'Basına yönelik baskılar artacak'

'Basına yönelik baskılar artacak'
Doç. Dr. Ceren Sözeri, 2020'de de basına ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıların azalacağına dair umudunun olmadığını söyledi.

ARTI GERÇEK- Doç. Dr. Ceren Sözeri, 2019 yılının ifade özgürlüğüne ve basına yönelik baskıların sıkça yaşandığı, 2020 yılının da umut vaadetmediğini söyledi.

ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programında konuşan Sözeri, özellikle seçim dönemlerinde AKP'ye yakın medya organlarında iktidar yanlısı propragandanın yoğunlaştığını hatırlatarak, "Eski Doğan grubu, daha sonra Demirören Grubuna ait televizyon kanalları ve gazeteler oldu. Özellikle 31 Mart dönemi öncesinde Turgay Güler'in Ekrem imamoğlu'nu ekranı davet ettiği o tartışma programı ile beraber ve iktidara yakın medya kuruluşlarının seçim için çok da kullanışlı olmadığı fikrinden yola çıkarak, bunun üzerine eski ana akım dediğimiz kanalların daha yoğun biçimde kullanılabileceği bir medya politikasına tanık olduk. Bunun içerisinde adayların sözlerinin kesilmesi, oradan başka mitinglere bağlanılması, işte Kılıçdaroğlu'nun vaatlerini açıklarken kahkahalarla gülünmesi gibi ve Sezai Temelli'nin sözlerinin çarpıtılması gibi, daha önce gazetecilikte görmediğimiz durumlarla karşı karşıya kaldık" dedi.

Sözeri'nin konuşması özetle şöyle: 

Erol Önderoğlu nun Bianet'de 'Medya Gözlem Raporu'nda belirttiğine göre, 2019 son çeyreğinde 212 gazeteci yargılanıyordu. Gazetecilerin büyük bir çoğunluğu biliyorsunuz Cumhurbaşkanı'na hakaret, yani Türk Ceza Kanununu'nun 299, terör örgütlerine üye olmak, terör propagandası yapmak ve son olarak da çok kullanışlı hale gelen 'Sermaye Piyasası Kanuna muhalefet' gibi suçlardan yargılandığını gördük.

Yine bu 2019 döneminde daha önce çok sık rastladığımız, gazetecilere yönelik fiziki saldırıların arttığını deneyimledik. Yine geçen seneye damgasını vuran önemli olaylardan bir tanesi Hükümete yakın bir düşünce kuruluşu olarak kendisini tanımlayan SETA'nın yayınladığı uluslararası Medya kuruluşlarının Türkiye uzantıları raporuydu.

Bu raporda uluslararası medya kuruluşlarında daha önce çalışıp işinden atılan gazetecilerin çoğunlukla yer aldığı gazeteler hedef gösterildi. Ve bu medya kuruluşlarının da aslında dış güçlerin bir uzantısı olarak tanımlandığı, fişlendiği, hiçbir akademik metodolojiye dayanmayan, hatta AKP medyası içerisinde de çok fazla eleştiren eleştirilen bir rapor gündemimizi belirledi. 

Bir de bunun ekonomik boyutu var. 2019'a girerken en önemli sorunlarımızdan bir tanesi dövizdeki artıştı. Bununla beraber kağıt maliyetinin çok yükselmesidir. Medya dövize oldukça bağımlı. Yalnızca gazeteler değil, televizyonlarda dahil olmak üzere, internet medyası dövize oldukça bağımlı bir sektör. Kağıt maliyetlerindeki yükseliş gazeteleri doğrudan vurmuş durumdaydı. 

2019'a girerken Habertürk gazetesi kapanmıştı ve birtakım ekler kapanmıştı. bugün 2020'ye girdiğimiz bu günlerde de Güneş ve Star gazetesinin kapandığı haberlerini aldık. Yine ekonomik kaynaklı bir başka kriz ise Demirören grubu tarafından satın alındıktan sonra kapatılan en büyük dağıtım grubu YAYSAT'ın kapatılmasının ardından, dağıtım sektörünün bir tekele dönüşmesi ve neredeyse tüm davetlilerin Turkuvaz dağıtım bağımlı hale gelmesiydi.

Bugün reklam sektörünün daralması ile beraber, reklam gelirlerin,n de azalması ile birlikte, bugün Türkiye'de yayınlanan yerelinden ulusalına hemen bütün gazeteler Basın İlan Kurumu'nun, tarafından dağıtılan resmi ilanlara bağımlı hale geldi. 

2019'un sonundan başlayıp bugüne kadar da devam eden, çıkan eleştirilerden de hatırlayacağınız üzere bağımsız olmadığı için doğrudan iktidara bağımlı halde faaliyet gösteren Basın İlan Kurumu'nun muhalif olarak gördüğü gazetelere, çeşitli gerekçelerle 'haberde kaynak göstermediği' vesaire gibi daha önce görülmemiş bir takım basit gerekçelerle, ilan cezaları kestiğini ve bunun bir anbargoya dönüştüğü, bağımsız gazetelerin yaşam şansını ekonomik olarak daraltmaya, en azından böyle bir niyetin sezinlendiğine dair eleştiriler, hatta meclise taşınan bir tartışma da söz konusu.

2019 da başlayan ve 2020'ye damgasını vuracak bir başka kriz de, gazetecilerin gazeteci olduklarını ispat edebilmeleri için kullanılan basın kartı, eski adıyla sarı basın kartını artık yeni bir yönetmelik değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'na devri ve iletişim Başkanlığı tarafından, aslında doğrudan Cumhurbaşkanlığı tarafından dağıtılacak olması. 

Bu başlı başına çok büyük bir sorun. Çünkü biliyorsunuz iletişim Cumhurbaşkanı iletişim başkanı Fahrettin Altun seçim döneminde Erdoğan'la birlikte miktarda gezerek, hatta sahneden onun fotoğraflarını çeken, kim o zaman onun bir basın danışmanı olarak faaliyet gösteren, kimi zaman uluslararası konularda attığı tweetlerle agresif söylemlerle kendisini ifade eden biri ve bu kurumu işgal ediyor. 

Aynı zamanda bu kurum, iletişim başkanının atadığı kişiler tarafından oluşturacak bir komisyonla, gazetecilere basın kartı dağıtmakla görevlendirilmiş durumda. şu an benim bildiğim gözlemlediğim kadarıyla hiçbir gazeteci basın kartı başvurusundan sonuç alamamış durumda. 

Önümüzdeki dönem, uluslararası konjonktürün getirdiği sıkışmışlık, iç politikada yeni partilerin ortaya çıkması ile beraber basın özgürlüğü üzerine baskıların da artacağını düşünüyorum.

Dava açma süreçlerinin devam edeceğini ekonomik baskıların artacağını sadece ceza kanunda değil yeni trend Sermaye Piyasası kanunu muhalefet Sen de yaşlı ticari itibarını zedelemek gibi İş Kanunu çerçevesinde çeşitli davalarla hem ekonomik olarak hem de siyasi olarak yoğun bir baskı altında gireceğimizi basın özgürlüğü ve gazetecilik açısından altından Bu baskı ortamında ancak dayanışma ile kurtulabileceğini düşünüyorum bana bu fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum."

Öne Çıkanlar