6 partinin mutabakat metni

Açıklanan mutabakat metni umarım 2023’de (Cumhuriyetin yüzüncü yılı) yapılacak yeni bir anayasanın ilk taslağı olur ama bu taslakta eksiklikleri çok iyi görmek lazım.

Her mutabakat metninin mutlaka siyasi pozisyonunuza göre eleştirilecek noktaları vardır, bu eleştirileri de mutlaka elinizdeki olanaklarınıza göre kamuoyu ile paylaşmanız gerekir, böylesi daha kamusal yarara yönelik olur.

6 partinin dün açıkladıkları güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş mutabakat metninde de eleştirilecek, kanımca eksik olan çok nokta mevcut ama bu eksiklikler bu mutabakat metni ile gelinen aşamanın çok önemli, çok başarılı bir nokta olduğunu görmemize ve hakkını teslim etmemize engel olmamalı. 

Aslında, bugün (dün) açıklanan mutabakat metni umarım 2023’de (Cumhuriyetin yüzüncü yılı) yapılacak yeni bir anayasanın ilk taslağı olur ama bu taslakta eksiklikleri çok iyi görmek lazım.

Bu metin bir anayasa taslağı ise, umarım öyledir, anayasaların mantığını tartışmamız gerekir; her anayasa iki bölümden oluşur, birinci bölüm temel hak ve özgürlükler, ikinci bölüm ise esas teşkilat hukukudur (devletin nasıl örgütleneceği).

Bu sabah (dün sabah) açıklanan metnin altı parti arasında bir mutabakat (uzlaşı) metni olduğu açıklandı, mutabakat, uzlaşı sözcükleri herkesin kulağına hoş gelir ama konu anayasa ve özellikle de temel hak ve özgürlükler ise mutabakat, uzlaşı aslında standart kaybı da olabilir çünkü temel hak ve özgürlükler evrensel mutlak değerlerdir, uzlaşı kaldırmazlar.

Esas teşkilat hukuk alanında ise mutabakata tabii ki yer vardır, TBMM kaç seneliğine, Cumhurbaşkanı kaç seneliğine seçilir, burada uzlaşma olur ama kanımca bu konular çok tali konulardır, anayasa demek temel hak ve özgürlüklerdir.

Gelelim bu sabahki metnin eksik gördüğüm yerlerine.

Bu metin bir anayasa taslağı ise bu metnin en temelinde mevcut Anayasanın 2. Maddesinde ifadesini bulan Cumhuriyetin temel nitelikleri olan, demokrasi, laiklik, hukuk devleti, sosyal devlet kavramları olmalı ve bu kavramlar bize göre, bizim tarihimize, bizim sosyolojimize göre değil evrensel içerikleriyle tanımlanmalıdır.

Bu noktada aklıma hep Albert Camus’nün o bayıldığım sözü gelir: "Je ne veux pas subir l’histoire"(tarihe maruz kalmak istemiyorum).

Bu kavramlar anayasanın her kurumunu belirleyecek ise Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) ve Diyanet İşleri Başkanlığının (DİB) anayasal statüleri ne olacaktır?

Bir devlet demokratik hukuk devleti ise orada MGK olmaz, MGK varsa demokratik hukuk devleti yoktur demektir.

Bir devlet laik bir devlet ise orada DİB olmaz (anayasal bir statüde), DİB anayasada varsa o devlet laik değildir.

Mesele kanımca bu kadar nettir.

Bir devlet hukuk devleti ise yurttaşlık bir kavim sıfatı üzerinden tanımlanmaz, tanımlanırsa (Anayasa madde 66) orası bir hukuk devleti değildir.

Bir hukuk devletinde merkezi devlet (mesela Ankara) ile yerel devlet (belediyeler) arasında idari vesayet ilişkisi varsa o devlet bir hukuk devleti değildir, devlet demokratik hukuk devleti ise de idari vesayet tanımlanamaz merkezi idare ile mahalli idareler arasında.

Bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Ancak, bu konulara maalesef, kayyum atanması dışında, mutabakat metninde yer verilmemiştir.

Temennim, bu konuların yeni anayasa yapım sürecinde daha detaylı tartışılmasıdır.

Taslak metnin en olumlu bulduğum yönü ise AB ilişkilerine, AİHM kararlarına güçlü vurgu yapılmış olmasıdır.

Bu konular, AB, her meselede temel ve ortak bir maymuncuk olarak kullanılabilir. 

Bu aşamada kanımca ilk yapılması gereken bu mutabakat metninin bir anayasanın nüvesi olduğunun hemen deklare edilmesi ve seçmene güvence verecek biçim ve içerikle, çok güçlü evrensel hukuk vurgusu yapılarak tartışılmasıdır.

Bu altılı mutabakat çerçevesine HDP ve sosyalist oluşumların katılmaması kanımca çok olumlu olmuştur.

HDP ve TİP’in (belki başkaları da katılır bu ittifaka) oluşturacağı bir üçüncü ittifakın yüzde 15 oy oranının çok üzerine çıkabileceğini tahmin ediyorum, böyle uyumlu bir ittifak siyasette çok önemli olan bir kuralı, 2+2’nin beş etmesi gereğini gerçeğe dönüştürebilir.

CHP, HDP ve İYİP’in birlikte olduğu bir ittifakta ise 2+2 üç edebilir ve bu ülke için bir felaket olur.

Bugün Türkiye’nin en temel siyasi önceliği Türkiye’yi uluslararası mukayeseli hukuk, demokrasi, saydamlık, yolsuzluk endekslerinde sonlara taşıyan Erdoğan-Bahçeli yönetiminden kurtulmak ve hemen arkasından da AB tam üyeliği için güçlü bir mutabakat oluşturarak bu yolda güçlü adımlar atmaktır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi