Avukat Emekçi: Cezaevlerinde artık istisna dediğimiz şeyler kural haline geldi

Avukat Emekçi: Cezaevlerinde artık istisna dediğimiz şeyler kural haline geldi
'İmralı Cezaevi Osmanlı döneminde muhalifler için kullanılırdı. Neden İmralı Cezaevi? Çünkü bir ada cezaevi. Bu nedenle tercih edilir. Yasada bu durum var mı? Hayır, yok.'

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu, İstanbul Barosu Bakırköy Ek Hizmet binasında "Pandemide Hapishaneler" konulu panel düzenledi. Panelin moderatörlüğünü ÖHD üyesi avukat Destina Yıldız yaparken, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer, İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi avukat Ümmühan Kaya, ÖHD üyesi avukat Esra Erin ve Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) üyesi avukat Emran Emekçi konuşmacı olarak katıldı. 
  
Panelde ilk olarak konuşan ÖHD üyesi avukat Esra Erin, pandemi döneminde hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini anlattı. Erin, pandemi sürecinde cezaevlerinin sistematik olarak hak ihlallerinin yaşandığı yerler haline geldiğine vurgu yaptı. Türkiye’nin Avrupa ortalamasına göre en fazla tutuklu ve hükümlünün bulunduğu ülke olduğunu belirten Erin, "Cezaevlerinde ciddi bir kapasite sorunu var. Bu kapasite sorunu yüzünden bile pandemide en tehlikeli yerlerin başından cezaevleri geldi. Tutuklular çok sıkışık ve dar alanlarda bir arada yaşamak durumunda kaldı. 25 kişinin kalması gerektiği yerde 50’nin üzerinde tutuklu kaldı. Bu durum bir çok açıdan hak ihlalinin yaşanmasına neden oldu. Bunların başında hijyen ve yemek sorunları geliyor" dedi.

AYRIMCI İNFAZ SİSTEMİ 

Birleşmiş Milletler’in (BM) pandeminin başında ayrım yapmaksızın tutukluların serbest bırakılmasına ilişkin çağrıda bulunduğunu hatırlatan Erin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünya üzerinde birçok ülke bu çağrıya uydu ve aralarında siyasi tutuklularında olduğu çok sayıda kişiyi tahliye etti. Ama Türkiye’de bu konuda ayrımcı bir infaz sistemi yaparak siyasi tutukluları bu haktan mahrum bıraktı. Adli tutuklular bırakılarak cezaevlerindeki kişi sayıyı azaltılmaya çalışıldı. Tutuklular serbest bırakılmadığı gibi bu süreçte tutukluların bir çok hakkını engelleyerek onların salgına yakalanmamasının önüne geçilmeye çalıştı. Peki bu durum salgına yakalanmama konusunda yeterli oldu mu? Hayır, olunmadı. Ama pandemi bahanesiyle cezaevlerinde sistematikleşen bir çok hak ihlali var. Bu süreçte kitaplara, gazetelere, dergilere ulaşılması engellendi. Spor ve atölye yapma hakları elinden alındı. Açık görüş hakları zaten yeni açıldı. Ama görüş süresi az olduğu için bir çok mahpus ailesinin görüşe gelmesini dahi istemiyor. Yine bu süreçte tahliye olması gereken çok sayıda tutuklu çeşitli bahanelerle tahliyesinin önüne geçildi."

86 TUTUKLU YAŞAMINI YİTİRDİ

İHD üyesi avukat  Ümmühan Kaya da "Hapishanelerde sağlığa erişimde yaşanan hak ihlalleri ve hasta mahpuslar" bağlığına ilişkin konuştu. Birçok tutuklunun sağlıklı bir şekilde cezaevine girdiğini dile getiren Kaya, cezaevindeki durumdan kaynaklı bu tutukluların hasta bir şekilde çıktığını söyledi. Bazı tutukluların cezaevinde yaşamını yitirdiğini hatırlatan Kaya, "Bir çok uluslararası sözleşmede tutuklunun sağlık hakkı açık net bir şekilde belirtilmiştir. Ama bu yasalarda her ne kadar iddialı cümleler olsa da bunun pratikte bir geçerliliği yok. Sadece 2020 yılında 86 tutuklu yaşamını yitirdi. Birde ölüm sınırına gelip de serbest bırakılan tutuklular var. Hasta olacağı kesinleştiği için sorumluluğu almamak için bırakılıyorlar. Bırakılan tutuklulardan neredeyse hepsi bırakıldıktan bir hafta sonra yaşamını yitirdi" ifadelerini kullandı.

BİN 625 HASTA TUTUKLU VAR 

Hasta tutuklular için infaz rejiminin ölüm rejimine dönüştüğünü ifade eden Kaya, "Bizim raporlarımıza rağmen şuanda cezaevlerinde bin 625 ağır hasta mahpus var. Bu tutukluların birçoğu tek başına yaşamını idame ettiremeyecek durumda. Bunlar arasında ATK’nin cezaevinde kalamaz raporları verdiği kimselerde var. Bu hasta tutukluların bir çok sağlık sorunu var. Ama bazı tutukluların alması gereken ilaçları bile cezaevleri tarafından karşılanmıyor. Tutukluların sıcak suya erişimi, sağlığa erişimi engelleniyor. Veya hastaneye giderken dayatılan uygulamalardan dolayı hastaneye gitmek istemediği süreçler yaşanıyor" diye belirtti.

ADALET NÖBETİ’NE SES VERİLMELİ

Hastaneye giden tutukluların ağız içi arama gibi muamelelere maruz kaldığını belirten Kaya, "Yine giden tutuklular 15 gün karantina altına alınıyor. Bundan dolayı tutuklular hastaneye dahi gitmek istemiyor. Çünkü bu hasta tutukluların bir çoğu tek başına yaşamını idame ettiremez. Bundan dolayı hastalığının kendisi için kötü bir durum oluşturacağını bile bile hastaneye gitmek istemiyor. Çünkü geri getirildiğinde karantina koğuşunda tek başına kalacağını ve orada yaşamını idame ettiremeyeceğinden korkuyor. Hasta tutukluların serbest bırakılması için ailelerin Diyarbakır’da başlattığı bir eylem var. Bu eyleme ses verilmelidir. Yoksa cezaevinde çıkan her cenazede bizim de payımız olmuş olacak" diye konuştu.

İMRALI TECRİT İÇİN TERCİH EDİLDİ

TOHAV adına konuşan avukat Emran Emekçi ise "Mahpuslar üzerinde uygulanan tecridin hukuki değerlendirmesi" başlığına ilişkin konuşma yaptı. Türkiye’de ikili bir hukuk siteminin olduğunu belirten Emekçi, bunun 1924 Anayasası’yla başladığını söyledi. Tecrit olayının toplum üzerinde sürekli olarak uygulandığını ifade eden Emekçi, "Toplumsal tecrit hep olagelmiştir. Özellikle muhaliflere uygulanan bir sistemdir. Bunun kökeni Osmanlı'ya kadar dayanır. Örneğin İmralı Cezaevi Osmanlı döneminde muhalifler için kullanılırdı. Neden İmralı Cezaevi? Çünkü bir ada Cezaevi. Bu nedenle tercih edilir. Yasada bu durum var mı? Hayır, yok. Cezaevlerinde artık istisna dediğimiz şeyler kural haline gelmiş durumdadır" dedi.

TÜRKİYE’YE YAYILDI

İmralı’da yeni bir istisna rejiminin uygulandığını dile getirilen Emekçi, şöyle devam etti: "Orada uygulanan uygulamalar daha sonra Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Süleyman Demirel’e Öcalan’ın neden İmralı Cezaevi’ne konulduğu soruluyor. Demirel, ‘Öcalan’ın binlerce kişi destekliyor. Kara Cezaevine koyarsak sorunlar yaşanır’ diye cevap verir. Bu nedenle ada cezaevine konuluyor. İmralı Cezaevi özel olarak dizayn edilmiş bir cezaevidir. Tek kişiliktir. Öcalan’ın yargılanması Diyarbakır’da yapılması gerekirken İmralı’da kurulan özel bir mahkemede görüldü. Yani olağanüstü bir istisna rejimi uygulandı. Avukatlar müvekkilleriyle görüşmek istediğinde cezaevine gider görüşür. Ama İmralı’da böyle bir hukuk uygulanmıyor."
 
POST-MODERN İDAM SİSTEMİ
 
2005’te Öcalan’a özgün yasaların çıkarıldığını dile getiren Emekçi, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Burada ilk engel avukatlara getirildi. Bu yasayla birlikte ilk defa avukatların müvekkilleriyle görüşmesi engellendi. Bugün bu uygulama tüm Türkiye’de uygulanıyor. Yani istisnai olan durum artık  kural haline gelmiş bulunuyor. AİHM’in içtihatlarında göre bireylerin güvenliği devletlerin güvenliğinden önce gelir. Çünkü birey savunmasızdır, devlet organizelidir. Öcalan’ın kaçırılmasıyla birlikte AİHM kararında ilk defa bir sapma yaşanmıştır. AİHM Öcalan’ı ‘tehlikeli kişi’ olarak göstermiştir. Halbuki Sayın Öcalan çözüm için Avrupa’ya gitmişti. Kürt sorununun çözümü için birçok devlete mektup göndermişti. Ama bu ülkeler çözüm yerine çözümsüzlüğü istedi. Çünkü çözüm işlerine gelmiyor. Çözümsüzlükten nemalanıyorlar. Bunun üzerinden Türkiye’den istediklerini elde ediyorlar. Öcalan gittiği her ülke bu durumdan nemalanmıştır. Kenya bile  5 milyon dolar nemalanmıştır. AİHM İmralı’da tecridin olmadığını ifade ediyor. Nasıl yoktur? Aile bir görüş için en az 3 gününü harcıyor. Zaten uzun süredir bu görüşler de yapılmıyor. İşte Türkiye bu durumdan faydalanarak 2005 yasalarını çıkardı. Son CPT kararlarında da Öcalan’a verilen disiplin cezalarının ikna edici bulunmadığı ifade edilmişti. Şimdi idam cezasında kişi 5 dakikada idam edilir. Ama bu post-modern idam sisteminde her şeyden mahrum bırakılıyor. İşte İmralı’da post-modern bir idam sistemi uygulanıyor."
 
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin açıkladığı "Öcalan-2" kararına da değinen Emekçi, "AK, burada aslında Türkiye’ye yol gösteriyor. AK ‘İstediğimiz düzenlemeleri yap onun dışında istersen bunu uygulama’ diyerek yol gösteriyor" ifadelerini kullandı.
 
SAĞLIK SİSTEMİ 
 
TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Biçer de "Mahpuslar üzerine uygulanan tecridin psikolojik etkileri" üzerine konuşmasını yaptı. İktidarın pandemi sürecini bir fırsata dönüştürdüğünün altını çizen Biçer, "Cezaevlerindeki uygulamaların arka planı düşünüldüğü zaman tüm mahpusların izolasyona tabi tutulduğunu görüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde hapishane nüfusu Türkiye’deki kadar hareketli değil. Geçen yıl 290 binin üzerinden insanın hapishanelerden çıktığını benzer sayıda insanın cezaevlerine girdiğini görülüyor. Buna bakarak Türkiye’de hapsetme pratiğinin baskın hale geldiğini ve bu mekanizmanın istisna halinden çıkıp normal hale geldiğini konuşabiliriz. Cezaevlerine ilişkin sadece yatak sayısından söz edilir. Ama cezaevlerinde tutulan kişilerin hekime gidiş sayısı, yayınlara erişimi göz önünde bulundurulduğunda yaşananlar daha net görünür hale geliyor. Şuanda cezaevlerinde sağlık sistemi bir taşeron mantığıyla yürütüyorlar" dedi.
 
TECRİT İŞKENCEDİR
 
Tecrit uygulamalarına 19'uncu yüzyılda başlandığının alını çizen Biçer, "Tecrit bütün dış uyaranlardan yoksunluk olarak ifade edilir. Bu tecrit uygulaması ilk başta muhalif olan kişilere uygulanıyor. Bu uygulanmaya başlandığında bakılıyor ki bununla birlikte intihar sayıları da yükseliyor. Hastalıklar yönünden bakıldığı zaman tek başına kalan kişilerin diğer yaş gruplarına göre daha fazla rahatsızlığı olduğu gözleniyor. Bunlar göz önünde bulundurulduğu zaman tecridin fiziksel ve ruhsal olarak nelere yol açtığı açık bir şekilde görülüyor. Bir kişiyi dış uyarandan yoksun bırakmak insan sağlığını bozucu bir etkidir. Bunun işkence olduğunu yıllardır meslek odaları ve sağlık örgütleri tarafından söyleniyor. Hücrede tutulan bir kişi söylenen bir şeye daha kolay inanabiliyor. Bilişsel yeteneklerinde dönüşümler yaşanabiliyor. Hafızada kronolojiler arasında kaymalar yaşanabiliyor. Yeteneklerini kaybedebilir. Görsel ve işitsel bozukluklar yaşanabiliyor. Bu nedenle tecrit işkencedir. Belirtileri ve uygulamaları bunun dışında bir şey söylememiştir" şeklinden konuştu. (MA)

Öne Çıkanlar