Anadolu'nun ilk Protestanları: Pavlikanlar (1)

Anadolu'nun ilk Protestanları: Pavlikanlar (1)
Özellikle Anadolu topraklarında yaşayan ve kendilerini gerçek Hristiyanlar olarak isimlendiren bu hareket, krallığı ve kiliseyi yeryüzündeki bütün kötülüğün temsilcisi olarak gördüğü için...

Seçkin GÖVERCİN


1. Bölüm

Köylü isyanları

Anadolu toprakları yüzyıllar boyunca sayısızca devletlerin varlığına ev sahipliliği yapmış olmasının yanında, farklı kültürlerin ve inançların da bir birini tanımasına ve yayılmasına vesile olmuştur

Bu inançlardan biri olan Hristiyanlık ortaya çıkışından sonra havarilerin ilk sığındıkları Anadolu toprakları olurken, ezilenlerin ve yoksulların dini propagandasıyla misyonerlik Antakya‘dan başlayarak daha sonra Kapadokya, Efes, İznik ve Kadıköy Konsülleri ile Anadolu’ya yayılmıştı.

Anadolu coğrafyasında yayılan Hristiyanlık inancı daha çok geçmiş kültürlerin ve inançların da etkisinde kalarak halkın yaşadığı zorluklar ve ekonomik nedenlerle de yer yer imparatorluk ve kilise karşıtı bir inanca dönüşüyordu.

Batıda ise, Hristiyanlık bir imparatorluk dini haline gelmesine karşın kilisede ki papazların ve din adamlarının halkı sömürge düzeni haline getirirken, diğer taraftan kralların en büyük siyasi otorite rakibi haline geliyordu.

Bu durumun en belirgin olduğu dönem Roma imparatorluğun iki ayrı devlete ayrılarak batıda roma, doğuda ise başkenti konstantinolopolis olan Bizans devleti başladığı dönem oluyordu

İki ayrı devlet aslında iki ayrı kilise anlamına da geliyordu. Yani bir yanda Katolik Roma, diğer yanda ise Ortodoks Bizans

Özellikle Bizans’ta bu ayrışmalar kilise içinde de yaşanırken, papazların ve din adamlarının da ayrışmaları hatta bir birlerini din dışı ilan etmeleri Hristiyanlığı ezilen ve yoksulların dini olarak gören bir çok inançlı kesimi muhalif mezhep hareketlere yüzlerini dönmelerine neden oluyordu

Öte yandan Bizans’ın sasaniler ve Müslüman Arap akınlarına karşı savaşları yoksul halkı daha da çaresiz bırakıyor üstüne kilisenin vergi muafiyetinin yanında papazların halktan vergi toplayıp zenginlik ve lüks içinde bir hayat sürmeleri halkın öfkesini ve çaresizliğini artırıyordu

İkona (1) kırıcılık ve iç çatışmalar

8.y.y Bizans’ın içinde bulunduğu bu karamsarlık atmosferi tüm halkın dini bağnazlık, batıl inanışlara puta tapıcılığa çağrışımları yapan, kutsal kabul edilen resimler ve ikonalara bağlanma ve tapma eğilimine yol açıyordu.

Bunun yanında kilise ve manastırlar çoğalıyor, rahipler ve din adamlarının sayısı sürekli büyürken, din adamlarının halk üzerindeki nüfusu imparatorluğun otoritesini zayıflatacak düzeye getiriyordu.

Öte yandan doğuya yayılan İslam dininin etkisiyle de resim heykel gibi ikon ürünlerine düşman olan imparator I.Leon (717-741) döneminde dini ve siyasi nedenlerle ‘ikona kırıcılık’ (icono clast) 726'dan 843‘e kadar yüzyıldan fazla süren ve 7-8 imparatorun saltanat yıllarını kapsayan ikonaların, haçların kırıldığı kilise duvarlarındaki fresk tasvirlerinin söküldüğü, büyük iç kargaşanın yaşanacağı bir hareketi başlatıyordu.

Bu hareket aynı zamanda imparatorluğun her köşesinde büyük karışıklar patlak vermesine yol açıyor, İstanbul’da şiddetli gösteri ve çatışmalar Yunanistan’a kadar sıçrarken, Roma’da büyük bir ayaklanma çıkıyordu.

Suriye kilisesi yasaklamayı şiddetle protesto ederken, papa Hristiyan alemini ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Çünkü bu hareketin gerçekte daha derinlerde yaşanan iç çatışmaların ve iktidar mücadelesinin bir yansımasıydı

Diğer yanda ise, yoksul halkın kiliseye karşı olan tutumu sonucu pavlikanizm hareketi yayılmaya başlıyor, imparatorluğun orta, doğu ve güneydoğu themalarında (eyalet) ve sınır bölgelerinde hızla büyürken ermeni asıllı V.leon (813-23) dönemi ve tasvir kırıcı theophilos (829-42) dönemlerinde ikona karşıtı imparatorların da hoşgörülerinden faydalanarak hızla yayılmış hatta Arap emirlerinin yardımlarını bile almışlardı.

726’da başlayan ikona kırıcılık dönemi 60 yıl boyunca sürmüş ve yaşanan bu iç kargaşalar sonucu düşmanlıklar daha da derinleşmişti. Müslüman Arap akınları üst üste yenilgilerin etkisiyle 787 de İznik Ruhani Meclisi'nde ikona yasağı kaldırılmıştı.

Bu dönemden sonra kilise kendisini imparatorluğa karşı zafer kazandığını düşünerek, devletin nüfuzunu sarsmak pahasına özgürlüklerini daha da genişletmeye çalışıyordu

Öte yandan doğuda artan Müslüman Arap saldırıları, batıda ise slav tehditi üstüne saray içinde yaşanan iç çatışma kargaşan doğan saray darbesiyle başa geçen Nicophore tekrar Ayasofya'da Ruhani Meclis'i toplayarak resmi yasakları geri getiriyordu.

Bu yasaklar tekrar iç çatışmaları geri getiriyor. manastırlar ve kiliseler kapatılıyor, birçok rahip ve din adamı sürgün ediliyor ya da idam ediliyordu.

Bu dalga 843 yılına kadar sürmüş, imparatorun otoritesi karşısında kilise daha da itaatkar hale gelmişti.

Bizans’ın içinde bulunduğu bu karışık durumlar farklı sınıfları imparatorluğa karşı ayaklanmayı cesaretlendiriyor, büyük arazilere sahip olan komutanlar askeri kuvvetlerini ekonomi güçle birleştiriyordu

Bu büyük toprak sahibi beyler küçük köylünün elindeki toprağı zorla alarak, kendisine karşı çeşitli bahanelerle borçlandırıp bağımlı kılıyordu. Bu durumda çerseiz kalan yoksul köylüler toprak sahiplerinin esiri haline geliyordu

Özellikle sınır boylarındaki ermeni asıllı toprak sahibi komutanlar, imparatorluğa karşı bağımsızca hareket etme imkanı buluyor ve yoksul köylüye karşı daha da zalimleşiyordu

Thomas önderliğindeki köylü ayaklanması

Slav kökenli bir asker olan Thomas önderliğindeki bu hareket ilk olarak ikona karşıtı bir hareket gibi görünmesine karşın yerleşik köylülerin silahlanarak büyük toprak sahiplerine karşı başlatılan ayaklanma haline geliyordu.

Daha sonraları Makedonya, Trakya ve Yunan şehrindeki köylüler, köleler, donanma kuvvetleri hatta Müslüman Arap birlkleri bile isyana destek vermeye başlıyordu, hareket sadece toprak sahiplerine karşı olmayı yetinmeyip, sarayı da karşısına alacak ve iktidarı ele geçirmeyi hedefleyen siyasal ve toplumsal bir harekete dönüşecekti

Thomas, saraya vergi verilmesini kaldırıyor, yoksul köylüye zulüm eden toprak sahiplerinin topraklarına el koyup halka paylaştırıyor, egemenlerin zulüm düzenini ortadan kaldırmayı vadediyordu.

Ardından 821 yılında Thomas, Konstanopolis’i kuşatmış bu kuşatma tam bir yıl sürmüştü

İki yıl süren bu isyanı II. Mikhalin’in düşmanı olan bulgar hanı omurtag’ın yardımyla ve imparatorun toprak ve af vaadi sözüyle çözülmüştü

Thomas yakalanarak önce günlerce işkence ediliyor, ardından halka teşhir edilmek için idam edilerek yoksul köylüye bir mesaj gönderiliyordu.

Bu idam yoksul köylüye hiçbir etkisi olmayacak tam tersine ayaklanmanın uzantısı 20 yıla yayılarak yer yer devam edecekti.

