Anayasa tartışmaları

Mevcut anayasal sistemi güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme dönüştürmek de gündemde olmalıdır, buna hiçbir itirazım olmaz.

Anlaşılan önümüzdeki aylarda anayasa konusunu tekrar tartışmaya açacağız.

Bu tartışma Cumhur İttifakı'nın istediği biçimde yani yepyeni bir anayasa doğrultusunda da olabilir.

Ancak, bu yeni anayasa tartışmalarının son günlerde konuşulan laiklik ilkesinin anayasal bir ilke olmaktan çıkarılmasına kadar gidebileceğine inanamıyorum, Erdoğan da çok iyi bilir ki iş buraya kadar uzar ise ortaya çıkacak siyasal, sosyal sorunların altında öncelikle kimin kalacağı belli olmayabilir.

Birileri de bana itiraz ederek, "bugünlere de böyle yavaş yavaş, küçük değişikliklerle geldik" diyebilir ama laiklik ilkesinin anayasal bir ilke olarak anayasal sistemden çıkarılması kanımca bambaşka bir şey.

Anayasa tartışmaları Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi (?) ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistem tartışması düzeyinde de kalabilir.

Cumhurbaşkanı unvanını taşıyan kişi Erdoğan, TBMM’de de AKP artı MHP çoğunluğu-egemenliği olunca çok haklı olarak yurttaşların en azından yüzde ellisi artık her türlü değişikliğe büyük bir kuşku ile yaklaşıyorlar.

Ancak, insanların muhtemel değişikliklere kuşku ile bakmasının haklılığı kadar Türkiye’nin anayasal değişikliklere de ihtiyaç duyduğu açıktır.

Mevcut anayasal sistemi güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme dönüştürmek de gündemde olmalıdır, buna hiçbir itirazım olmaz.

Ancak, en azından otuz beş senedir ısrarla ifade ediyorum, Türkiye’nin artık başlangıcında "1982 tarihinde kabul edilen Anayasa" (Kenan Evren Anayasası) ibaresinden kurtarılması da büyük bir önceliktir.

Burada da öncelik doğal olarak bu yepyeni anayasanın nasıl bir anayasa olacağı konusudur.

Yeni anayasada insan hakları ideolojisi dışında resmi bir ideoloji olacak mıdır?

Anayasada yine "Milli Güvenlik Kurumu" gibi bir anayasal kurum olacak mıdır?

Bu yeni anayasada vatandaşlık sıfatı yine buram buram bir etnisite çağrıştıracak mıdır?

İkinci maddesinde Cumhuriyet'in ilkeleri arasında laiklik olacak ise "Diyanet İşleri Başkanlığı" gibi genel idare içinde, merkezi bütçeden finanse edilen bir tuhaf kurum anayasada yine varlığını koruyacak mıdır?

Bu soruları daha da çoğaltabiliriz.

Bu soruları maalesef senelerdir soruyoruz ama siyasi ve ekonomik rant kollayan siyasi iktidar ısrarla duymamazlıktan geliyor.

Güçlendirilmiş parlamenter sisteme ilişkin de ortada sayısız soru işareti vardır.

Bugünkü yazımda bu konulara da sadece isimleri itibariyle değineceğim.

Yukarıdaki sorduğum sorular yine güçlendirilmiş parlamenter sistem için de geçerlidir.

MGK’nın (Milli Güvenlik Kurulu) anayasal bir kurum olarak korunduğu bir sistemin güçlendirilmiş bir parlamenter sistem olması mümkün müdür?

Gelelim güçlendirilmiş bir parlamenter sistemde olması kaçınılmaz kimi değişikliklere.

Sayıştay, parlamentonun güçlü olduğu bir sistemin en güçlü kurumu olmak zorundadır oysa bugün durum bambaşka bir noktaya gelmiştir.

Anayasal bir kurum olan "Kesin Hesap Kanunu" konusu mutlaka yeniden düzenlenmeli ve etkinlik kazandırılmalıdır.

Klasik bütçe ilkeleri mutlaka anayasal ilkeler haline gelmelidir; böylece hazine garantileri imkansızlaştırılmış olur mesela.

Yüksek yargı mensuplarının, büyükelçilerin, YÖK ya da yerine ihdas edilecek bir koordinasyon kurulunun başkanının atanmalarında iki bölü üç parlamenter onay zorunlu hale getirilmelidir.

Bu önerileri genişletmek ve detaylandırmak gerekiyor, önümüzdeki günlerde en çok konuşulan konulardan biri muhtemelen bunlar olacak.

Bugün yepyeni bir anayasa yapılır ise yeni anayasa muhtemelen bugünkünden bile kötü olacaktır ama bu feci ihtimal Türkiye’nin yepyeni bir anayasaya olan büyük ihtiyacını da gölgelememelidir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi