'Herman’ı bırakıp Erol olmak çok ama çok zordu'

'Herman’ı bırakıp Erol olmak çok ama çok zordu'
"Ben vatanımdan ayrıldığımda 17 yaşındaydım. O yaşta bir çocuk neden canından çok sevdiği anasını, babasını, tek kardeşini, evini, mahallesini, arkadaşlarını, sıcacık yuvasını terk eder?"

Herman HİNTİRYAN*


Sevgili Kardeşlerim,

Değerli bilim insanları,

Anadolu’nun sevgili evlatları!

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum!

Benim adım Herman Hintiryan.

Aslım Ermeni, ailem Anadolulu, Detroit’de yaşıyorum. Kuyumculuk sanatı ile iştigal ediyorum. Kimliğimde 45 yıldır Amerikan vatandaşı yazsa da, vatanım Türkiye! Kalbim, köküm her daim İstanbulludur!

Yaş kaç olursa olsun, kartvizitte ne yazarsa yazsın, cüzdanda kaç kredi kartı olursa olsun, dünyanın en güzel ülkelerinin, en güzel otellerinin kral dairelerinde dahi kalınsa; şu anda bu nezih topluluktaki her biriniz gibi ben de sıla özlemi ile bağrı cayır cayır yananlardanım!

Ben vatanımdan ayrıldığımda 17 yaşındaydım. O yaşta bir çocuk neden canından çok sevdiği anasını, babasını, tek kardeşini, evini, mahallesini, arkadaşlarını, sıcacık yuvasını terk eder?

Macera için değil elbette.

Hayatımı Sevgili Kemal ağabeyimin ölümsüz eseri ANADOLU’NUN EVLATLARI kitabında detayları ile anlatmıştım.

Babam şefkatli, dikbaşlı, hünerli, ülkesini, doğduğu toprakları seven, onuruna düşkün, aziz, yokluğu boşluk yaratan bir adamdı.

Annem ise aklı başında, bilgili, görgülü, her anne gibi çocuklarına kol kanat geren, ailesine düşkün, hâlâ özlemi burnumun direğini sızlatan bir kadındı.

Benden 7 yaş büyük ağabeyimi 17 yıl önce, gencecik yaşında, aniden kaybetmenin yıkımı, öksüz, yetim ve yapayalnız kalmanın ateşi içimi halen yakar durur!

Bizim evimiz sevgiyi, saygıyı öğreten bir okuldu. Düşmanlıklar, kin, nefret, öfkeler, hırslar, intikamlar ve isyan bizim ailemizde, yuvamızda hiç yer almadı. Geçmişi, haksızlıkları, olmaması gereken ama olanları bildik, vakuriyet ile, başımızı dik tutarak, bildiklerimizi yarınlarımıza temel ettik.

Vatanımızı, Türkiye’yi çok ama çok sevdik!

Okulumda derslerimde de az çok başarılı, zeki, gayretli, çalışkan bir öğrenciydim.

İstanbul’da Pangaltı Lisesi’nde okurken bana tokat atan sınıf öğretmeni, sular seller gibi anlattığım coğrafya derslerine ortadan fazlasını layık görmeyen Türk Müdür Muavini İsfendiyar Bey bana ilk önce çok sevdiğim okulumu terk ettirdi.

Sonrasında o yaşta çalışma hayatına atıldım. Anadolu’yu şehir şehir dolaşarak hırdavat malzemeleri satmaya başladım. Çok başarılıydım!

Ama içimde küskün bir çocuk vardı!

Çünkü bu iş bana verilirken, "Bu kimlikle olmaz! Bundan sonra senin adın Erol Kayacan olacak! Herman Hintiryan'ı unutacaksın! Erol Kayacan olacaksın!" denmişti.

Kabul ettim!

Başka çarem yoktu!

Fakat Herman’ı bırakıp Erol olmak çok, ama çok zordu!

Bana "Erol" diye seslenildiğinde içim cız ediyor, içimdeki Herman karşıma geçiyor, bazen ağlıyor, bazen isyan ediyor, "Beni para için mi sattın?" diye soruyordu.

İçimdeki Herman’ın yüzüne bakamaz oldum! Ne yaptıysam içimdeki Herman’ı teselli edemedim!

Her akşam yatağa yattığımda, kendi kendimle baş başa kaldığımda karşıma dikilip bana "Sen beni para için mi sattın?" diye soran Herman’a cevap veremedim!

Her sabah aynada bana "Neden?" diye soran Herman’ın yüzüne bakamadım!

Sonunda sevdiğim işimi adım uğruna terk ettim!

Sevgili Kardeşlerim!

Değerli Dostlar!

Aslında terk eden, terk edilendir!

Bir çiçeğin açması için toprağını sevmesi yetmez! Çiçek açmak için ilgi ister, sevgi ister!

Bir çiçek sevilmezse kurur gider.

Sevilirse yediveren olur, her mevsim renk renk açar!

Ben yuvamı, vatanımı, İstanbulumu terk etmedim.

Ben, bana "Bu adla olmaz!" diyen zihniyeti, onurlu, şerefli, hünerli babamı "Gâvur" diye aşağılayan bağnazlığı, cehaleti, anlayışsızlığı, sevgisizliği terk ettim!

Ben doğduğum yuvamı, çocukluğumu, mutluluğumu,  hayatımı, hatıralarımı ve istenmezliği terk ettim! Terk etmek zorunda kaldım!

Aradığım bir damla huzur, bir avuç huzurlu topraktı!

Sadece gururumu, onurumu ve 100 doları yanıma alarak Amerika’ya gittim, köksüz bedenimle yeni topraklarda köklenme savaşına kalkıştım!

Yine anamın, babamın, ülkemin öğrettiği doğrular ile gayretle, dürüstlükle çok çalışarak köklenmeyi, sapasağlam bir çınar olmayı başardım.

Allah bana gönlüme göre verdi!

Bin bir kere şükür olsun ki; harika bir eş, hayırlı evlatlarımla, torunlarımla, sağlıklı ve başarılı bir iş hayatımla çalışkanlığımı en cömert şekilde ödüllendirdi.

Her kim olursa olsun, her insanın, her canlının suyu güneşi, en hayati ihtiyacı sevgidir bu dünyada!

 İstenmezlik, iteklenmek, hor görülmek, ne kadar gayret edersen o kadar kabul görmediğinin sana hissettirilmesi, yaşı kaç olursa olsun insanın kalbini çok acıtır!

 Bu acıyı dindirmenin tek ilacının, gerçek merheminin bencillikten arınarak sevgi dağıtmak olduğunu keşfettim!

Sevgili Kardeşlerim,

Keşfettiğim bu gerçeklik doğrultusunda hareket ettim.

15 yıl önce Ermenistan’ın Gümrü şehrindeki Terchoonian / Kuş Yuvası adlı yetimhane ve okulunun açılması, bugünlere gelmesi için gayret ettim.

Virane olmuş bir binanın, yıkık dört duvarın modern bir eğitim yuvasına dönüştürülmesi için çok çalıştım!

Yokluk ve kimsesizlik içindeki, her birisi bizim evladımız olan yüzlerce çocuğun bugün ülkesine, milletine, dünyaya faydalı bireyler olarak yetişmesi benim mutluluğumdur, gururumdur!

Sadece bununla kalmadım. 6 yıl önce Ankara’da varlığını öğrendiğim Hayvanları Koruma Derneği’ndeki 500 kadar muhtaç hayvana da eşimle birlikte hamilik ediyoruz.

 İnanıyorum ki, insan sevdikçe, verdikçe hem madden hem manen zenginleşiyor!

 İnsan sevdikçe yüceliyor! İnsan sevdikçe insanlaşıyor! Aldığı o sessiz dualar ile ruhu huzurun zirvesine ulaşıyor!

Sevgili Dostlar,

Hayat bu şekilde akıp giderken;

İnsan tozu özler mi?

Özler!

İnsan gurbette memleketinin tozunu bile özler!

İnsan gurbette memleketinin gökyüzünün rengini, denizinin mavisini, yosunun kokusunu özler!

İnsan memleketindeki yemeğin aynısını, en ala aşçı yapsa da, anasının yemeğindeki tuzun tadını özler!

İnsan dünyanın en güzel memleketinde yaşasa da, ana dilinden, memleketinin dilinden sohbeti özler!

İstanbul’da Ada Vapuru iskeleye yanaşırken çıkardığı gıcırtıyı, Kurtuluş’un Arnavut kaldırımlarını, halasının içli pilavının kokusunu özler!

