Aydın Sezer: Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkilerini kesme nedeni olan sorun ortadan kalktı

Aydın Sezer: Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkilerini kesme nedeni olan sorun ortadan kalktı
Türkiye'nin Ermenistan ile normalleşme isteğini ifade etmesini siyaset bilimci, yazar Aydın Sezer ihtiyatlı olmakla beraber doğru bir adım olarak değerlendirdi.

Ayşegül KARAKÜLHANCI


ARTI GERÇEK- Dün (13 Aralık Pazartesi) Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu TBMM'de yaptığı konuşmada, Ermenistan ile normalleşme adımları için karşılıklı özel temsilci atanacağını söyledi. Bugün de Ermenistan’dan Türkiye tarafından yapılan iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmek için özel bir elçi atanmasına memnuniyetle karşıladıkları ifade edildi. Hatta Ermenistan tarafı "Ermenistan, her zaman olduğu gibi bugün de, hükümetin programında olan Türkiye ile ilişkileri ön koşulsuz normalleştirme sürecine hazırdır" denildi.

-Aydın Sezer

Yaşanan gelişmeleri Türkiye’nin Kahire ve Moskova Büyükelçiliklerinde Ticaret Müşaviri olarak görev yapmış olan, yazar ve siyaset bilimci Aydın Sezer Artı Gerçek’e değerlendirdi:

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Ermenistan ile ilgili yaptığı olumlu açıklamayı ABD merkezli yayın organı Bloomberg bugün, Türkiye’nin bu adımı ABD Başkanı Joe Biden’ı memnun etmek için attığını öne sürdü. Sizce bu yorum doğru mu? Bu olumlu açıklama bir anda atılmış bir adım mı?

Birinci konu, bu son savaştan sonra, özellikle 9 Kasım 2020'de Ateşkes Protokolü ve daha sonra da ulaşım koridorlarının açılmasıyla ilgili olarak 11 Ocak 2020’de Putin, Paşinyan ve Aliyev arasında Moskova’da imzalanan protokollerin bir ucu zaten Türkiye ile Azerbaycan ulaşım koridorlarını da dolaylı olarak ilgilendiriyordu. Çünkü, bu güzergâhlar açıldıktan sonra da mutlaka Türkiye ile Ermenistan arasında da bir şekilde bir temasın olması tam adına barış denilmese de bir uzlaşının olması gerekiyor. Türkiye 2021 yılında özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinde gözlemlenen gergin ortamı bertaraf etmek amacıyla birçok konuda Biden’a yönelik çeşitli olumlu adımlar atmaya, jest yapmaya çalıştı. Bunardan birisi Ukrayna konusu, biri Kırım konusu bir diğeri Afganistan’ın başkenti Kabil Hamid Karzai Hava Alanı konusu bir tanesi de bu Ermenistan’daki ilişkiler konusuydu. Zira Ermenistan ile ilişkiler konusunda Biden zaten sözde soykırım yasasını tanıyacağını belirtmek için Erdoğan’ı aramıştı. Erdoğan-Biden ilk teması zaten Ermenistan’dı. Dolayısıyla ABD’nin, Ermeni Diasporası’nın Ermenistan’ı Putin’in güdümünden bir şekilde kurtarmalarının da bu son savaşla birlikte mümkünatı da ortadan kalkınca dolayısıyla bunu Biden da istemiş, rica etmiş olabilir. Bizimkiler de bunun Biden’a yönelik bir jest olabileceğini düşünmüş de olabilirler. Ama her halükarda az önce bahsettiğim son imzalanmış olan protokollerde zaten Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin kesilmesinin neden olan asıl konunun işgal edilmiş topraklar (rayonlar) olduğu düşünülürse bu ortadan kalktığı için bu pozitif iklimin doğması kaçınılmaz, bir sürpriz değil. Paşinyan da zaten iktisadi nedenlerle Türkiye ile bir şekilde sınırın açılması gerektiği konusunda görüşlerini belirtti. Hatta biliyorsunuz, Paşinyan’ı Türkiye’nin adamı olmakla bile suçluyor aşırı milliyetçi Ermeniler.

Bu atılan adımlar gerçekten iki ülkenin arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için başarılı olur mu?

