edildiği bir market var oraya gittim. Bu çakmakları gördüm, basit ve ucuz. İçlerindeki zarlar dikkatimi çekti. O an aklıma yaptığım işin bir kumar olduğunu düşüncesi takıldı. İki tane satın aldım. Kendi kendime, eğer Mam Celal’e ulaşabilirsem bu çakmaklardan birini ona vereceğim, dedim. Yolda gelirken de çektiğim korku ve heyecan sırasında zaman zaman bu çakmaklardan birini cebimden çıkarıp salladım. Sürekli düşeş geliyordu. Dolayısıyla hayatımla kumar oynadım ama kazandım.. İşte birini size hediye veriyorum. Bu anlattıklarımı unutmamanız için…
Mam Celal, çok duygulanmıştı, verdiğim çakmağı cebine koydu, bunu saklayacağım, diyerek teşekkür etti. Sonra mücadele amaçlarını, Türkiye ile diğer bölge ülkeleri ve liderleri hakkındaki düşüncelerini sordum o da cevapladı. Gece yarısına kadar süren uzunca bir röportaj gerçekleştirdik. Türkiye ile dost olduklarını ve bu dostluğun daha da sıklaşması gerektiğinin altını çizdi. Bölgede birkaç hafta kalarak Peşmergelerin, Baas Rejim askerleriyle cephelerdeki çatışmalarına tanıklık ettim.
Birkaç ay sonra bu kez Şam’da görüşüp yine bölgedeki gelişmeler hakkında kapsamlı bir röportaj gerçekleştirmiştim. Eşi Hero Xan yine yanındaydı.
16 Mart 1988’de Baas Rejimi Halepçe’ye kimyasal silah kullanınca bölgeye gidip katliamı dünyaya duyurduktan bir süre sonra Mam Celal ile yine bir araya geldik.
Halepçe Katliamı konusunda da hem bölge ülkeleri hem de Batılı ülkeler için şunları söylemişti:
"Mücadele dönemlerimizde sesimizi duyuramıyorduk. Halepçe’den önce de 2 yıl boyunca bize karşı kimyasal kullanıldı. Kimseyi inandıramıyorduk. Sen önce Yaksemer Köyü’ne geldin sonra da Halepçe’ye gelip o meşhur fotoğrafı çektin ve bütün dünyaya kimyasalın vahşetini anlattın.
Kimyasal kullanılmasının iki sebebi vardı. Birincisi, Saddam, Kürtlere karşı Şovenist bir siyaset güdüyordu. Yani Kürtleri yok etmek istiyordu. Karanlık bir siyaseti vardı. Kerkük’ten Kürtleri çıkarıp yerine Arapları yerleştiriyordu.
1988’de Kerkük ve Süleymaniye bizim denetimimize geçmişti. Saddam kaybetmediğini göstermek istedi. Onun için Halepçe katliamını yaptı. Diğer şehirleri de ele geçirmeyelim diye bizi korkutmak istedi.
Dünyadan beklediğimiz tepkiyi göremedik. İngiltere, Fransa, Amerika, Türkiye, İran bu katliama karşı sert demeçler verdiler ama yeterli değildi. Saddam’ın dünyayla ilişkisi çok iyiydi. Hem doğu ülkeleri, hem Sovyetler, hem de Batı ülkeleriyle iyi geçiniyordu. Saddam, İran’la savaşıyor diye Batı Saddam’ı destekliyordu. Bu nedenle Saddam’ın işlediği cinayetleri görmek istemiyorlardı. Katliam olduğunda bütün dünyadan yardım istedik. Öncelikle bize İran yardım etti. Binlerce kişiyi tedavi için İran’a gönderdik. Bahdinan’daki halkımızın çoğu da Türkiye’ye sığındı. Türkiye onlara kapılarını açtı. Binlerce Kürt o zaman Türkiye’de kaldı. O dönemde sadece bu iki ülke yardımcı oldu. Her ikisine de minnettarız."
Birinci körfez Savaşı devam ederken Beyrut’ta toplanan Iraklı muhalif gruplar, Saddam sonrası Irak’ın geleceğini tartışırken Mam Celal ile yaptığım röportajda "Irak’ın yeni anayasasının temeli burada atılıyor. Bundan sonra Araplar, Kürtler, Türkmenler, Hristiyan halklar birlikte barış içinde yaşayacaklar. Bu toplantı bu nedenle çok önemlidir" demişti.
Doksanlı yıllarda Özal’ın girişimiyle verilen pasaport sayesinde Kak Mesud (Mesud Barzani) ile birlikte Türkiye’ye ve Avrupa ülkelerine rahatlıkla gidip dönebiliyorlardı. Pasaport verildikten sonra Mam Celal, ilk kez Ankara’ya gelip hükümet yetkilileriyle görüşme yapacak ardından da İstanbul’a geçecekti. Çünkü böbreklerinden rahatsızdı ve doktora görünecekti. Haberi aldığımda Atatürk Hava Limanına gittim. Mam Celal, yanında oğlu Kubat ki o zaman daha çocuktu, ayrıca yakın çalışma arkadaşlarından 5-6 kişi daha vardı. Türkiye’den hiçbir resmi görevli karşılamaya gelmemişti, ben ve birkaç gazeteci arkadaşım oradaydık. Dolayısıyla Mam Celal’i kaldığı otele götürmek için bekleyen bir araba da yoktu. Kendisi, oğlu Kubat ve yanındaki bir kişi daha benim arabama bindi, diğerleri için de bir taksi tuttuk ve kalacağı Hilton oteline gitmek üzere yola çıktık. Sabah gazetesinin o dönemde İkitelli’deki binasının önünden geçerken dedim ki "Mam Celal, 87 yılında Yaksemer’de buluştuğumuzda hiç aklına gelir miydi ki bir gün zorlukla karşılaşmadan Türkiye’ye geleceksin ve benim arabamla gazetenin önünden geçeceğiz"
Gülümsedi ve şunları söyledi "Geleceğin ne getireceğini tahmin etsekde kesin olarak bilemeyiz. O günün şartlarında böyle bir şey aklımın ucundan geçmezdi ama bak buradayım. Yarın ne olur bilemem"
Benzer bir soruyu da Cumhurbaşkanlığı döneminde sormuştum. 2009’da Halepçe Katliamı’nı yöneten Kimyasal Ali’nin (Ali Hasan El Macit) yargılandığı davada tanıklık etmek üzere Bağdat’taydım. Cumhurbaşkanı Mam Celal geldiğimi öğrenince evine davet etti. Beni kapıda karşılarken "Yaksemer’deki kader arkadaşım" diye hitap ediyordu. O dönemde Kırılma Noktası haber belgeselini de hazırladığım için ekip arkadaşlarımla birlikteydik. Aynı zamanda hem mahkeme safhasını hem de Irak ve bölgedeki siyasi gelişmeleri içeren bir program hazırlayacaktık. Dolayısıyla kendisiyle röportaj yapmalıydık. Bizim için özel olarak hazırladığı sofrada o kadar sıcak ve içten davrandı ki ekip arkadaşlarım şaşkınlıklarını hala anlatırlar.
Yemek sonrası röportaja geçtiğimizde aklımı kurcalayan soruyu yönelttim: Bir zamanlar hakkınızda ölüm fermanları çıkaran Saddam Hüseyin’in temsil ettiği makamda oturuyorsunuz. Bundan birkaç yıl önce biri size bir gün Irak’ın Cumhurbaşkanı olacaksınız, diye sorsaydı ne düşünürdünüz?