Yaklaşık bir asır sonra X. yüzyılda yeni bir köylü isyanı patlak verdi

928 yılındaki hasat’ın kötü olması sonucu bütün yük yoksul köylüye biniyor artık nefes alamaz hale gelen köylüler feodal beylere karşı harekete geçerek ayaklanıyordu

Bakır elli basileios isyanı

Toprak sahipleri derebeyler devamlı yoksul köylünün elindeki toprağı almak ve kendi toprağında çalıştırıp emeğini sömürmek için her yolu denerken özgür köylü de bu durumdan nasibini alıyordu. Diğer yandan kralın vergi memurları ve askerleri köylünün elinde ne var ne yok hepsini almaya çalışıyor bu durumda daha da çaresiz kalan yoksul köylüler toprağını derebeyler’e satarak serf’e dönüşken derebeylerin koruması altına girmeyi kabul ediyordu

Bu dönende köylüler feodal beylere karşı bir ayaklanma başlatıyordu. Ayaklanmanın başında ise bu sefer bakır elli basileios vardı.

Söylentiye göre basileios’un daha önceki isyan girişiminde elini kesmişlerdi. Kendisi kaçıp kurtulduktan sonra ucuna kılıç takılı bir el takmaya başlamıştı.

İsyan aralıklarla tam altı yıl sürdü. Basileios sonunda yakalanarak idam edildi

Ama bu isyanın bir kazanımı olmuştu. En önemlisi ise, imparatorun çıkardığı bir yasa ile feodal beyler el koydukları bütün toprakları asıl sahiplerine vermek zorunda kalıyordu.

Bu zorunluluk bir süre sonra tekrar eski durumuna dönüyor, köylü isyanlarının başarısızlığı feodal beyleri daha da güçlendiriyordu.

Büyük arazileri tekrar ellerinde topluyor, yönetim merkezlerini ele geçiriyor, kendilerine bağlı askeri birlikler ve ordu komutanları kurdukları ilişkiler sayesinde büyük güç sahibi oluyorlardı. Soyluluk  ve askeri görevler nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanıyorlar, böylelikle hazine gelirlerinin azalmasına yol açıyorlar üstüne askerlere verilen tımar arazilerine el koyuyorlardı

İmparatorluk ise, giderek güçlenerek kendi iktidar gücünü tehdit eden bu aristokrisiye karşı saldırıya geçerek, toprakların eski sahiplerine iadesi ve mülklerin dağıtılması ayrıca vergi muafiyetinin kaldırılması yönünde yasa çıkarması sonucu derebeyler ayaklanmaya geçiyor. Anadolu bu sefer varlıklı sınıflar arasında çatışmalara sebep olurken, bu çatışmalarda kıyıma uğrayan yine yoksul köylü oluyordu

Bardas skleros adlı büyük bir derebeyi etrafına yoksul köylü ve işsizlerden bir ordu toplayarak küçük asya’ya egemen olmaya çalıyordu.

İmparator derebeyi sklerosa karşı başka bir derebeyi phocas’la işbirliği yaparak ayaklanmayı bastırıyor fakat II. Vasill, derebeylere karşı yeni yasalar çıkarınca ayaklanma yeniden başlıyordu.

Bu sefer iki derebeyi Skleros ve Phocas imparatorluğa karşı savaş açıyor İstanbul önlerinde yapılan bu savaş sonunda derebeyler yenilerek teslim oluyorlardı.

Daha sonra çıkarılan yeni yasalar içteki karışıklar ve kavgalar devam ederken, XI. yy. da derebeyi sülalesi Commmenesler (Kommenler) yönetime geçmeyi başarıyordu.

Başında bir derebeyi sülalesinin bulunduğu Bizans’ta yönetimi elinde bulunduran kesim ayrıcalıklarını korumak için diğer derebeyler’e baskı altına alması gerektiriyordu. Ordu komutanlarını yanlarına çekmeye çalışan derebeyler ise, başkaldırarak bağımsız devletler kurmaya çalışıyordu.

Derebeylerin bu isyanlarının yanında Anadolu’daki akınlar ve en son haçlı ordularının işgali Bizans toprakları üzerinde birçok feodal devletler oluşmaya başlıyordu.

Oluşan bu feodal aristokrasilere karşı da halk ayaklanmaları

Zelotesler (kızgın bağnazlar) isyanı

Kızgın bağnazlar anlamına gelen aşağı tabakadan ve köylülerden oluşan bu hareketin önderleri ise, denizcilerdi.

Hedeflerinde ise aristokrasi ve kilise vardı. İmparatorluk vergisinden muaf olan ve yoksul köylülerin vergileriyle lüks içinde yaşayan kilise ve aristokrasiye karşı aşırı vergilerin kaldırılmasını, özel sayılan kilise mülklerinin adaletli olarak dağıtılmasını talep ediyorlardı.

Hareketin merkezi thessalenike (Selanik) idi. Ama hareket bizans’ın hemen hemen bütün şehirlerine yayılmakla kalmıyor en zirveye çıktığı dönemde (1242-49) arasındaki yedi yıllık süreçte Selanik bağımsız bir cumhuriyet biçiminde yönetiliyordu.

Kilisenin yoksullardan aldığı bütün mallara el konuluyor, aristokrasilerin ayrıcalıkları kaldırılıyor, yoksul tabakanın aleyhine ve aristokrasinin lehine olan bütün yerleşik gelenekler yıkılıyordu.

Zeloteslerin temel ilkesi, herkese/ortak yarar idi buna göre mülksüz olanlar büyük mülk sahiplerinin mallarına el koyabilir ve bunu ihtiyacı olanlara eşit şekilde dağıtıp yararlanabilirdi.

Radikal bir hareket olarak tanımlanan zeloteslerin amacı imparatorluğu devirmek değildi, fakat yapmak istedikleri reform, radikal bir talep olarak anlaşılıyordu.

Toprak mülkiyetinin, mülksüzler yararına yeniden tahsisini istiyorlardı.

Geleneklerin ve yazılı yasaların kutsallığını tanımayı reddediyorlardı. Buna göre aşağı sınıfın vergilerini azaltan, borçlarını kaldıran yeni emirler ve yasalar yayınladılar.

Yazılı yasalarının başında herkese eşit hak yazıyordu.

Davalarının haklılığına inanarak kendilerini şöyle savunuyorlardı; ‘’ "Kilisenin toprağını alıp birçok yoksulu doyurmuş olmamızda garipsenecek ne var?

Bu hareketimiz manastırlara bir zarar getirmeyecektir, çünkü onların gereksinmelerine yetecek kadarını bıraktık; vaktiyle bunları bağışlayanların isteklerine de aykırı olmayacaktır.

Onların istediği, Tanrı'yı hoşnut etmek ve yoksullara yardımcı olmak değil miydi?

Yoksulların damlarını aktarır ve kırık dökük evlerini onarırsak, özgürlük için dövüşenlerin tarlalarına ve otlaklarına bakarsak, nasıl yasayı çiğnemiş oluruz ki?

Kendi zenginliğimizi çoğaltmıyoruz, evlerimizi süslemiyoruz; buyruklar verirken hep ortak yararı göz önünde tutuyoruz.

Zelotes’lerin bu hareketi Roma’ya kadar yayılmış, kiliseyi bile sarsmıştı. Fakat sonunda diğer yoksul köylü hareketlerinin yaşadığı sonu yaşamış önderleri öldürülerek yenilmişti

bu isyanlar kilise tarafından dinsiz olarak nitelendirilmeye çalıştırılsa da dini yönü doğudan ve Anadolu topraklarından besleniyordu.

Özellikle Anadolu topraklarında yaşayan ve kendilerini gerçek Hristiyanlar olarak isimlendiren bu hareket, krallığı ve kiliseyi yeryüzündeki bütün kötülüğün temsilcisi olarak gördüğü için sarayın ve kilisenin en büyük düşmanı olarak görülecek büyük kovuşturmalara, işkencelere uğramalarına rağmen daha da büyüyecek hatta Edward gibbonun deyimiyle, doğuyu sarsan batıyı ise, aydınlatan bir hareket olacaktı..

(devam edecek)

Dipnotlar

*Edward Gibbon, Pavlikanlar için ilk Protestanlar veya Protestanlığın Ortaçağ'daki temsilcileri tanımını yapmıştır.

(1) İkona:  Oryantal Ortodoksluk, Katolik ve bazı Doğu Katolik Kiliselerinin kültürlerinde en yaygın şekli resim olan dini bir sanat eseridir. Türkçeye Fransızca 'icône' sözcüğünden geçmiş olan kavramın kökeni Yunanca eikon "benzerlik, resim, portre" sözcüğüdür. Vikipedia

Öne Çıkanlar