Hasret beter şeydir sevgili dostlar!

Bazı geceler koskoca bir adam Amerika’da, 45 yıllık yastığına sarılır;

Damağında anasının yemeğinin tadı,

Burnunda Marmara’nın, Üsküdar’ın Boğaz’ın tuzlu yosun kokusu,

Kulağında bir Zeki Müren şarkısı, bir İstanbul havası,

Karşısında duran, elinde balık oltası ile Kireçburnu’ndan ona bakan bir çocuk ile karşılıklı ağlar!

İnsan yaşadıkça anlıyor sevebilmeyi!

İnsan sevdikçe olgunlaşıyor!

Çocuk sevgiyle insanlaşıyor!

Dünya sevgiyle güzelleşiyor!

Keşke iki günlük dünyada anlayış, sevgi, saygı, dostluk ile tohumlar buğdaya, buğday leziz ekmeğe dönüşse, keşke herkes birbirine lezzetli ekmeği ikramda yarışaydı!

Keşke özlemler, hasretler olmasaydı! Ama ne yazık ki; Acıklı ibret hikâyeleri ile dolu ömürler biter, keşkeler bitmez…

İşte bu keşkeleri bitirecek, acıklı ibret hikâyelerini ölümsüz kılacak, tarihin karanlık ayıplarının tekrarını önleyecek aynı toprakta, ayni kırlarda yetişen rengarenk çiçeklerin birlikte güzel olduğunu gösterecek, birbiriyle kaynaştıracak kişiler Kemal Yalçın gibi ustalardır.

Hiç ormanda ulu çınarların yüzyıllık çamlarla, papatyaların, menekşelerle düşmanlığı mümkün müdür? Hiç et tırnaktan ayrılır da, aynı elde parmaklar birbiriyle savaşır mı?

Bizler dünyanın dört bir yanına dağılmış olsak da, zaman koridorlarında zalim siyasetçiler canımızı yaksa da, Türk’ü, Kürt’ü, Ermeni’si, Süryani’si, Rum’u, Yahudi’si, Laz’ı, Çerkes’i, hepimiz Anadolu’nun evlatlarıyız.

 Anadolu’nun evlat hasreti çekmemesi, evlatların da ana özlemi yaşamaması işte Kemal Yalçın gibi yazarların varlığına, bizlerin de sağduyusuna bağlıdır.

Sağ ol, var ol Kemal Hoca!

Kemal Yalçın Arşivi’ni kuran, bu sempozyumu düzenleyen, Anadolu’nun evlatlarını bir araya getiren Duisburg-Essen Üniversitesi’ne ve Türkistik Bölümü Dekanı Sayın Profesör Kader Konuk’a çok teşekkür ederim!

Saygı ve sevgilerimle!


* Herman Hintiryan’ın 15 Aralık 2017 günü Duisburg-Essen Üniversitesi Türkistik Bölümü'nde yapılan Uluslararası Kemal Yalçın Sempozyumu'ndaki konuşması

HERMAN HİNTİRYAN - 1955 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluk yılları İstanbul’da Kurtuluş, Kireçburnu ve Üsküdar Selamsız’da geçti. Babası Zaven Adapazarı’ndandır. Annesi Koharik İstanbulludur. Babası Zaven 338 tertipli askerlerle birlikte silah altına alınmış, 1942’de Merzifon, 1943’de Elazığ Amele Taburunda taş kırma işinde çalışmıştır. Herman Hintiryan, İlkokulu İstanbul’da Pangaltı Lisesi’nde bitirmiş, ortaokulu istemeden terk etmek zorunda kalmıştır. 1968 yılında İstanbul Hırdavatçılar Çarşısı’nda "Erol Kayacan" sahte kimliği ile çalışma hayatına atılmış, Taragano Hidrolik Pompaları Şirketi’nin Türkiye dağıtım elemanı olmuş, Türkiye’yi adım adım dolaşmıştır. 17 yaşında 55 dolar dövizle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmıştır. Hayatını Amerika’da, Detroit şehrinde kurmuştur. Kemal Yalçın, Herman Hintiryan’ın hayatını Anadolu’nun Evlatları, Kardeşlerim Var Uzaklarda ve Tek Kanatlı Kartal adlı kitaplarında genişçe anlatmıştır.

 

Öne Çıkanlar