Aşk takıntı haline geldiğinde beynimizde neler oluyor?

Aşk takıntı haline geldiğinde beynimizde neler oluyor?
'Bazı ilişkilerde insanlar ayrılığı kabullenemez ve karşı tarafı takıntı haline getirmeye başlar.'

En son ne zaman aşık oldunuz ya da ne zaman aşık olduğunuzu hissettiniz? Aşk sandığımız kadar zor ve hoş bir duygu mu? Aşk acısını dindirmek için neden kendimizi üzeriz? Bu soruların cevapları, insanlık tarihi boyunca hep merak konusu olmuştur. 

Aşkın beyinde yarattığı fizyolojik ve patolojik olaylara değinerek, aşkı nörobilimsel ve nöropsikolojik olarak açıklamaya çalıştığını belirten Barış Akar'ın evrimağacı'nda yer alan yazısı şöyle: 

Limbik sistem, beynin iç taraflarında bulunan, otuza yakın yapı bulunduran duygularla ilgili olan sistemler yapısıdır. İçerisinde bulundurduğu amigdala ve hipokampüs ile sürekli olarak bağlantı içerisindedir. Aslında bu bağlantı sonucu duygusal tepki verebiliyoruz. Örneğin, eski sevgilinizi yolda gördüğünüzü varsayalım; hipokampüs size eski sevgilinizi hatırlamanızı, amigdala ise eski sevgiliniz ile yaşadığınız kötü olayları hatırlamanızı sağlar. Bu sayede eski sevgilinizi yolda görünce ya üzülür ya da sevinir ve mutlu olursunuz. 

Bu örnekten yola çıkarak hipokampüsün bellek ile, amigdalanın ise duygularla ilişkili olacağını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra limbik sistemde bulunan bir diğer yapı ise hipotalamus ve amigdala ilişkisi, erkeklerin yaşadığı aşkın cinsel boyutunda önem taşımaktadır. Erkeklerin cinsellik sırasında daha saldırgan olmasının sebebi ise hipotalamusun salgılamasını emrettiği androjen (erkeklik hormonu sayılır) ile amigdala arasındaki yakın bağdan dolayıdır. Kadınlarda ise daha farklı bir durum söz konusudur. Yine hipotalamus ile amigdala arasında bağ vardır fakat bu bağ androjen ile değil daha çok dinlendirici, sakinleştirici yapılarla ilişkindir. Bunun sonucunda kadınların cinsel deneyimde daha az saldırgan davranışlar sergilediği söylenebilir. 

Peki hipotalamus demişken işin biraz nörobiyolojik kısmında neler olduğunu, hormonların aşk fenomeninde ne rol oynadığına da bir bakalım. Örneğin, aşık olduğunuz ve çok değer verdiğiniz bir insana romantik ve duygusal bir konuşma içerisinde ''Seni seviyorum'' dedikten sonra, ''Ben de seni seviyorum'' cevabını aldınız. Bu cevap sizi aslında ilişkinin ilk başlarında oldukça mutlu edebilir. Peki bunun sadece hormonlar ile ilişkili olduğunu hiç düşündünüz mü? 

Şöyle ki; ilişkinin ilk başlarında hipotalamusunuzda büyük bir hormon salınımı gerçekleşir. Kadınlarda daha çok oksitosin, erkeklerde ise daha çok vazopresin salınımı gerçekleşir. Bu iki hormonun aslında, deneylerden yola çıkarak insanın sosyal ilişkilerini arttırmasına yol açtığı görülmüştür. Karşı taraftan ''Seni seviyorum'' cümlesi duyduğunuz zaman büyük bir miktarda oksitosin/vazopresin salgılarsınız. Bu hormonlar ise hipotalamusta bulunan dopamini (D2 reseptörü) uyarır. Dopamin ise beyinde bulunan ödül yapılarını (ventral tegmental alan, nükleus akumbens) uyarır. Bu ödül yapıları gariptir ki; çikolata yerken de uyarılır. 

Bu süreçlerden sonra bir anahtarın bir sürü kilidi açmasına benzer olarak, beyinde birçok kilit açılır/kapanır. D2 reseptörü uyarımı sonucu serotonin düzeyinde inanılmaz derecede bir azalma görülür. Serotonin iştah, duygu-durumun düzenlenmesini sağlayan bir hormondur. Aşık olduğunuz zaman iştahın olmaması, zayıflama, duygular arası geçiş yapmanın sonucu aslında serotonin seviyesinin düşmesidir. Bu düşüş seviyesi ise obsesif-kompulsif bozukluğu (OKB) olan hastaların düşüş miktarı ile aynıdır.

AŞK TAKINTI HALİNE GELDİĞİNDE BEYNİMİZDE NELER OLUYOR?

İlişkinizin kötü bir ayrılık ile bittiğini ya da çok sevdiğiniz için onu sürekli düşündüğünüzü varsayalım. Bazı ilişkilerde insanlar ayrılığı kabullenemez ve karşı tarafı takıntı haline getirmeye başlar. Bunun sebeplerinden bir tanesinin, serotonin azalmasından kaynaklandığını söylemiştik. Frontal korteks (beynin ön tarafı, alın lobu) ile bahsedilen limbik sistem yapıları ve ödül yapıları arasındaki serotoninde azalma görülür. Bu durum ise OKB (Obsesif-Kompulsif Bozukluk) ile aynıdır. 

Örneğin, sevdiğinizden ayrıldınız ve onu sürekli olarak düşünme ihtiyacı hissediyor, sizi neden terk ettiğini merak ediyor ve beraber yaşadığınız güzel anıları düşünüyorsunuz. Bunların sonucu olarak; onunla konuşmak, buluşmak veya cinsel birlikteliğe sahip olmak istiyorsunuz. Bunlar bahsedilen dopaminde artış, serotoninde azalma gösterir ve bu yüzden OKB’de olduğu gibi bir takıntı oluşur. 

Onunla buluşur, konuşur veya birlikteliğe sahip olursanız beyniniz oksitosin/vazopresin salgılayarak rahatlayacak, ödül yapıları uyarılacaktır fakat buluşamaz, konuşamaz veya birliktelik yaşanmazsa daha çok serotonin düşüşü yaşanacak ve daha çok takıntı haline gelecektir. Ayrılık sonrası çikolata veya serotonin yükseltici besinler tüketmenin sebebi aslında ödül sistemini uyararak OKB’ye karşı direnmektir. Görüldüğü üzere hormon artışı, azalımı insanın aşık olup olmamasına, devamlılığına karar verdirici niteliktedir. Son yapılan araştırmalarda bu fenomenin annelikte de gerçekleştiği görülmüştür. 

ANNELİK DUYGUSU VE AŞK  

Annenin çocuğuna duyduğu aşkın ve romantik ilişkilerde birbirlerine duyulan aşkın beyinde aynı bölgeleri aktive ettiği görülmüştür. Aslında annenin çocuğuna duyduğu ilk aşk rahmin kasılması için yardımcı olan oksitosin hormonu ile başlar. Oksitosin bilindiği üzere kadınlarda aşk duygusunda tetikleyici bir hormondur. Gariptir ki annelikte doğumdan sonra çocuğa duyulan aşk için oksitosin pek gerekli olmaz. Bunun yerini daha çok hipotalamusta bulunan yapılar, östrojen ve prolaktin annelik duygusunu arttırmaktadır. 

Araştırmalarda hipotalamusta bulunan medial preoptik alanda bulunan hasar, annelik duygusunu köreltmiştir. Bu aşk aslında bütün eleştirel, yargısal ve olumsuz duyguları düşünmeyi sağlayan beyin bölgelerini (medial prefrontal korteks, inferior parietal korteks, posterior singulat korteks vb.) engeller. Bu sayede annenin çocuğa olan olumsuz duyguları ketlenmiş olur. Yani, anne çocuğuna asla kötüyü yakıştırmaz. 2004’te Leckman ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada doğumdan sonra ilk üç ayında çocuklarını kusursuz ve mükemmel olduğunu düşünen annelerin oranı %73 iken babaların oranı %66’dır. Sonuç olarak annelik duygusunda romantik ilişkilerden farklı olarak prolaktin seviyesinde artış görülmektedir. Bu hormon, anne sütünü arttırmaya yardımcı olmaktadır.

AŞTA EMPATİ VE AFFETME

Beynimizin ön kısmında, frontal kortekste bulunan inferior medial frontal kortekste, ayna nöronlar (İng. mirror neurons) bulunmaktadır. Bu nöronlar adından da anlaşılacağı üzere karşı tarafı anlamamız için aktif olan bir nöron grubudur. Yine empati yaparken limbik sistemde bulunan çeşitli yapılar (amigdala, hipokampüs vb.) ile bu nöronlar sürekli etkileşim içerisindedir. Oksitosin denildiği üzere hem erkek hem de kadınlar için önemli bir hormondur. Bu hormon, ayna nöronları aktif haldeyken bile daha çok aktif hale getirmekte üstüne yoktur. 

Peki ayna nöronlar empati sağlıyorsa bunun ilişkide önemi nedir? İlişkide ayna nöronların değerini bir örnekle açıklamak konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Örneğin, sevgiliniz ile kavga ettiniz; iki üç gün sonra bu kavga üzerine fazlasıyla düşündünüz. İki üç gün sonra tekrar konuştuğunuz zaman ilk kavga ettiğiniz gibi hırçın veya bencil düşünen biri olmaktansa iki taraflı düşünmeye başlamış biri olabilirsiniz. Bunun sebebi siz kavganızı düşündüğünüz zaman salgılanan hormonların (oksitosin gibi) ayna nöronları uyarmasıdır. Ayna nöronlar karşı tarafın amacını, ne demek istediği ve genel olarak ne yapmak istediği gibi temel soruları algılamaya çalışarak işlemeye çalışır. Sonuç olarak ayna nöronlarını iyi çalışıyorsa empati gücünüz yüksek olabilir. Bu durum falcılarda çokça görülmektedir.

Yine başka bir örnek ile açıklayalım; kara sevda yaşadınız ya da sevdiğiniz sizi aldatmış olsun ya da platonik bir aşk yaşıyor olun. Yakınınızın tavsiyesi ile çok ünlü bir falcıya gittiğinizi varsayalım. Falcı sizi gördüğü zaman ilk olarak sizin bir kara sevda yaşadığınızı algılayabilir. Peki bunun nörobilimsel açıklaması ne olabilir? Falcının aslında ayna nöronları fazlasıyla aktif çalıştığı için ve oksitosin seviyesinin çok iyi olmasından dolayı bu durumu yaşatır. 

Bir diğer önemli konu olan ise affetme mevzusudur. Başlarda bahsettiğimiz üzere obsesif-kompulsif bozuklukta affetme konusu sürekli olarak beyinde döner durur. Fakat affetmenin diğer yapılar ve hormonlar etkisi üzerinde etkisi vardır. Yine bir örnek vererek açıklayalım; partneriniz ile bir kavga sonrası iki üç gün, belki de iki üç hafta görüşmediniz. Sürekli olarak o ettiğiniz büyük kavgayı düşünerek gününüzü geçirdiniz. Bir gün kapı çaldı ve eşiniz elinde bir çiçek ve özür mahiyetinde bir hediye ile geldi; gariptir ki yüksek oranda affetmeye yeltenebilirsiniz. Bunun sebebi aslında bir nevi hormonaldir. Oksitosinin bir diğer özelliği belleği silmesidir. Oksitosin yükseldiği an, hipokampüste bulunan epizodik (anısal) belleği siler. Kavga sonrası gördüğünüz partneriniz, hediye ve çiçek sizde büyük bir miktarda oksitosin salgıtır ve bu sayede belleğinizde anlık olarak bir kayıp yaşanır. 

Son olarak yeni yapılan araştırmalarda oksitosin ve vazopresin seviyesi, yaşanan ilişki içerisinde yeterli düzeyde salgılanmıyor ise aldatmaya meyillilik olduğu gözlenmiştir. Yani ''Seni seviyorum'' sözünü duyduğunuz zaman (ilişkinin ilk başlarında), yeterli derecede oksitosin veya vazopressin salgılamıyorsanız partnerinizi aldatmaya meyilli olmuş olabiliyorsunuz. Tabii bu durum, oksitosin seviyesinde önemli rol oynuyor ve başka durumlara da yol açıyor. Oksitosin denildiği üzere bağlanma ve sevgi içerdiği için oksitosini bol olan bir eş tercih etmeniz size daha iyi gelebilir.

Öne Çıkanlar