Gülümsedi "Aklımın ucundan geçmeyeceği gibi söyleyenin de aklını kaçırdığını düşünürdüm. Ancak ben hiçbir zaman Irak’ın cumhurbaşkanı olacağım, diye hayal kurmadım. İlk teklif ettiklerinde de zaten inanmamıştım. Arkadaşlarıma, istemediğimi bildirdim ama onlar ısrar etti. Bütün gruplar isterse görevi kabul edeceğimi bildirdim. Hepsi razı oldu. O zaman dedim ki, bütün Irak halklarının cumhurbaşkanı olurum. Süleymaniye’ye gittiğimde geleneksel Kürt kıyafetimi giyerim ama üzerine bir de Arap abası atarım. Çünkü bütün Irak’ı temsil etmem gerekiyor, hepsini kardeşim gibi görmeliyim. Arap, Türkmen, Asuri, Ezidi, Müslüman, Mesihi bütün Iraklılar için çalışacağım. Yani Kürtlerin cumhurbaşkanı değil, Iraklıların cumhurbaşkanı olacağımı söyledim."
Mam Celal Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğu dönemde başta Saddam Hüseyin olmak üzere suç işleyen Irak’ın birçok üst düzey yöneticisi yargılandı. Çoğu idama mahkûm oldu ama hiçbir idam kararına Mam Celal imza atmadı. Buna Saddam da dâhil. Kendisine bunu sordum, neden Saddam’ın idam kararına muhalefet ettiniz, diye. İlginç bir cevap vermişti.
"İlke olarak idama karşıyım. Ben Dünya Sosyal Demokrat Örgütünün başkan yardımcısıyım. İdam karşıtı olmak prensibimdir. Cumhurbaşkanı olduktan sonra da bunu bozmadım. Saddam’ın idam edilmesini istemiyordum. Çünkü Saddam 22 üst düzey Baas yöneticisini, Suriye ile birleşmek istiyorlar gerekçesiyle mahkeme etmeden bir gecede öldürdü. Bu davadan da yargılanmasını ve Arap kamuoyunun bu gerçeği bilmesini istiyordum. Ayrıca Enfal davasından ve Şiilere karşı yaptığı katliamlardan dolayı da yargılanmasını istiyordum. Bir diğer sebebim de zindanda kalmasını, nelere sebep olduğunu, kurulan yeni Irak’ı ve düşman diye ilan etiklerinin iktidarda neler yaptığını görmesini istiyordum. O zaman her gün ölecekti."
Mam Celal için yazılacak o kadar çok şey var ki, kelimelere sığmıyor. O bir denge adamıydı. Saddam sonrası dönemde, Irak halkları arasındaki anlaşmazlıklarda her zaman hakem rolünü üstlendi. Bir mücadele adamıydı, kurnaz bir siyasetçiydi. Sadece Kürtler için değil, Irak için Ortadoğu için önemli bir figürdü. Kürtler çok değerli bir liderini kaybetti. Yeri doldurulamayacak kadar önemli biriydi. Yediden yetmişe tüm Kürtlerin Mam Celal’lıydı. Barıştan yanaydı. Kürtlerin özgürlüğüne hayatını adamıştı. Ömrünün önemli bir kısmını hapiste, dağlarda savaşarak geçirdi. En zor şartlarda bile umudunu yitirmedi. Barışın savaştan daha meşakkatli olduğunu ama her zaman barışın kazandığını söylerdi. Mücadeleci ruhunu hastalık döneminde de hiç kaybetmedi. Ancak her yaşamın bir sonu var, o da bu sona yürüdü. Güle güle sevgili Mam Celal, sevgili dost, Yaksemer’deki kader arkadaşım, mekânın cennet olsun.
Fotoğraflar: Ramazan Öztürk Arşivi
Foto 1: Yaksemer köyündeki ilk karşılaşmamız
Foto 2: Irak Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olduktan sonraki görüşmemiz
Foto 3: Beyrut'ta Saddam sonrası Irak'ın geleceği toplantısından
Foto 4: 1987 yılında Şam'daki görüşmemiz
Foto 5: Mam Celal, Hristiyanlara da çokça yardım etti. Saddam'ın yıktırdığı kiliseleri onardı ve neredeyse tümünün açılışına gitti
Foto 6: Mam Celal'in 1983 yılında çekilmiş bir fotoğrafı