Ermenistan-Azerbaycan savaşından sonra temel sorunlardan biri ortadan kalktı. İşgal altındaki topraklar kurtarıldı. Fakat Dağlık Karabağ statüsü ile ilgili sorun hala gündemde duruyor. Hatta bu sorun Rusya’nın inisiyatifinde bir sorun haline geldi. Çünkü Rus askeri Dağlık Karabağ’da görev yapıyor. Dolayısıyla Rusya da Ermenistan da Dağlık Karabağ’la ilgili statüko sorununu bir anlamda garanti altına aldılar. Oradaki Ermenilerin başına bir iş gelmesi mümkün değil Rusya’nın garantisi var. 30 yıllık bir süre sonunda bu sağlandıktan sonra Ermenistan ile Azerbaycan arasında da bir yumuşama olması bekleniyor. Rusya da bunun için de çalışıyor. Çünkü Rusya’nın Güney Kafkasya’da Gürcistan probleminden, özellikle Ermenistan ve Azerbaycan’ı bir arada bir anlamda kendi kontrolü altında tutma politikasından dolayı orada artık bir gerginlik olmayacağını yakın gelecekte düşünebiliriz. Ermenistan’da bir iktidar değişikliği olmadığı müddetçe. Dolayısıyla burada artık Türkiye’nin Ermenistan’a karşı radikal bir politika izlemesi gereği de ortadan kalktı. Türkiye zaten 2009’da Ermenistan’la ilişkileri belli bir noktaya getirmişti. O nedenle olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. İki tarafta da bu arzunun olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin öngörülebilir veya samimiyetiyle alakalı bir başka konu ya da bir başka boyut yoksa son derece olumu bir gelişme ve başarıya ulaşmaması için bir neden yok. Ama her iki ülke içinde çok zor bir süreç başlayacak. İki tarafta da milliyetçilerinin karşı çıkacakları, burada iktidar ortağı MHP’nin orada da eski cumhurbaşkanları ve milliyetçi kesimin karşı çıkacağı bir süreç olacak. İki toplumda da bunu destekleyenler ve karşı çıkanlar olacak. Ama umut ederim barışa yönelecek bir gelişme ortaya çıkacak.

AB yetkililerinin verdiği bilgiye göre, 15 Aralık'ta AB-Doğu Ortaklığı Zirvesi'nin ddüzenleneceği Brüksel'de yapılacak zirveden bir gün önce de AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Aliyev ve Paşinyan ile önce ayrı ayrı sonra da üçlü bir görüşme yapacak. Bu barış girişimine ABD ve Rusya’nın yanı sıra AB’nin de taraf olduğunu söyleyebilir miyiz? Her kesimden destek aldığına göre biraz daha köklü bir girişim olduğunu düşünmek yanlış olur mu?

Şimdi Putin zaten Aliyev ve Paşinyan ile Moskova’da geçtiğimiz hafta görüştü. Rusya bu süreci teşvik ediyor. Birçok nedeni var bunun: İktisadi anlamda Ermenistan’ın içinde bulunduğu şartlardan tutunuz da Ermenistan Azerbaycan barışı ile özellikle ulaşım açısından Rusya-Ermenistan bağlantısı sağlanacak, bu çok önemli. ABD’de çok destekliyor çünkü Amerika mevcut statükonun Ermenistan’ı İran’la yakınlaşmaya ittiğini, özellikle ulaşım yolları açısından Ermenistan’ın İran’a mecbur kaldığını düşünüyor ve bunu hiç istemiyor. AB denilince de bunun iki boyutu var. Birincisi Fransa’nın konumu çünkü Ermenistan Diasporası Fransa ve Macron’un özellikle Ermenistan’a yönelik sempati ve politikası, bir de Agit Minsk platformu çerçevesinde zaten Dağlık Karabağ statüsü ile ilgili bir çalışma grubu var. Türkiye’de bu grubun içerisinde ama inisiyatif tabi Fransa’da ağırlıklı olarak Rusya’da. Dolayısıyla AB de bu barışın olmasını çok istiyor. AB zaten 2004’lerden bu yana gelen komşuluk politikası kapsamında Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ı bir bütün olarak görüyor. Bu üç ülke de AB’nin komşuluk politikaları içerisinde yer alan ülkeler. Türkiye’nin de her şeye rağmen tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olduğunu düşünürsek Ermenistan-Türkiye barışı Avrupa’da da desteklenecek, yankı bulacak ve cesaretlendirilecek. Bu da her iki ülkede de bu konuda çaba gösterenlerin işini kolaylaştıracaktır.

Peki, bu adımı AKP’nin bir seçim yatırımı olarak görebilir miyiz? Yoksa bu adımı atmaktan başka bir çıkış yolu mu bırakılmadı?

Öncelikle şunu söyleyeyim, Ermenistan’la barışıyor olmanın iç politikada AKP’ye ekstra bir kazanç getireceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla bunu yorumlarken ihtiyatlı yaklaşırım. Ama AKP’nin 2009 yılında gizli protokollerle de olsa Ermenistan barışına yönelmeyi denemiş olması nedeniyle bu sınırın açılması, doğu illerinin de Ermenistan’la iktisadi anlamda açılması özellikle bugünkü ekonomik kriz ortamında önemli bir araç olacak. Kaldı ki öteden beri Türkiye özellikle Rusya’nın kontrolünde ya da etkisinde olan Güney Kafkasya’da Azerbaycan’a daha çok yardımcı olabilmenin ön koşulunun Ermenistan’la da ilişki kurmak olduğunu özellikle bu son savaştan sonra artık idrak etti. Türkiye-Azerbaycan birlikteliği arada Ermenistan’ın olması sürdürülebilir ya da sonuna kadar büyütülecek bir politika olmadığı ortaya çıktı. Çünkü Türkiye Batı dünyasında Ermeni lobileri yüzünden de çok ciddi başı belaya girmiş, çok çekmiş bir ülke. Dolayısıyla bu perspektiften de olumlu olacak. Yani üst üste alt alta koyduğumuzda birçok nedeni var. Ama bizim diplomatik ilişkileri bozmamızın temel nedeni 7 rayonun işgal altında olmasıydı. O ortadan kalktığı için ilk defa muhalif bir analist olarak AKP’nin doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Ama bilmediğimiz veya öngöremediğimiz arka plan ya da niyet var mıdır yok mudur diye de bir ihtiyat payı da bırakıyorum. Diplomatların kullandığı bir tabir vardır: İhtiyatlı iyimserlik, öyle bir şey.

Ancak bu 2009 yılındaki gizli protokollerde karşılıklı sınırların tanınmasına yönelik bir husus var. Bu Türkiye açısından çok önemli çünkü Ermenistan Anayasası’nda tarihi perspektiften kaynaklı Türkiye sınırları ile ilgili bazı söylemleri var. Dolayısıyla o 2009 protokolü sınırların da güvence altına alınmasını da sağlıyordu. Bu dönemde de en temel konulardan biri bu olacak. Ama bu tabii ki Ermenistan tarafından ya da Anayasa tarafından ya da Kilise tarafından nasıl karşılanacak bu da ayrı bir soru işareti. Türkiye’nin ilk başta dile getireceği konu bu gizli protokollerdeki karşılıklı sınırların tanınmasıyla ilgili durum olacak. 2009 protokollerinin Ermenistan’da onaylanmasının temel gerekçesi de buydu. Gerçi o o dönemde paralel olarak Türkiye’de de bir karşı çıkış söz konusuydu. Aliyev’in Azerbaycan’ın protestoları da vardı. Bu sınırların tanınması konusu en kritik en ciddi sorun olmaya devam ediyor.

Türkiye geri bir adım atar mı?

MHP’den gelecek bir tepki veya tavra göre AKP seçimi de düşünerek süreci erteleyebilir. İç politikada bir maliyet olacağını hissettiği anda frene basabilir.

Frene basarsa Ermenistan açısından veya sürece dâhil diğer ülkeler açısından bir güven kaybı yaşanır mı?

AKP dış politikasında artık hiçbir şey öngörülebilir olmadığı için böyle bir gelişme büyük ölçüde hayal kırıklığı yaratmaz. Ama dün Çavuşoğlu’nun bu açıklaması bağlayıcı bir açıklama, temsilci atanmasından bahsediyor. Durdurmaktan ziyade sürece yayarak öteleyecek bir gelişme olabilir. AKP sonrası iktidarlarında bir an önce bu konuda gereğini yapacaklarını düşünüyorum.

Öne Çıkanlar