1 milyar insan aç ama gıdada israf yüzde 30!

Mevcut gıda sistemi sermayenin ihtiyaçlarına hizmet ediyor. Çiftçiyi korumak ve sağlıklı gıdaya erişmek için belediyelerden üretici pazarları talep etmeliyiz.

Dünyada 1 milyar insan her gece yatağa aç girerken, 1 milyar insan aşırı kilolu ya da obez. Dünyadaki gıdaların yüzde 30’u israf ediliyor.

Tatlı su kaynaklarının yüzde 70’ini kullanan endüstriyel tarım faaliyetleri su kıtlığının ve su kirliliğinin başlıca nedenlerinden. Bitkilere uygulanan pestisitlerin sadece çok azı hedeflenen haşerelere ulaşıyor. Geri kalanı ise toprağa, suya ve havaya karışıyor. Dünyadaki akarsuların yüzde 43’ü pestisite maruz kalıyor.

Ayrıca, küresel çapta karbon emisyonlarının yüzde 25’inden sorumlu olan mevcut gıda sistemi iklim krizinin de başlıca faillerinden. Bu sistem öncelikle insanların ya da gezegenin değil, sermayenin ihtiyaçlarına hizmet ediyor. Birkaç şirketin hakimiyetinde olan küresel pazarlar ne tür gıda üretileceğini belirlediği gibi, gıdanın nasıl üretilip dağıtılacağına da karar veriyor.

2011’de küresel tohum satışlarının yüzde 66’sını sadece 6 şirket kontrol etti. 2004 ve 2008 yılları arasında, ABD’de bitki türleri için yapılan tüm patent başvurularının yüzde 72’si üç şirkete (Monsanto, Pioneer, Syngenta) aitti. 2011’de küresel kimyasal tarım ürünü satışlarının yüzde 76’sını sadece 6 şirket, küresel tavukçuluk sektörünün yüzde 99’unu 4 şirket kontrol etti. Küresel emtia ticaretinin (tahıllar ve soya) yüzde 75’i ise sadece 4 şirketin (ADM, Bunge, Cargill, Dreyfuss) kontrolünde. En üst sıradaki ilk 10 gıda üretim şirketi küresel pazarın yüzde 28’ini kontrol ediyor.

Mevcut gıda sistemi insanların gıda hakkını güvence altına almıyor, çevreyi korumuyor. Bu sektördeki yatırımlar ve bu yatırımları düzenleyen politikalar doğrudan küçük ölçekli çiftçileri etkilese de, onları görmezden geliyor.

Greenpeace’in 2015 tarihli Ekolojik Tarım Raporu’na göre, mevcut gıda sistemi kâr odaklı olduğu için taze gıda yerine, çok daha kârlı olan yüksek oranda işlenmiş gıdayı destekliyor. Bu yüzden dünyanın pek çok yerinde sağlıksız gıdalar aşırı tüketilirken, bunun en açık göstergesi de süregelen obezite krizi.

Peki bu tablo nasıl değişir?

 

Gıda üzerindeki kontrol yerel topluluklara geçmeli

Greenpeace’e göre, gıdanın insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştirildiği, gıda ve tarım üzerindeki kontrolün ulusötesi şirketlerden ziyade, yerel toplulukların elinde olduğu bir gıda egemenliği kurmak gerekiyor.

Bunun yolu, ekolojik tarım modeline uygun bir sisteme geçmek.

Bugünkü sistem sadece kâr getiren birkaç mahsule dayanırken, bilgi odaklı ekolojik tarım çeşitlilik vadediyor, dış girdi ve fosil yakıt kullanımı düşük; sağlıklı tarım ve sağlıklı gıda sağlıyor.

İnsanların kendi gıda sistemlerini belirleme hakkına sahip olduğu gıda egemenliği, gıda tedarikini şirketlerin yerine üretici ve tüketicilerin kontrol ettiği bir dünyayı destekliyor. Çiftçilerin, toplulukların ve insanların kendi gıda sistemlerini tanımlama hakkına sahip olmalarını sağlıyor.

Geçmişte tarım ülkesi olan Türkiye’de çiftçiler her geçen gün güç kaybediyor ve artık temel gıda ihtiyaçları bile ithal ediliyor. 2001-2018 arasında tarım alanları yüzde 12 azaldı. 2018’de buğday ithalatı yüzde 32 arttı. 1970’te tarımsal istihdamın toplam istihdama oranı yüze 65 iken, bugün bu oran yüzde 7’ye kadar geriledi.

Büyük tarım şirketleri fiyat egemenliği kurarak üreticiden ucuza alıp bize pahalıya satıyor. Topraktan soframıza gelene dek ürünler defalarca el değiştiriyor. Yerel, mevsiminde ve sağlıklı gıda üretimi hızla azalıyor.

Greenpeace, gıda egemenliğini uygulamaya geçirmek için, yerel ve bölgesel pazarları yeniden şekillendirmek ve güçlendirmek gerektiğini savunuyor.

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden üretici pazarları

Bugün Türkiye’deki kentlerde yaygın olarak karşılaştığımız pazarlar ‘semt pazarı’ olarak biliniyor. Semt pazarlarında aracılar veya halden ürün alıp satanlar yer alabiliyor. Oysa üretici pazarında sadece üreticiler satış yapabiliyor. Yani doğrudan çiftçi kazanıyor. Türkiye’de yasaya göre, üretici pazarlarının kurulması ve denetlenmesi belediyelerin sorumluluğunda. Belediyelerin denetimi altında açılacak üretici pazarlarıyla hem çiftçi kazanabilir hem de tüketici daha sağlıklı gıdaya ulaşabilir.

Türkiye’de sayısı az olsa da, bunun örnekleri var. Örneğin 2015’te tescillenen Şile Yeryüzü Pazarı’nda Şile’nin 57 köyünden çiftçilerin ata tohumlarından ürettiği yiyecekler satışa sunuluyor.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de göreve gelir gelmez, ‘kentte refahı büyütme ve adil paylaştırma’ hedefiyle Pagos Üretici Pazarı projesini hayata geçirdi. İzmir’de üretici ve tüketiciyi aracısız buluşturan üretici pazarlarının ilki Kadifekale’de, ikincisi ise Kültürpark’ta açıldı. "Dünyanın gıda devleri, kır ve kent arasındaki duvarın daha da büyümesi için seferber olmuşlardır. Gıda özgürlüğünü tesis etmenin tek yolu bu duvarların yıkılması’ diyen Soyer, üretici pazarlarını ‘alışveriş değil, bereket meydanları’ diye tanımladı.

Greenpeace, ‘Çiftçiyi Koru Tarımı Kurtar’ adlı kampanyasıyla belediyelere üretici pazarları kurmaları için çağrı yapıyor. Çiftçiyi korumak, sağlıklı gıdaya erişmek, tarımı yeniden kalkındırmak ve ekolojik bir gelecek için belediyelerden üretici pazarları talep etmeliyiz.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melis Alphan Arşivi