Ezidi Soykırımı Çalıştayı: 3 Ağustos, 'Kadın kırımına ve soykırıma karşı eylem günü’ ilan edilsin

Ezidi Soykırımı Çalıştayı: 3 Ağustos, 'Kadın kırımına ve soykırıma karşı eylem günü’ ilan edilsin
'73. Ferman ve Ezidi Kadınlarının Özgürlük Mücadelesi Çalıştayı'nda, saldırıların failleri ceza alana kadar tüm dünya kadınlarına ortak tutum alma çağrısı yapıldı.

ARTI GERÇEK - Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu, insan hakları alanında çalışma yürüten aktivist, feminist, insiyatif ve birçok kurum temsilcilerinin katılımıyla 22 Eylül'de, '73. Ferman ve Ezidi Kadınlarının Özgürlük Mücadelesi’ kurultayı gerçekleştirdi.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, TİHV, TJA, Hak İnisiyatifi, DTK, Göç Vakfı, Diyarbakır Barosu, Rosa Kadın Derneği, Batman Belediyesi, DAD, DİK, İki Köprü Belediyesi, HDP, KADAV, TJA Batman gibi insan hakları, kadın hakları, baro ve belediyelerin katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayın sonucunda varılan tespitlerle hazırlanan sonuç bildirgesi kamuoyuyla paylaşıldı.


'73. Ferman ve Ezidi Kadınlarının Özgürlük Mücadelesi’ kurultayı, Batman'da yapıldı.

KATLİAMLARA NEDEN 'FERMAN' DİYORLAR?

Ortadoğu’nun en eski yerleşik halklarından olan Ezidi toplumunun tanımının yapılmasıyla başlayan çalıştayda, ana yurtlarının Şengal ve civarı olduğu, onbinlerce yıldır kendi ana dilleriyle ve ilk tek Tanrılı din inancına dayalı inançlarıyla yaşadıkları ifade edilirken, bu güne kadar yaşadıkları ve adına 'Ferman' dedikleri soykırım amaçlı katliamlarla da  tam yetmiş üç kez maruz bırakıldıkları vurgulandı.

Ezidilerin, Kürt halkının ezidi inancına mensup bir toplum olduğu tespitinin yapıldığı çalıştayda, maruz kaldıkları soykırım saldırılarının sonuncusunun 3 Ağustos 2014’de IŞİD tarafından Şengal’de gerçekleştirildiği hatırlatıldı.

İktidar gücünü elinde bulunduranlar tarafından her türlü insanlık suçunun gerçekleştirildiği bu soykırım saldırılarına Ezidiler tarafından verilen 'ferman' isminin, 'Padişah emri' anlamına geldiğini belirten katılımcılar  bunun kendilerini 'yurttaş' olarak görmeyen kolonyalist bakış açısıyla kırıma uğratıldıklarının bir meramı olarak anlaşılması gerektiğini söylediler.


Zorla alıkonulan Ezidi kadınları, dünyanın gözleri önünde köle pazarlarında satıldı.

'SON SALDIRILAR ÇOCUKLARIN VE KADINLARIN 'KAYIP' OLUŞUYLA AÇIĞA ÇIKTI'

3 Ağustos 2014'te Şengal’de Ezidilere yönelik saldırıların, yetmiş üçüncü soykırım saldırısı olduğunun belirtildiği çalıştayda, saldırılar nedeniye göçe maruz kalan insan sayısının iki yüz bini aştığı ifade edilirken, neredeyse tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu saldırıların, 9-18 yaş ortalamasındaki tüm çocuklarla kadınların 'kayıp' oluşuyla açığa çıktığı belirtildi.

BM’de kurulan özel komisyonunun, Haziran 2016’da açıkladığı raporla da belirlendiği gibi, 3 Ağustosta yaşanan saldırıların bir katliam olmasının ötesinde, Ezidi halkına yönelik ve Roma Tüzüğünde belirlenen 'köleleştirme, nüfusun zorla sürgünü, hapsetme, işkence, tecavüz, zorla hamile bırakma' gibi tüm yöntemlerin uygulandığı bir soykırım olarak tanımladı.


Ezidiler, 'Ferman' dedikleri katliamlarla tam yetmiş üç kez maruz bırakıldı.

'21.YÜZYILIN İLK SOYKIRIMI' OLARAK TANIMLANAN SALDIRILARIN TÜM SORUMLULARINA KARŞI ORTAK TUTUM ALINMASI İSTENDİ 

Ezidi katliamı için '21. yüzyılda yaşanan ilk soykırım' tanımlaması yapılan çalıştayda, tüm faillerinin yargılanıp hak ettikleri cezaları alana kadar, dünya kadınlarına bulundukları her alanda ortak tutum alma çağrısı yapıldı.

'3 AĞUSTOS, KADIN KIRIMI VE SOYKIRIMA KARŞI ULUSLARARASI EYLEM GÜNÜ İLAN EDİLSİN'

Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu'nun düzenlediği çalıştayın sonucunda hazırlanan 18 maddelik çağrı metninde, katlimın gerçekleştiği 3 Ağustos tarihinin 'Kadın kırımı ve Soykırıma karşı Uluslararası Eylem Günü’ olarak kabul edilmesi talep edildi:   

  • 3 Ağustos 2014 tarihinde IŞİD ’in Şengal’e saldırısı sonucu yaklaşık yedi bin Ezidi kadın zorla alıkonuldu ve toplumsal cinsiyet temelli cinsiyetçi şiddete maruz bırakıldı. Bu kadınlardan yaklaşık üç bininin akıbeti hala bilinmemektedir.
     
  • Zamanla açığa çıkan çok sayıdaki toplu mezarın da açığa çıkarttığı gibi, Ezidi erkekler ve 40 yaş üstü kadınlar ise bu saldırılarda toplu olarak katledildiler.
     
  • IŞİD saldırısı sonrasında yaklaşık 250 bin Ezidi, yerleşim yerlerini terk etmek durumunda bırakılarak zorunlu göçe maruz bırakıldı.
     
  • Platformumuzbu güne kadar gerek anayurtlarında gerekse dünyanın birçok ülkesine göç etmek zorunda bırakılan çok sayıda Ezidi kadına ulaşarak yaptığı görüşmeler, belge ve raporlar sonucunu dikkate alarak, bu saldırınınamacının Ezidi toplumunu bir bütün olarak yok etmeyi; kadınlara yönelik cinsel şiddet temelli ve çok türlü soykırım politikası ile sistematik bir şekilde hayata geçirildiğini tespit etmiştir. Tüm savaşlarda ve soykırımlarda olduğu gibi, 3 Ağustos ve sonrasındakadınlara ve çocuklara yönelik toplu tecavüzün yanı sıra tüm aile bireylerinin köleleştirilmesi, her türlü istismar ve saldırı biçimleri kadınlar üzerinden hayata geçirilmiştir.
     
  • Alıkonulan ve sonrasında kurtulabilen kadınların çoğu hayatlarını sürdürse de geçmişte Bosna’da olduğu gibi,"soyu kırma" amaçlı tecavüz sonucu doğan çocukları ile topluma kabul edilmemişlerdir. Bunun toplumsal inanç ve baskılar gibi nedenlerinin yanı sıra, Ezidi dini ruhani temsilcilerinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında, Ezidilerinçoğunlukla yaşadığı yerde bağlayıcı olan Irak yasalarından kaynaklı olduğu da açıktır. Mevcut Irak yasalarına göre tecavüz sonucu da olsa doğan çocukların dini, erkeğin dinine göre belirlenmektedir. Bu durumun Ezidi toplumu açısından yaratacağı problemlere ilişkin oluşan hassasiyetönemsenmeli ve "soyun erkeğe bağlı olmasına dayalı değil de kadının beyanına göre çözümü" yasal olarak ivedilikle çözüm bekleyen alanlardan biridir.
     
  • Birçok kadın, alıkonuldukları süre içinde doğan çocuklarından ayrılmamak için ya IŞİD üyelerinin tutuklu olduğu kamplarda yaşamak yada göç ederek yeniden yerleştirme programları aracılığıyla başka ülkelere sığınmak zorunda bırakılarak kendi toplumundan tamamen izole edilmiştir.
     
  • Özgürlüğüne kavuşan kadınların tecavüz, köleleştirme, din değiştirmeye zorlama vb birçok saldırılar sonucu ağır psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkları olan kadınların tedavi adı altında batı ülkelerine gönderilmeleri, yerleştirme politikaları, kadınları kendi toplumlarından uzaklaştırmakta ve travmanın çok boyutlu sürmesine neden olarak iyileşmelerini engellemektedir.
     
  • Avrupa, Avustralya, Kanada gibi dünyanın birçok yerine mülteci olarak gitmek zorunda kalan Ezidiler, kamp koşullarında oldukça gayri insani koşullarda yaşamaya maruz bırakılmakta; ana dillerinde ve inançlarına göre eğitim hakkından, insanca barınma hakkından yoksun durumdadırlar. Ezidiler,kültürel varlıklarını ve inançlarını sürdürdükleri coğrafya ile bağları koparıldığından, yaşadıkları ülkelerde "entegrasyon" adı altında kültürel soykırıma maruz bırakılmaktadır.
     
  • IŞİD’e karşı mücadele eden yerel güçler tarafından yakalanan binlerce failin anlatımları ve toplu mezarlar, otopsi raporları gibi belgeler, yaşanan bu soykırımın uluslararası güçlerin ve kamuoyunun onay ve/veya ihmali sonucunda gerçekleştiğini, faillerin Avrupa ve dünyanın birçok yerinden bu cihadist çete-örgüte katılan kişiler olduğunu, lojistik ve finans yönünün komşu ülkelerden sağlandığını ortaya koymuştur.Ayrıca önemli bir nüfusu Afrin’de de yaşayan Ezidilerin de yaşam alanları talan edilmiş, mülkiyetlerine el konulmuş, ibadethaneleri tahrip edilmiş, yerleşim yerlerini terke zorlanmışlardır. Cihadist çete-örgütü eli ile gerçekleştirilen çatışmalar, Ezidiler dahil diğer tüm inanç ve kimlikleri de saldırının açık hedefi haline getirmiştir.
     
  • Ezîdîlere ve IŞİD tarafından zorla alıkonulan tüm kadınlara karşı işlenen bu insanlık suçunun tüm yönleriyle açığa çıkmasını sağlamak ve adaletin tesisini sağlamak için bu suçların açık ve kesin bir biçimde tanınması ve Ezidi halkını bu saldırılan karşısında yalnız bırakan, IŞİD’e destek verenler de dahil olmak üzere tüm suçluların uluslar arası bağımsız bir mahkeme önüne çıkarılması gerekmektedir. Bu suçların cezasız kalması durumunda bu suçları işleyen yapı ve oluşumlar cesaret alacak ve bu durum halkları yeni suçların hedefi haline yeniden getirecektir.
     
  • Ruanda ve Yugoslavya gibi ülkelerde yaşanan soykırım ve insanlığa karşı suçların cezalandırılması ve cezasız kalmaması için ortak bir mutabakat ile bu ülkelerde işlenen uluslararası suçların cezalandırılması için geçici (adhoc) nitelikte mahkemelerin kurulmasına karar verilmiş ve yargılamalar yapılmıştır. Özellikle Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde yapılan yargılamada soykırım tecavüzü ilk defa tanımlanmış ve sonrasında Uluslararası Roma Statüsü sözleşmesi ile soykırımın özel bir görünümü olan cinsel şiddet temelli suç,uluslararası bir suç olaraktanımlanmıştır. Yakın tarihte; Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) görülen Bemba davasında, cinsel şiddet eylemlerinden ötürü, savaş suçu ve insanlığa karşı suç teşkil ettikleri gerekçesiyle mahkumiyet kararı verilmiştir.
     
  • BM, 21. yüzyılda tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen Ezidi soykırımının tüm yönleriyle açığa çıkmasından sorumludur. BMGKtarafından bu soykırımın tüm sorumlularının yargılanması için UCM Başsavcılığına ivedilikle başvuru yapılması ve koşullara göre uygun bir yerde uluslararası ceza mahkemesinezdinde yargılamaların yapılması,çağrımızdır.
     
  • Ezidi soykırımı, esas olarak soykırımın özel bir görünümü olan bir kadın kırımıdır. Bu kırımda en belirgin suçlar; kadınlar üzerinden sistematik tecavüz, köleleştirme, ağır işkence gibi birçok saldırı biçimleri uygulanarak geniş ölçekte bir toplumun yok edilmesi hedeflendiğinden tüm dünya kadınları bu katliamda müdahil olmalıdır. Bu vesileyle Dünyanın her coğrafyasındaki kadın örgütlerine bu soykırımın sonuçlarıyla baş etmek için ortak mücadele çağrısını yineleriz.
     
  • Suç faillerinin bölgesel ve özellikle uluslararası alanda yargılanması, insanlığa karşı işlenen suçlarınher daim hedefinde kadınların olması, kadınlara yönelik sistematik cins kırım politikalarının görülerek cinsiyetçi ataerkil referans ideolojilerin ifşa edilmesi açısından, yargılama ayağında kadınlar olmalı ve kadın mahkemelerinin kurulması düşünülmelidir.
     
  • İnsanlığa karşı işlenen bu suçların her bir ülke nezdinde tanınması için ülke parlamentoları bu konuyu gündeme alarak tartışmalı yine tüm ulusal ve uluslararası kitle örgütlerinin bu konuda her türlü girişimde bulunmaları desteklenmelidir. En önemlisi bu suçlarla yüzleşmenin ve cezasızlığa karşı yürütülecek politikanın önemli bir ayağının ceza yargılaması olacağı unutulmamalıdır.
     
  • Dünya kadın örgütleri, hukuk örgütleri ve özellikle bölge ve dünya barolarının bu hususta sorumluluk alarak bir komisyon kurması ve uluslararası bir çalışma ağı kurması düşünülmelidir.
     
  • 3 Ağustos 'Kadın kırımı ve Soykırıma karşı Uluslararası Eylem Günü’ olarak kabul edilmelidir.
     
  • İnanıyoruz ki Türkiyeli kadınlar da bu ortak mücadele çağrımızı ‘Kadın Soykırımını Durduracağız, Yaşamı Özgürleştireceğiz’ şiarıyla sahiplenecek, soykırımın karanlık, geçiştirilen, hatırlanmak istenmeyen yüzüne birlikte dur diyecektir.

Öne Çıkanlar