2023 seçimlerinde Ermeni cumhurbaşkanı adayı göstersek?

Cumhurbaşkanı adayının Alevi olması bana göre çok değerli bir süreç olabilir. Meselenin Türk, Kürt, Alevi ya da Hristiyan ve hatta LGBTİQ olmanın çok ötesinde olduğu gösterilmeli.

Ayrımcılık hala var. Bazı insanlar kendi inançlarının tehdit altında olduğunu düşünürler. Bazıları tanıdık olmayan kültürlerden memnun değil. Hepsinin, başkalarına ulaşarak kazanılacak çok şey olduğu konusunda güvence altına alınması gerekir; çeşitliliğin gerçekten bir tehdit değil, bir güçtür.

İkinci Elizabeth


Başlığı okuyan ve beni tanıyan dostlarım yazıyı okumadan evvel "Bree Murad, gece üstün açık kalmış!" diyebilir. Beni tanımayan demokrat okurlarım da politik bir dille, "Bak arkadaşım, iyi güzel hoş da neden Ermeni olsun ki? Ermeni aday olması sorun değil fakat sen de biliyorsun ki 2023 seçimi aslında köprüden son çıkış ve burada toplumu kucaklayacak ortalama dil yakalayabilen, çeşitli kesimleri kucaklayacak bir ad olmalı" şeklinde eleştirebilir. Sevgili Ahmet Şık’ın bu yazı başlığını görmesi durumunda gülen yüzü gözümün önüne geliyor.

Ben ülkenin özellikle müzakere döneminden sonra oluşan eksen kaymasının düzeltilmesi adına gerçekten demokrasinin gereklerine uyabileceği inancını taşıyan, sosyal demokrasiyi benimseyen bir adın çekinmeden aday olmasından yanayım.

Sevgili Ahmet Şık’ın, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının Alevi olmasından ötürü seçmen nezdinde olumsuz yansımaları olacağına dair çıkışı nedeniyle bu konu alevlendi. Daha sonra Ahmet Şık bir özür mesajı yayınlayarak, manipüle edildiğini belirterek, "Sözü uzatmayayım, meramımı anlatamamışım. Anlatamadığım için Alevilerin haklı nedenlerle travmalarını tetiklemeye yol açtığım için özür dilerim" açıklamasını yaptı.

Ben ise aksine dost meclislerinde konuşulan bir konunun çok büyük önem taşıdığına inanıyorum. Sevgili Ahmet’in Alevi bir Cumhurbaşkanı adayına karşı olmayacağını kuşkusuz tahmin ediyoruz. Peki sorarım size, hangimiz gelecekte Alevi bir aday ya da Kürt veya Hristiyan bir aday ihtimalinde Şık’ın kaygılarını taşımıyoruz? Peki bu kaygıyı taşıma nedenimiz de ortak değil mi? Ahmet bence bazı gerçeklerimizle yüzleşmemize vesile oldu ve olmaya devam ediyor.

Bu tartışma, ülkeye dayatılan tekçi anlayışın demokratlar üzerinde yarattığı eksen kaymasının birebir kanıtıdır. AK Parti iktidarı döneminde gündelik hayatta rahat olduğumuz çoğu alışkanlıklarımızı saklar çekinir olduk. Yani geri adım attık!

Cumhurbaşkanı adayının Alevi olması bana göre çok değerli bir süreç olabilir. Topluma verilecek tam karşıt mesajla meselenin Türk, Kürt, Alevi ya da Hristiyan ve hatta LGBTİQ olmasından ziyade seçilecek kişinin gerekli liyakate sahip olmasına öncelik verildiği açık bir şekilde gösterilmeli.

Tüm mesele dini sömürenlerin ifşasını yaparken, sosyal demokrasinin insan odaklı bakışını anlatabilmek. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana toplumların ayrıştırılmasına karşı gökkuşağının güzelliğini ifade etme imkânının iyi kullanılması elzemdir. İktidar yapısına benzer taklitlerin başarısızlıkları ortada.

Bugün öcü gibi gösterilen ve yanlış bilgilerle eğitilmiş kesimlerin ezberini bozma şansımız var. Ülkenin geçmiş iktidarlarının perspektifi nedeniyle ve daha önceki vesayet rejimi ile halklar demokrasiden uzaklaştırıldı. Daha sonra ise siyasal İslam ve sağ milliyetçi bakışla ekseni değiştirilmeye çalışıldı. Bugünü gerçekten ezilen, yok sayılan kesimlerin kendilerini ifade edeceği çok doğru bir dönem olarak görüyorum. Daha da ileri bir bakışla, bugün olmayacaksa ne zaman peki? Demokrasi için çok renkli bir mücadeleden geçiyoruz.

Geçmişte sağ tandanslı bir başbakanın ya da vekilin alkol alan resimleri gazetelerde çıktığında eleştirilmezken bugün sol demokratlar bile bu fotoğrafı vermekten kaçar oldu. İngilizce vaazlar verilirken, Kürtçe’nin ya da ülkenin diğer yerli dillerinin konuşulması bile kabul edilmiyor. Kadınların yaşadığı mağduriyetler artarken, İstanbul Sözleşmesi kaldırılıyor. İslam inancında olan ve siyaseten değil gönülden inanan insanlar ülkede mağduriyet yaşarken, çevre ve ekoloji kırımları varken, Aleviler hedef alınırken, ‘az bırakılan halkların’ kendi vakıflarının seçimlerine izin verilmezken, doğru bir demokrat adayın ortaya çıkması tüm bunları anlatma fırsatı da doğuracaktır.

KHK’lılara, emek sömürüsüne uğrayanlara, iktidarın kayığında olmayan sermayeye ve Ak Parti’yi eleştiren gerçekten inançlı kesimlere tekçi anlayışın verdiği zararı bugün anlatabilecek ve ülkenin sola bakan yüzünü güçlendirecek bir aday, ülke eksenini Cumhuriyetin belki de en demokrat olabileceği bir rotaya çevirecektir.

Peki bu kişinin sadece kimliğinde Alevi yazması ya da ezilen halklar ve inançlardan birine mensup olması yeterli mi? İşte tam da mesele budur. Aday olacak kişinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde özellikle kimliğinden öte tekçiliğe karşı çok sesli olacağına toplumu inandırması gerekecektir. Tesettürlü bir kadının inancını özgürce yaşamasından, cemevlerinin, kilise ve sinagogların sorunlarını talepleri dinleyerek çözümlemelidir. Parlamenter sisteme geçişi ve tarihle yüzleşme teminatıyla ortaya çıkması gerekir. Halkların ve sınıfların ayrışmayacağını teminatı olmalı.

Bu yazımın başlığına dönecek olursak; "Murad, sen Ermeni aday adı vermedin. Peki adayın kim?" diye sorabilirsiniz. Buna cevabım ise "E güzel kardeşim, bizler coğrafyanın en eski yerli halklarından biri olmamıza rağmen çöpçü veya kolluk kuvveti olarak bile görev yapamıyoruz. Bizler için şimdilik bu demokrasi geçişine çok uzun bir zaman var" olacaktır.

Belki Alevi, belki kadın, bizlerin de hassasiyetlerini gözeterek soldan bakan bir aday çıkarsa gelecek daha aydınlık olacaktır. 2023 her anlamda zor bir sene olacak. Muhalefetin bu kadar zamandır oluşturamadığı tartışma ortamına vesile olduğu için Ahmet Şık’a teşekkür etmek gerekir. Diğer yandan da Alevi canların tepkilerinin haklılığının anlaşılır olmasının yanı sıra bu tepkiler ülkede ötekiye olan bakışın yarattığı hüznü gösteriyor.

Bugün cezaevinde olan Sebahat Tuncel İstanbul 1. Bölge’den vekil adayı olmuştu. Süreci hatırlayanlar, Sebahat Tuncel’in 1. Bölge’den aday gösterilmesinin zorluk derecesini bilirler. Kendisi bölge hakkında görüşlerimizi sormuştu. Bağdat Caddesi’ni, Adalar’ı ve tabii diğer bölgeleri de anlattım. Bazı yerler için o bölgelerde çalışmanın riskler barındırdığını, olası sorunlardan dolayı ziyaret etmenin hata olabileceğini ve seçim büroları açmak durumunda olmadığımızı söylediğimi çok iyi hatırlıyorum. Sebahat Tuncel aksine oy almakta zorlanacağımız ve baskı yaşayacağımız bölgeleri daha fazla ziyaret etti ve seçim bürosu açılması için çaba gösterdi. Bu çalışma alanlarına benim de katılmamı istedi. Bağdat Caddesi’nde tarihte emsali görülmemiş büyük bir yürüyüş yapıldı, Adalar gezisinde ön çalışmalar neticesinde halkların müthiş bir teveccühü alındı. Bugünün yansımasına en güzel örnek olarak Adalar ilçesinde HDP’nin ikinci parti konumuna yükselmesini gösterebiliriz. Bu dersi şahsım adına asla unutamam.

Kayan ekseni sadece bize dayatılan düzene karşı çıkarak düzeltebiliriz. Belki de bu sayede bu ülkedeki halkların renkliliğini demokrasi ekseninde taşıyacak Ermeni bir aday önerebilirim…

Yazımın sonunda Çorlu tren kazasında yakınları katledilen ailelerin dramına ve adalet beklentilerine ses olmak istiyorum. Bu ailelerin avukatlığını yapan ve Gezi davasında rehin alınan Sevgili Can Atalay’a selam olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi