8 Nisan Dünya Romanlar Günü: Nefret söylemi önlenmeli

8 Nisan Dünya Romanlar Günü: Nefret söylemi önlenmeli
Türkiye’de Roman Toplulukları ve Yoksulluk Araştırmasına göre, Romanlar, ortalama yüzde 77,5 ile tüm kırılgan gruplar arasındaki en yüksek işsizliğe sahip olanlardan.

Esra ÇİFTÇİ


+GERÇEK - Romanların yüzlerce yıl önce Avrupa topraklarına gelmeleriyle birlikte onlara yönelik olarak başlayan ırkçılık ve ayrımcılık, 2. Dünya Savaşı’nda daha da derinleşti. Yüzbinlerce Roman Nazilerin ölüm kamplarında katledildi. Aradan geçen bunca yıla rağmen Romanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalar gerek dünyada gerekse de Türkiye’de hala devam ediyor. 8 Nisan 1971 tarihinde 14 ülkeden gelen Roman delegelerin katılımıyla ilk Dünya Roman Kongresi Londra’da düzenlendi. Kongrede Romanlara yönelik olumsuz yargılara, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı güçlü bir sesle itiraz edildi. O gün örgütlü mücadele başladı. Kongrelere katılan delege sayısı, yıldan yıla arttı. 1990 yılındaki 4. Kongreye yaklaşık 300 Roman delege katıldı ve o kongrede, 8 Nisan’ın Dünya Roman Günü olarak kutlanmasına karar verildi. +Gerçek olarak 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nde birçok ayrımcılığa maruz kalan Türkiye’deki Romanların sorunlarını konuştuk. 

"ROMANLAR TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK GRUPLARINDAN BİRİ"

+Gerçek’e konuşan Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, Türkiye’nin en büyük gruplarından birini oluşturan ve ülkenin dört bir yanına dağılmış olan Romanların ve Romanlar gibi yaşayanların, bin yılı aşkın bir süredir bu toprakların çocukları olmalarına karşın en çok ayrımcılığa uğrayan grupların başında geldiğini söylüyor. Tarihsel ve toplumsal arka plana sahip önyargıların ve ayrımcılığın, Romanların eğitim, istihdam, barınma ve sosyal güvence gibi temel haklarına erişimlerinde ağır sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirten Arus, bu sorunların yanı sıra yaşadıkları yoksulluk ve yoksunluğun Romanların toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi yaşama eşit olarak katılımının önündeki en büyük engeli teşkil ettiğini ifade ediyor. Arus şöyle devam ediyor:

"Roman çocukların eğitime erişimi meselesi endişe verici boyutlarda. Roman çocuklar maddi olanaksızlıklar yüzünden çok erken yaşta okul sıralarını terk etmeye mecbur bırakılıyor. Okula devam etme şansı bulan az sayıdaki Roman çocuk ise, bu yoksulluk döngüsünü kırmaları için son derece önemli olan kaliteli eğitim alamıyor, okul sisteminde de önyargılarla başa çıkmak zorunda kalıyor. Yakın zamanda yapılan Türkiye’de Roman Toplulukları ve Yoksulluk Araştırması’na göre, Romanlar, ortalama yüzde 77,5 ile tüm kırılgan gruplar arasındaki en yüksek işsizliğe sahip gruplardan"

"KAMUYA ALIMDA ROMANLARA POZİTİF AYRIMCILIK UYGULANMALI"

+Gerçek’e konuşan Siyaset Bilimci Prof. Dr. Yüksel Taşkın ise Roman yurttaşların eğitim, sağlık, istihdam, barınma, sosyal yardımlara, hizmetlere erişim ve ayrımcılık konularında yaşadıkları sorunların tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin bir an önce hayata geçmesi gerektiğini söylüyor.  Aile Destekleri Sigortası’nın Romanlara yönelik kapsayıcı, kalıcı, uzun vadeli ve sürdürebilir çözüm önerileri sunduğunu söyleyen Taşkın, yine bu ailelerin, eğitimden, gıdaya, elektrik ve doğalgazdan suya kadar bir dizi temel ihtiyaçları için Aile Destekleri Paketinden yararlanabileceğini ifade ediyor. Taşkın sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Roman toplumunun hak ettiği eşit koşullara kavuşmasının anahtarının istihdama erişim politikalarında olduğunun bilincinde olmak gerek. Aile Destekleri Sigortası kapsamındaki Roman aileleri, "Her eve en az bir sigortalı" anlayışı doğrultusunda istihdamda öncelikli olması gerekiyor. Bu ailelerdeki genç işsizler için, kamuya eleman alımında pozitif ayrımcılığın uygulanması, Aile Destekleri Sigortası kapsamında yoksul Roman ailelerine verilecek aylık Aile Gelir Desteğinin, doğrudan kadınların hesabına yatırılması gerekir. Roman kadınlara yönelik de istihdam garantili meslek edindirme politikaları geliştirilmeli"

"ROMANLAR TOPLUMUN GERİ KALANINDAN TECRİT EDİLİYOR"

Elmas Arus, Romanların iş piyasasında da karşı karşıya kaldıkları önyargılar ve ayrımcılığın da etkisiyle, istihdam olanaklarına eşit şekilde erişemediklerini, bulabildikleri işlerin de genelde geçici nitelikte, düşük ücretli, güvencesiz ve ağır işler olduğunu söylüyor. Düzgün işlerde çalışamama ve düzenli gelir elde edememe halinin Romanları yoksulluk sarmalına kilitlediğini söyleyen Arus, gözden uzak kalmaya zorlandıklarını, barınmanın da Romanlar için ciddi bir sorun olduğunu, Romanların çoğunluğunun alt yapı ve üst yapının yetersiz olduğu kenar mahallelerde, standart altı evlerde yaşamlarını sürdürdüğünü ifade ediyor. Arus sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Akan çatılar, rutubet, duvarlarda hasar, pervazsız kapı ve pencereler olağan ev koşullarından. Evlerin kışın ısınması, yazın serin tutulması başka bir sorun. Kentsel dönüşümden barınma sorununa çare getirilmesi gerekirken, yerinde iyileştirme yapılması gerekirken, bazı yerlerde mekânsal dışlanmanın bir ifadesi olarak tezahür ediyor. Romanların yaşam alanları, kültürleri, mahalle kültürü içerisinde var olan toplumsal ve dayanışma ilişkilerini de tahrip ediyor. Şehrin dışındaki yerlere yerleştirilip toplumun geri kalanından tecrit ediliyorlar"

"TOPLUM MERKEZLERİ ERKEN YAŞTA EVLİLİKLERLE MÜCADELEDE ÖNEMLİDİR"

Aile içi şiddetle mücadele kapsamında Roman kadınların korunması ve güçlendirilmesi için yerel yönetim ve kamu tarafından kadın koruma ve sığınma evlerinin yasalara uygun olarak açılmalarının sağlanması gerektiğini söyleyen Siyaset Bilimci Prof. Dr. Yüksel Taşkın, kadın dayanışma gruplarının kurulması için sivil toplum örgütlerinin katılımıyla uygulanabilir dayanışma modellerinin geliştirilmesinin sağlanması gerektiğini ifade ediyor. Taşkın, mahallelere toplum merkezlerinin açılması, birey ve toplum temelli sosyal hizmetlerin götürülmesi, aile danışmanı, psikolog ve pedagog gibi uzmanları barındıran bu mekanların kadınlar ve çocuklar için hem eğitim hem de sosyalleşme alanı olacağının altını çiziyor. Taşkın şöyle devam ediyor:  

"Toplum merkezleri erken yaşta evliliklerle mücadele edilmesi için büyük önem taşımaktadır. Ayrımcılık türlerinin de tanımlanacağı bir ayrımcılıkla mücadele yasasının çıkması elzemdir. Ayrımcılıkla ilgili davalarda ispat yükünün tersine çevrilmesi zorunludur. Eğitim, sağlık, yerel yönetim başta olmak üzere Romanlara yönelik hizmet sağlayan tüm alanlardaki personele yönelik ayrımcı pratiklerin önlenmesi için kurum içi farkındalık eğitimlerinin verilmesi ve bu eğitimlerin zorunlu hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrımcılığın yeniden üretilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda önemli bir yeri olan medyadaki ayrımcı dilin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların bir an önce yapılması gerekmektedir. Avrupa’da ve Batı Balkanlar’da iyi örnek teşkil eden modelleri takip ederek Roman içermesine, Romanların karar süreçlerine aktif katılımlarını ve daha adil bir dünyaya ortak olmalarını sağlayacak yerel modeller geliştirilmeli. 

"ROMANLAR AYRIMCILIĞA MARUZ KALIYOR"

Romanların, fiyatların sürekli yükseldiği ortamda, besleyici gıdalara erişmesinin daha da zorlaştığını, zaten nesiller boyunca protein ve vitamin açısından zengin gıdalara erişimde sıkıntı yaşayan bu kesimin, bakliyatı da öğünlerinden çıkarmış durumda olduğunu söyleyen Arus, temelde hububat temelli gıdalarla karnını doyurabildiklerini, iyi beslenememe, standart altı evlerde barınma, ağır yaşam koşulları ve yoksulluğun sağlık göstergelerini yansıttığını ifade ediyor. Romanların ortalama yaşam beklentisinin ülkemizdeki ortalama yaşam beklentisinden yaklaşık on yıl daha altında olduğunu söyleyen Arus, solunum yollarına ilişkin rahatsızlıkların çocuklarda yaygın olarak görüldüğünü, kronik hastalıkların yirmili yaşlarda başladığının altını çiziyor. Arus sözlerine şöyle devam ediyor: 

"Romanların toplumsal yaşama eşit yurttaşlar olarak katılımının önündeki en büyük engel sıraladığımız sorunların altında yatan ana sebep karşı karşıya kaldıkları önyargılar ve bu önyargıların yol açtığı ayrımcılık. Özellikle medyada yer alan ayrımcı ifadeler, Romanlar gibi kırılgan grupların daha da dışlanmasına yol açarken, önyargıları da pekiştiriyor. Maalesef önyargılar ayrımcılığın ötesinde, kimi yerde nefret söylemine dönüşüyor. Nefret söylemi konusunda da yeterince önlem alınmıyor. Bu suçu işleyenler yaptıklarıyla kalıyor" 

"ROMANLARA YÖNELİK NEFRET SÖYLEMİ ÖNLENMELİ"

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Romanlara yönelik nefret söylemlerinin, sosyal dışlama ve ayrımcı tutumların önlenmesine ilişkin yasal mevzuat oluşturulması ve bu tür vakaların önlenmesine yönelik var olan yasal yaptırımların uygulanması gerektiğini söylüyor.  Eğitimden istihdama, sağlıktan barınmaya ve önyargılarla mücadeleye kadar yaşamın tüm alanlarını kapsayan Romanlara yönelik gerçekçi ve bütüncül toplumsal içerme politikalarının ve stratejilerin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Taşkın,  bunların eylem planları ve önlemlerle, gerekli bütçenin de ayrılarak hızla uygulamaya koyulması gerektiğini belirtiyor. Taşkın sözlerine şöyle devam ediyor: 

"Pandeminin yol açtığı sorunlardan en ağır şekilde etkilenen Romanlara yönelik sosyo-ekonomik destek paketlerinin oluşturulması ve başta eğitim, politika ve medya alanlarında olmak üzere, Romanlara ilişkin resmi anlatı ve söylemlerin, demokratik toplum, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri kapsamında ve bu ilkeleri güçlendirecek şekilde bir çerçevede yansıtılması gerekmektedir."

Öne Çıkanlar