Açık mektup: Bir olgunluk dersi

Bir 'Açık Mektup' da bu sefer yazarımız Yiğit Bener’den, aşağı bakmayı reddederek direnen genç Ablalarına, Abilerine…

Sevgili Genç Ablalarım, Abilerim,

Şimdi eminim bana: "Yahu neredeyse dedemiz olacak yaştasın, alo? Ne ablası ne abisi? Dalga mı geçiyorsun bizimle?" diyeceksiniz.

Yok yok… Yani… Yaş itibarıyla öyleyim… Tamam da… İnanın "Abla/Abi"yi tüm samimiyetimle söylüyorum. Bilirsiniz, eskilerin güzel bir sözü vardır: Akıl yaşta değil baştadır. Malum.

Şimdi sizlere bakıyorum da… Vallahi ne yalan söyleyeyim, bizlerden elbette daha akıllısınız. Gerçi bu marifet değil: 30-40 yılda o kadar evrim olsun yani! Koskoca Darwin’i yalancı çıkaracak değilsiniz herhalde. Kaldı ki, daha anamızın karnındayken bilişim ve yapay zekâ vardı da biz mi kullanmadık? Tarih öncesinden kalmayız biz yahu!

Akıldan daha önemlisi şu bence: Sizler, bizim sizin yaşınızdaki halimizden de hatta şimdiki halimizden de çok daha olgunsunuz! İşin asıl ironisi işte bu… Ben de bu nedenle sizlere "Abla/Abi" diye hitap ediyorum.

Nereden mi çıkarttım bunu? E çok basit: Şu son yaşananların ışığında bir sizin tepkilerinize bakın, bir de bizimkilere:

Başınıza bunca abuk iş gelmiş: Çapsız ve sinsi, üstelik pişkin mi pişkin bir iktidar piyonu talih kuşu misali düşüvermiş tepenize… Güvercin kazasıymışçasına… Sorumlu yurttaşlar olarak buna isyan etmiş, kulak asan olmayınca da haklı olarak direnişe geçmişsiniz… Hem de gayet efendice… Cam çerçeve bile indirmediniz yani… (oysa biz olsaydık!)

Bu efendiliğinizin karşılığında devletin tüm kademelerinden işitmediğiniz hakaret kalmadı! O seviyesiz laf ishalini gereksiz yere hatırlatmamak ve onları telaffuz eden zat-ı yetkilümlerin adlarını anmamak için örnek vermiyorum… (o adlar zaten kısa bir süre sonra hafızalarımızdan silinecek) Hatta aslında elinize bile su dökemeyecek çapsızlıkta sarıklı ve çarıklı erkânıharp tarafından düpedüz ölümle tehdit edildiniz! Oysa devlet gücünü arkalarına almadan karşınıza çıksalar bu cibilliyetsizlerin dili dolanır…

Yetmediği gibi, başınıza inen düşmanca copun haddi hesabı kalmadı. Yürüyüş yaptığınız güzergâhlara keskin nişancılar yerleştirdiler. Bu ülkede mafya babalarına ve nitelikli dolandırıcılara, kadın katillerine ve çocuk istismarcılarına bile reva görülmeyen muamelelere tabi tutuldunuz: Bileklerinize kelepçe vuruldu, mahkemelere çıkarıldınız, düzenin bir örnek borazanları tarafından kamuoyuna adi birer cani gibi sunuldunuz, hapislere atıldınız. Ellerinden gelse, topunuzu (aslında topumuzu) bu memleketten "tehcir" edecekler! Derindeki zihniyetleri bu.

İşte bu ahval ve şeraitte sizler, şirazeden çıkmış bütün bu çiğ ölçüsüzlüğü bile gayet soğukkanlılıkla karşılıyorsunuz.

Örneğin geçen gün bizim mahallede sokakta yürüyordunuz. Kararlılıkla, sakince protestonuzu sürdürüyordunuz… Anayasal hakkınız ne de olsa. Elicoplular aniden saldırıya geçti. Penceremdeydim, gözümle gördüm bu gereksiz ve acımasız şiddeti. Üstelik onları görebilmek için oldukları yere, yani aşağıya bakmak zorunda kaldım. Sizler sokak aralarına kaçıştınız. Şiddete şiddetle karşılık vermediniz. (oysa biz olsaydık!)

Zaten bizler (yani pencerelerinden sarkan moruklar), aynı sükûneti koruyamadık: Gençliğimizden kalma sloganları böğürdük olanca gücümüzle. Kaç gün geçti hâlâ sesim kısık. İyi ki bir de o hırsla dört kat merdiveni bir solukta inmemişim. Kesin belim tutulurdu! Akrep'in ya da TOMA'nın altında kalmayayım diye işi gücü, protestoyu bırakıp bir de beni kurtarmak zorunda kalacaktınız! Biliyorum haklısınız. Bize düşen gölge etmemek: Manevi destek.

Olgunluk farkı bu işte. Tüm bu şiddet dolu kışkırtmalara karşın, sizler istifinizi bozmadan eylemlerinize devam ediyorsunuz. Kem sözleri sahiplerine iade ediyorsunuz, ama onların seviyelerine inmeden. (oysa biz olsaydık!) Hem aşağı bakmıyorsunuz hem de dalganızı geçmeye devam ederek hepimize coşku ve umut aşılıyorsunuz.

Üstelik bütün bunları yaparken şişinmiyorsunuz, kendinizi kahraman gibi sunmaya kalkışmıyorsunuz, hayali ya da gerçek kahramanların gölgesine sığınmıyorsunuz, mağduriyetlerinizi sergileyerek haklılık devşirmeye de çalışmıyorsunuz. Duruşunuz çok onurlu. Gerçekten saygıdeğer.

Bu bile yeter aslında. Daha ne olsun? Gelgelelim dahası da var işte: Başarınız serinkanlı bir duruş sergilemekten ibaret değil.

Yeri gelmişken söylemem gerek, hocalarınız da bu konuda sizlere iyi örnek oldular. Haklarını yemeyelim. Geçici bir koltuk uğruna utanılası teslimiyetlere imza atan bir iki kişi dışında hepsi sizinle dik duruyorlar. Korkup köşelerine çekilmiyorlar. Bu büyük bir şans. Kıymetini biliyorsunuz zaten.

Sizin asıl başarınız bunların ötesinde: Siyasi olgunluğunuzda.

Açık mektubunuz gerçekten son yılların en olgun ve güçlü siyasi metni. Benden önce de bunun altını çizenler oldu. Herkes gördü bence. Yaşını başını almış koca muhalefet liderleri hariç. Siz onların asla ulaşamadıkları (ve belli ki ulaşamayacakları) bir düzeyde, yüreklilikte, olgunlukta ve berraklıkta bir metin ürettiniz. Şapka!

Bizlere, yani benim kuşağıma (ve bir öncekine!) çok önemli dersler veriyorsunuz: "Radikal" olmak demek, ille çok keskin, sivri laflar etmek, çok bağırmak, eril pozlarla pazı göstermek, hele şiddete başvurmak ya da "karşı nefret" diline sarılmak değildir. Sorunların kökenine inmektir, çözümü bu düzeydeki bir değişimde aramaktır. Budur işte!

Kısacık bir bildirgede, dünün ve bugünün tüm mücadelelerini, tüm mağduriyetlerini tek potada ve ortak hedefte buluşturmayı başarıyorsunuz. Tıpkı sokakta her kesimi ve gökkuşağının tüm renklerini bir araya getirmeyi başardığınız gibi. Sizin alametifarikanız bu: Kimseyi dışlamıyor, ötekileştirmiyorsunuz.

Daha yol uzun, ama olacaksa ancak böyle olacak. Siz bunu biliyorsunuz. Güven veriyorsunuz.

Özetle, üzerinize boca edilen bunca nefreti ve şiddeti pek takmıyorsunuz. Biliyorum. Onların kibirli zehri sizi yolunuzdan çeviremez. Yine de… Bu düşmanlığın sizleri bir zerrecik dahi olsa incitmiş olması ihtimalini dikkate alarak bütün bunları söyleme ihtiyacını hissetim: Size yöneltilen bu nefreti sakın ha üzerinize alınmayın. Şairin dizelerini hatırlayın: Onlar ezelden beri hepimize düşman…

"Çünkü onlar ümidin düşmanıdır, sevgili genç Ablalarım, Abilerim, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanıdır. Ve er geç bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler…"

Elbette. Sayenizde.

Aldırmayın siz onlara. Biz sizlerle gurur duyuyoruz. Çünkü asıl sizler hem bu ülkenin hem de insanlığın umudusunuz, geleceğisiniz.

Gelecek sizin.

Saygıyla, sevgiyle ve dayanışma duygularımla.

Kendi halinde edebiyatçı bir kardeşiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yiğit Bener Arşivi