Bindik bir alamete, umarım gitmeyiz kıyamete…

Geleceğimizi kıyamete götürmeye hiçbir muhalefet yapısının hakkı yok. Buna vesile olan her kim olursa, eminim siyasi arenada kötü kabul edilecek ve tarihte kara bir leke olarak anılacak.

"En büyük mücadelemiz fiziksel değil, psikolojiktir. Sınırlarımızı zorlarken bize vazgeçmemizi söyleyen şeytanlar asla tamamen susturulamaz. Onlara her seferinde aynı dingin ve ağırbaşlı sesle teslim olmayacağınızı söylemelisiniz. Cesaret. Hepimiz acı çekeriz. Devam edin."

Graeme Fife

Bu başlığı okuyan dostlarımın eminim ‘Murad yine ne yumurtlayacak?’ diyerek yazımı okumaya başladığını tahmin ediyorum. Bugünkü yazımda muhalefetin genel seçimlere ne kadar hazır olduğunu benim gözümden okumak isteyenler buyursunlar efendim...

Muhalefet, Cumhur İttifakı’na karşı ne kadar hazır ve ne gibi  yöntemlerle hazırlanıyorlar? Bu sorunun cevabına bir bakalım.

Öncelikle Sosyalist Güç Birliği'ne bakalım. Türkiye Komünist Partisi (TKP), Sol Parti (SOL), Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ve Devrim Hareketi (DH) adlı sol yapılar yan yana gelmeyi başarmışlardı. Son söylediğim cümle bir eleştiri gibi görünse de tarihe bakıldığında sol yapıların yan yana gelmesi çok kolay değil. Bu anlamda iktidar yapısına karşı kendi inandıkları sol bakışla muhalefeti örgütlüyorlar. Duruşları iktidarın tersine emek eksenli bir mücadele ve tabii Birliğin de açıkladıkları gibi "Kritik eşikte" olunması vurgusu üzerine şekillenmiş. Bildiğim kadarıyla henüz bir Başkan adayına destek sunmuş değiller. Özellikle söylemek gerekir ki birlikte mücadele vurguları bu süreçte en değerli çizgiye sahip siyaseten ön açıcı bir söylem.

Diğer yandan geçen hafta Emek ve Özgürlük İttifakı kuruluşunu ilan etti. Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (EMEP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF),  Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve tabii bu yapıların dışında HDP’nin tüm bileşenleri yine bu ittifakın yanında olduğunu açıkladı. Kendi namıma bu ittifakı destekleyen bir seçmen olduğumu söylemek isterim. Halklar, emekçiler, kadınlar ve inançlar için kayyum rejimine karşı oluşan bu bloğun aslında iki önemli vurgusu var. Muhalif aday üzerinde uzlaşma çabası ve diğer kapsayıcı bir aday vurguları ön planda. Özellikle Erkan Baş’ın ve daha önce HDP’nin rehin alınmış eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da vurguladığı gibi kapsayıcı bir aday büyük önem arz ediyor. Bu adayın ilk turda her muhalif yapının oy vereceği bir isim olmasında fayda görülüyor. Geniş tabanlı bir uzlaşma muradı var.

Bloğun deklare ettiği belli başlı konulara bakalım.

  • Ekonomiden siyasete birçok alanda Cumhur İttifakı’nın yarattığı yıkımı durdurmak.
  • Tek Adam yönetimini sonlandırmak.
  • Halkların çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek.
  • Demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak ve birlikte mücadele.

Blok yapıların sözleri geçmişteki mücadele deneyimlerinden dolayı kanıt niteliğinde. Bu çağrı bir yandan da HDP’nin  7 Haziran seçimlerindeki ‘Yeni Yaşam’ çağrısının devamı niteliğinde.

Muhalefetin diğer ucunda ise mücadelesinde Millet İttifakı ile yetinmeyi, daha güçlü muhalefet için sağ muhalif siyasi yapılarla birleşen 6’lı masa olarak bilinen diğer bir blok var. 6’lı Masa'da bulunan partilerin diğer iki blok dışında en önemli farkı CHP dışında sağ muhalif yapıların var oluşu. Aslında bu masa hepinizin bildiği gibi diğer bloklardan çok daha önce kurulmuş durumda. 6 bileşenli bu masanın hedefi de hepinizin hatırlayacağı gibi ‘Tek Adam Rejimi'ne’ karşı demokratik parlamenter sistemin tekrar oluşturulması.

Bu üç blok söylem ve beklenti açısından birbirlerinden çok farklı değiller. Ülkenin solcusu, sağcısı, inançlısı veya inançsızı dozajı farklılık gösterse de aslında sıkıntı çekiyor. Her sınıfın, her kesimin Cumhur İttifakı’nın siyasetinden ötürü büyük mağduriyeti var. Dolayısıyla sorun aslında çok tabanlı bir sorun.

Ne yazık ki aslında seçim sürecine gayrı resmi olarak girdiğimiz bu süreçte Millet İttifakı’nda ve doğal olarak 6’lı masada pazarlıklar başlamış durumda. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakın zamanda yaptığı çıkış aslında bir yanıyla hem partisine hem de 6’lı Masa'ya mesaj niteliğindeydi. "Benimle misiniz?" sorusu aslında çok önemli bir siyasi manevrayla kart açmaktı. Hemen akabinde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu açıklama yaptı. "Bu bloğa Erdoğan bizi itti." sözü bir anlamda sadece 6’lı Masa'ya değil, aynı zamanda iktidar hattına da bir mesaj görünümünde. Tabii bu mesaj 6’lı Masa'ya da benzer bir gönderme taşıyor.

Birkaç gün önce İYİ Parti lideri Meral Akşener’in katıldığı bir TV programında sarf ettiği sözler, blokta aday konusunun yanı sıra seçim sonrası pazarlıkların da yüksek perdeden tartışıldığını gösteriyor.

Meral Akşener’in özellikle Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu’nun adaylıklarını bir nevi ön plana çıkarmasını, olası Kemal Kılıçdaroğlu adaylığına karşı seçim sonrası taviz koparma olarak siyaseten  okumak yanlış olmaz. Bu anlamda HDP ile olası görüşmelerin önünü de tıkaması zaten sağ siyasetin klasikleşmiş TV söyleminden ibaret. Meclisin önemini vurgularken meclisin özüyle çelişen bu söylemi fark etmemek  mümkün değil.

Millet İttifakı olarak büyükşehirleri nasıl kazandınız peki? ‘O seçimde HDP ve hatta Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki yapılar oy vermese nasıl bir sonuç olurdu ve nasıl bir Türkiye’de yaşardık?’ soruları asla unutulmamalı. HDP’nin kapatılma ihtimali öncesi gösterilen bu tavır aslında İYİ Parti kurmaylarının sistem siyasetinin sağ tavrına örnek olarak gösterilebilir.

Son tahlilde fotoğrafa baktığımızda çok net ki muhalif bloklar seçime henüz hazır değiller. Daha da vahimi özellikle muhalif blokların yapısal durumları üzerinden kırılgan olabileceğini öngören iktidarın boyalı medyası algı operasyonlarını sürdürüyor. ‘Seçim sonrası HDP’ye bakanlık verilecek mi?’ sorusu artık bu iktidarın klasik ve artık bayatlamış suni gündem yaratma çabasından başka bir şey değil. Defalarca benim de yöneticilik döneminde dillendirdiğim söylemimiz hep unutuluyor. Bizler her alanda bedeller ödemiş gruplarız. HDP ve dost kurumları pazarlık partisi veya yapısı asla olmadı, olmaz. Eminim kısa bir süre sonra da Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gücünü görünce akılları karıştırmak adına HDP’nin ve hatta Kürt siyasi yapılarının AK Parti ile anlaştığı söylemi ortaya atılacak. Bakalım daha neler olacak?

Peki yapılması gereken nedir?

Yapılması gereken kapsayıcı bir adayın tüm muhalif yapılar tarafından kabullenilmesi için çaba harcamak. Siyasi yapıların farklı ittifaklara yakın gruplarla diplomasi yürütmesinin ve en nihayetinde tüm muhalif blokların anlaştığı ortak konular üzerinden belirleyici bir karar alınmasının gerekliliği ortada. Aslında tekrar söylediğimiz gibi tüm muhalif yapıların talepleri birbirinden çok uzak değil. Fakat gereken diplomasiyi kur(a)mama sorunu var. Bu yüzden bloklara yakın insanların ellerini taşın altına koymaları şart. Siyasetin özü bu değil mi zaten? Cumhur İttifakı artık son kozlarını oynayacak. Seçim yaklaşırken yapılan seçim anketleri her daim gerçeği net yansıtmaz. Seçim öncesi iktidar yapılarının ne gibi imtiyazlar vereceğini, ne tarz açılımların olacağını geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz. Bugün diplomasiden uzak duran her muhalif siyasi örgüt demokratik parlamenter siyasetten söz etme hakkını kaybeder. Geleceğimizi kıyamete götürmeye hiçbir muhalefet yapısının hakkı yok. Buna vesile olan her kim olursa, eminim siyasi arenada kötü kabul edilecek ve tarihte kara bir leke olarak anılacak. Henüz geç değil. Çağrımdır; hakiki bir tarihsel değişim istiyorsanız ezberinizden ve egolarınızdan vazgeçin. Halkların ve inançların, sınıfların dayanacak gücü kalmadı. Susmuyoruz!

Yazımın sonunda Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan Kayyum Rektör ve Dekanlara karşı mücadele vermeye devam eden hocalarıma ve idari personele selam olsun. Dostlarımdan edindiğim bilgiye ve hissiyatıma göre hepsi gerçekten zor zamanlar geçiriyorlar. Eğitim mücadelesi bir DEMOKRASİ ve ADALET mücadelesidir. BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE direnen herkesi saygıyla ve hayranlıkla selamlıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi