2021'de gerçek var mı, kıskanan kim?

2021'de gerçek var mı, kıskanan kim?
Epeydir rejim tarafından her türlü bilginin çoktandır anlamsızlaştırıldığı, gerçek dışılığın gündelik bir rutin haline getirildiği zamanlara hapsedildik.

Mehtap TOSUN*


Uzadıkça uzayan bir meşum yılı daha geride bırakıyoruz yada belki de o bizi geriye atıyor, bilemeyiz…Bu yıla dair her ne kadar distopik ve gerçek dışı gibi bir takım tanımlamalar yapılmışsa da gerçek olan tek şey 2020’de de ülkemin her alanda ve her anlamda hunharca kıskanılmış olmasıdır.  Acaba 2021’de ülkemiz hangi nedenlerden ötürü kıskanılacak? Adalet, insan hakları, kadın hakları, eşit, bilimsel ve anadilde eğitim hakkı, eşit ücretsiz ve nitelikli sağlık hakkı…bu sıralamaya heyecanla devam edecektim ki bir sokak röportajı[1]düştü önüme. Bir gazeteci yoldan geçerken durdurduğu bir vatandaşa Covid-19 ile ilgili gerçek verilerin açıklanıp açıklanmadığı hakkında ne düşündüğünü soruyor. Vatandaşın cevabı şu :

"Yahu ne gerçeği ya, gerçek mi kaldı ülkede ya? Gerçek var mı? Ben şu anda yaşadığıma bile inanmıyorum …"

Sahi gerçek kaldı mı? Ülkedeki varlığının bile gerçek olduğuna inanmayan bu vatandaş ne kadar da temsili ve tanıdık değil mi? Gerçeklik her zaman için bilginin genel bir anlamı olabileceğini iddia eder. Ancak epeydir rejim tarafından her türlü bilginin çoktandır anlamsızlaştırıldığı, gerçek dışılığın gündelik bir rutin haline getirildiği zamanlara hapsedildik. Bu durum birkaç yıl öncesinde hakikat-sonrası, gerçek-sonrası ya da gerçek ötesi gibi kelimelere çevrilebilen post-truth çağı olarak kavramsallaştırılmıştı, Yani kamuoyunu belirlemede duyguların ve kişisel kanaatlerin hakikatlerden daha çok etkili olması olarak açıklanıyordu. Ancak bu kavramı Türkiye’ye taşıdığınızda göreceksiniz ki bu post-truth / hakikat sonrası zaten bu ülkenin yönetim şekli. Evet, işte kıskanılacak bir şey daha çıktı mı ortaya.

Özellikle rejim tarafından "…var mıydı?" gibi bir soru kalıbı yada sonu "…yoktu" ile biten bir cümle yüksek sesle dillendiriliyorsa, onlardan önce nelerden mahrum bırakıldığımızı anlayıp üzerine bir de gururlanıyoruz tabi ki.  "18 yıl önce araba var mıydı?", "Havaalanı var mıydı?", "Üniversite var mıydı?" "2013’ten önce Türkiye’de kadınların seçme hakkı var mıydı?", "Bizden önce kadının adı yoktu"…şeklinde ilerleyip giden bu sorular ülkedeki her bir vatandaşın kendine "ben var mıydım" sorusunu sorarak varlığını sorgulaması ile sonlanır. Bu sorular karşısında ya ayağa kalkıp önümüzü ilikleyerek "varlığım yokluğuna armağan olsun" demeli yada en az MEB müfredatı tarih kitaplarını okurkenki kadar gururlanmalı; Kurguyla gururlan!

Zizek son röportajlarından birinde gerçeklikle olan temel ilişkimizin koptuğunu dolayısıyla yeni bir normal icat etmemiz gerektiğini söylemişti. Bu durumu ne kadar çabuk kabul edersek o kadar iyi olacağını da eklemişti. Tabii ki Zizek, bu cümleleri Türkiye’yi kıskanan ülkeler için kurmuştur. Çünkü her türlü gerçek dışılığı hem düşüncede hem de pratikte bir doktrin haline getirerek sistemleştirme çabası zaten Türkiye’deki rejimin  ve devlet aklının varlığının tek sebebi.

Yıllardır bu ülkede sol şeridi kapatıp giden gerçek dışılık karşısında her birimiz bu zamanların tutsağı haline gelmişiz. Gerçeklik algısının sürekli manipüle edildiği, giderek her şeyin gerçeküstü bir kabusu andırdığı bu zamanlara tutunabilmenin bir hal çaresi var mıdır? Sartre’ın Bulantı adlı romanının kahramanı Roquentin çevresindeki ham gerçeklik yani kurgulardan sıyrılmış bir gerçeklik karşısında kendisini giderek "bulantı" adı verdiği tuhaf nöbetler geçirirken buluyordu. Bizler Roquentin gibi bulantı nöbetleri geçirirken, onlar nesnel gerçekliklerini perdeleyerek inanılmış "gerçek" üretmeye devam ediyorlar. Böyle bulantı anlarında Ursula K. Le Guin’in şu sözü aklımıza gelmeli : "Zor zamanlar geliyor bana kalırsa. Özgürlüğü hatırlayabilen yazarlara ihtiyacımız olacak. Şairlere, hayalperestlere, daha büyük bir gerçekliğin gerçekçilerine." Bu zor zamanları aşabilmek için hakikate, gerçekliğe sığınmak ve zamanı gelecek için açık tutmak en önemli çare olarak görünüyor. Umarım 2021 yılı da zaman üzerindeki haklarımızı yeniden kazandığımız, kendi zamanlarımızı yaşayacağımız bir yıla vesile olur.


[1]14 Kasım tarihli Cumhuriyet Gazetesi röportajı. " Dünya senin neyini kıskanıyor."


* Dr. Sosyolog

Öne Çıkanlar