Hayırlı Ramazanlar

Hayırlı Ramazanlar
'Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın.' - Ali Şeriati

On bir ayın "sultanı" Ramazan ayı geldi çattı.. Geride olağanüstü geçen koca on bir ayı bıraktık.. Geride bıraktığımız on bir ay boyunca işsizlik, adaletsizlik, zulüm, talan, yalan, hırsızlık, cinayet, tecavüz, OHAL, polis şiddeti ve katliamlar yaşandı. On bir ayın sultanı Ramazan’a öyle çamur medyasında gösterildiği gibi sevinçle ve "hayırlı ramazanlar" sloganları atarak girmiyoruz, giremiyoruz çünkü Recep izin vermiyor! Aslında ‘Recep’de sultan olmak istiyor ama bir tane sultanımız var o da Ramazan..

Ramazan geliyor peki oruç günleri çağdaş dünya için ne ifade ediyor? Örgütlü militarist ve kapitalist bir tüketim toplumunda nasıl bir Ramazan bizleri bekliyor? Peki, egemen İslam, devlet İslamı yani Sünni saltanat ideolojisi anlayışına sahip iktidarperest abdestli kapitalistler Ramazan’ı kendi çıkarları için nasıl kullanıyor? Ramazan ve Oruç gerçekte ne ifade ediyor?

Diyetlere, yemeye, içmeye ve tüketmeye endekslenmiş bir Ramazan ayının içinden hep birlikte geçecek; Emevi uydurmacılığını din kisvesi altında pazarlama namussuzluğunun ürünü olan "şekil ve kılıf" dinciliğinin tabii sonuçlarını göreceğiz.. 

*

Oruç, farsça bir kelime olup, Kur’an’da bu kelimenin altını dolduran kavram "savm"dır. Savm kelimesinin kökü olan "s-v-m" sözlüklerde yeme-içme-konuşma ve cinsel ilişkiden el etek çekmek olarak ifade edilmektedir. Fakat işin gerçeği "oruç" yani "savm" ihtiraslardan el çekmek demektir. Devletin, iktidar İslamının ve kapitalizmin bizlere dayattığı ihtiraslardan el çekmek demektir..

Oruç, insanın kendisini tanımasına ve nefsini bilip yaşamın farkında olmasına ve tüm bunların farkında olarak kendisine çeki düzen vermesini sağlar. En temel sorumluluğumuz olan kendimizi bilmek ile başlayan süreç kendimiz için istediğimizi bir başkası için istemek ile kendimize yapılmasını istemediğimiz ne varsa bir başkasına yapmamayı unutmamak ile devam eder.. Bu bağlamda oruç, diğerkam olmak ile ilgili günler demektir..

Oruç, sorumluluk sahibi her bireyi, yoksulun yanında olmaya, yetimi korumaya davet eder.. Zulme ve haksızlıklara karşı direnmeyi öğretir. Ramazan, zalim sultana hakkı söylemeyi esas alır ve hakikat için mücadele eden birine dönüştürür insanı.. Dolayısıyla insan ilişkileri, sosyal düzen ve mülkiyet ilişkileri değişir.

"Abdestli Kapitalistlerin", "oruçluyken denize girilir mi? ve sakız çiğnemek orucu bozar mı?" tartışmalarını yürütmesi aslında içinde yaşadığımız toplumda yaşanan adaletsizlikleri gizlemekten başka bir şey ifade etmemektedir.

Geçmişte Firavun saraylarında halkı afyonlama merkezlerinde çalışan "büyücülerin" yani o zamanki medya görevlilerinin, ruhban sınıfı ve ekonomi danışmanlarının bugün isminin başına diyanet, şeyh, prof. dr., hoca, hocaefendi geldi. Bu sıfatları kullananların televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde ve sosyal medyada aynı görevi bugün sürdürdüklerini görüyoruz.

Ali Şeriati’nin "Dindar bir toplumu ancak din adına, din alimleri kandırabilirdi ve öyle de oldu." dediği gibi "saray hocalığı" yaparak, toplumun dini değerlerini istismar ederek ve insanları "Allah ile aldatarak" zulmü, yoksulluğu, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri gizliyorlar..

*

Toplum olarak gözden kaçırdığımız bir şey var! En büyük günahlardan bazıları olan "yalan söylemek, yetimin, öksüzün ve garibanın hakkını yemek, kula kulluk etmek, güç önünde diz çökmek, ihtiyacından fazla mal biriktirmek, insan öldürmek, kamu malını yağmalamak vs." gibi konuları oruçla Ramazanla bir araya getirmiyorlar.. Getiremezler de!!

Müslümanların yeryüzünde adaletten söz edememelerin sebeplerinden biri ve en önemlisi adaleti 'ilahi adalet' diye göklere çıkarmalarından kaynaklanıyor. Yani topu taca atıyorlar!!

Tüm büyük günahların toplumsal hayatın gidişatını bozması oruçlarımızı da bozar! Yalan söylemek ve öldürmek gibi büyük günahların oruç bozduğundan bi haber, ‘oruç tutanların, namaz kılanların, kırkta bir zekat verenlerin, Allah’ın doyurmadığını ben mi doyuracağım diyerek, bilgiyi, serveti ve iktidarı kutsallaştıranların şekilcilikten öteye gitmeyen davranışları hiç mi sorgulanmayacak?

Şehvetperest, paraperest, bilgiperest, makamperest teo-liberal iktidarperest abdestli kapitalistlere bu sorunun cevabını yine Kur’an’ı Kerim veriyor: "En küçük yardımı dahi geri çevirerek, gösteriş yaparak ve kuru kuruya yatıp kalkarak namaz kılanların vay haline!" (Maun; 107/ 4-7) 

*

Distopik bir toplumun, AKP devletinin ortaya çıktığı günlerdeyiz.. Yüce devletlülerin Ramazan’a yönelik algı operasyonlarına projeksiyon tutalım biraz..

Öyle sanıyorum ki ilerleyen günlerde şöyle haberler ile karşılaşacağız: "Saray’ın talimatıyla kurulan "Allah ile aldatma" merkezinden yapılan açıklamada: "Nifak, fitne ve fesat merkezlerine bir yenisi daha eklendi!" Böyle yazınca, nasıl olsa bu bir kurgu şeklinde okuduğunuz cümleler de yer alan örnekte verdiğim şekilde olmasa da mevcut kurumların aynı görevi yüzlerce yıldır yaptığı bir gerçek. Öyle bir operasyon merkezi yok ama beyinlerinde binlerce yıldır Emevi Sünni saltanat ideolojisinin odalarını barındırdıklarını söylesek daha doğru olur.. Nifakın, fitnenin ve fesatın zihinlere yüzlerce yıl önce kazınmış olduğu gerçeği günümüzde karşımıza "kindar" bir nesli çıkardı. Her yeni yüzyılda iktidar alimleri tarafından güncellenerek sürdürülen fitne, kim iktidardaysa ona göre topluma ayar verip afyonlama çalışmaları yürüttü.. Devletten daha eski olan "ruhban sınıfı" binlerce yıldır afyonlama faaliyetleri ile insanları Allah ile aldattı..

*

Dinlerini "zengin eğlencesi" ve "tapınak dini" haline getirenler, başta sahur, iftar ve oruç olmak üzere İslam’ın özgün ritüellerini de tahrif etmişlerdir. Günümüzde Ramazan ayı gelince, artık Ramazan bir festival. İftar, zenginlerin davet ve şatafat gösterisi haline dönüştü.

Tüm medya araçlarında aşağıdaki başlıklarda geçen konuları hem reklamlarda hem haberlerde bol bol göreceksiniz. Bir yandan bolca hurafe bombardımanına maruz kalacak, diğer yandan da İslam ile hiç alakası olmayan hikayelerin gözyaşlarıyla süslenip halkın nasıl da aldatıldığına şahit olacaksınız.. Öyle ki ekranlar adaletsizliği ve eşitsizliği gizlemek için; Ramazan meddahlarından, kıssacılardan, hurafecilerden geçilmez olacak. Ramazan gelince "din pazarı" da açılmış oluyor. Özellikle TV ekranlarına çıkacak sarayın hocaları, yaptıkları afyonlama ve istismar faaliyetlerinden dolayı yüzlerce bin lira ile ödüllendirilecekler.. Ali Şeriati bu durumu çok güzel özetliyor: "Eğer bir Din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa yalandır ve afyondur."

Bu Ramazan da oruç tutup, kula kulluğa devam edenleri, haksızlıklara sesini çıkarmayanları, doğayı talan edenleri, komşuları aç iken tok uyuyanları, zenginlik için yarışanları, paylaşmayanları, Allah’ın nimetlerini gasp edenleri, zulüm ile var olmaya çalışanları görmeye devam edeceğiz. Camilerin mahyalarından başlayıp, gazetelerde, televizyonlarda, kamu ve özel tüm reklam alanlarında bütün bir Ramazan boyunca şu başlıklarla yapılan propagandaları göreceğiz: "İmsak tartışmalarına Diyanet’ten yanıt! / Az yiyin, çok yürüyün, aç uyuyun! / Müslümanlara özel mesai! / Ramazan’da aç kalmamanın yolları / Ramazan’ın ilk erken ezan vakası! / Camiler doldu taştı / Tatlı yerine meyve! / Günde 5 öğün zamanı geliyor! / Türkiye’de oruç erken başlıyor iddiası! / Ramazan Ayı Nasıl Başlar? / Pideye zam yok! / Ramazan’da Beslenme Önerileri / Günün Manisi / Ramazanı aileniz için fırsata çevirin! / Erken sahur yapmayın / Televizyon da bu akşam Çağrı filmi var / Bunları yiyin halsiz kalmayın / Bol su için / Sıcakta oruç tutulmayabilir mi? / Diyanet maille soru yanıtlıyor / Bilinçli alış veriş yapın / Bayramda mideyi koruyacak 10 öneri / Bayram’da kilo almamanın yolları / Bayramda dondurma daha iyi! / Bayramlık sağlıklı menü! / Bayramda nasıl beslenmeli?"

Diyanet’in "milli savunma" ile yarışan bütçesini de hesap edersek, din istismarı içeren faaliyetler için harcanan bütçe ile evsizlerin, yoksulların ve işsizlerin sosyal adalet çerçevesinde durumları iyileştirilebilir ve kalıcı çözümler ortaya konulabilir ama "saray" için ölecekleri afyonlayacak kurumlara ihtiyaç var ve bu daha önemli onlar için.. Garibanı taktıkları yok anlayacağınız!..

Adaletsizliğin ve yoksulluğun arttığı, faşizmin dangur dungur bir şekilde hayatlarımızı mahvettiği bir dönemden geçiyoruz. Öyle görünüyor ki, "Yeryüzünde 1 milyar insan hangi suçundan dolayı aç?"sorusu önümüzdeki Ramazan’da da gündeme gelmeyecek; alttakilerin, açların, yoksulların ve gariplerin sesi soluğu duyulmayacak!!

Sevgiyi ve dayanışmayı örgütleyip paylaşan, kötü sözlerden ve yalandan uzak duran, ihtiyacından fazlasını tüketmeyen, israfa bulaşmayan, vicdani sorumluluklarının farkında olan, kalplere sevinç bırakan insanlara selam olsun diyor, Ramazanlarını kutluyorum..

 

Mehmet Lütfü ÖZDEMİR

Öne Çıkanlar