Birkaç kitap, birkaç CD

''Her şeyden önce müzik'' demiş Verlaine. Kitap okumak da ruh ve akıl sağlığı için olmazsa olmaz bir faaliyet. Ne kadar çok şarkı dinlersen, ne kadar çok kitap okursan o kadar iyi...

Geçenlerde Paris'e gitmiştim. İş güç arasında FNAC'a uğradım. Orası hem kitap hem CD mabedi. Benim ilgilendiğim iletişim/medya/gazetecilik raflarıyla, Fransız şansonu bölümünü ezbere bilirim. 5-10 yılda bir, beni şaşırtmak için (?) yerlerini değiştirirler, neyse bu sefer değişiklik olmamış. Hızla taradım, sepetimi doldurdum, kasaya yöneldim.

 

Ben üç-dört ortamda huzur buluyorum: Kitap okurken, müzik dinlerken, Galatasaray iyi futbol oynayıp maç kazanınca, bir de sevdiğim insanlarla sohbet ederken… Bu aralar hatta uzun zamandır dünyanın ve memleketin bir de mesleğin durumu pek iç açıcı olmadığı için huzura daha fazla ihtiyaç var.

 

Kasım sonu, uzun zamandır beklediğim iki CD çıkmıştı piyasaya: Leonard Cohen'in ''Thanks For The Dance'' (Dans için teşekkürler) ve Renaud'nun ''Les Mômes et Les Enfants d'abord'' (Önce bücürler ve çocuklar). İki gün boyunca sadece Cohen ve Renaud dinledim. İlki için 1+1'in sitesine, ikincisi içinse yakında çıkacak olan Express dergisinin kış sayısına tanıtım yazıları döşedim. Tabi bu yazılar için onlarca eleştiri, değerlendirme okudum.

 

İlgimi çeken kitaplardan biri Suphi Nuri İleri'nin ''Gazetecilik Hatıralarım'' başlığını taşıyordu. İlk 30 sayfasından edindiğim izlenim ve çıkardığım ilk sonuçları da geçen hafta yazdım.

 

Bu aralar Fransız basını ile ilgili üç kitap var elimde:

·   Les grands articles qui ont fait l’histoire (Tarihe geçen önemli makale ve haberler) Patrick Eveno’nun sunumuyla- (Champs Histoire)

·   Les grandes heures de la presse – Des premières gazettes à Charlie Hebdo (Basının Önemli Dönemeçleri- İlk gazetelerden Charlie Hebdo’ya)/ Jean-Noel Jeanneney- (Champs Histoire)

·   Le roman du Canard (Canard Enchainé’nin Romanı)/ Patrick Rambaud (Points)

 

Özel olarak basın tarihine ya da Fransız basın tarihine meraklı değilim. Ama bu konudaki kitaplar, özellikle önemli gazetecilerin anılarında, ciddi ya da teorik kitaplarda bulunmayan bilgi ve yorumlar var. Yakın geçmişte okuduğum F. Le Cam’la D.Ruellan’ın çalışmasında, ‘’Emotions de Journalistes: Sel et sens du métier'' (Gazetecilerin Heyecanları -Mesleğin Tuzu ve Anlamı- PUG), savaş muhabirleri ile TV haber sunucuları örnek alınarak gazeteciliğin duygusal yönleri irdeleniyor.

 

Vincent Delerm, Fransa'nın en ünlü küçük burjuva şarkıcısı yarışması yapılsa, büyük farkla birinci olur. Biraz uyuzdur ama hoş şarkıları vardır. Mesela ''Les Filles de 1976 ont 30 ans'' (76'lı kızlar 30 yaşında) ya da ''Fanny Ardant et moi'' (Fanny Ardant ve ben). Yeni albümü çıkmış: Panorama. Delerm, sinemaya da meraklı, geçmişte Trintignant'la ilgili bir şarkısı vardı. Bu sefer Agnès Varda'ya selam çakıyor. Yeni CD ile birlikte kısa bir belgesel de çekmiş: ''Je ne sais pas si tout le monde'' (Bilmiyorum herkes böyle mi...)

 

Sağolsun Yiğit (Bener) Paris’e gelirken istediğim kitapları getirmişti.

·   "1923-1946: Tek Partili Dönem/Medya ve Siyaset 2" Editör: Dr. Tolga Yazıcı- (Volga Yayıncılık).

·   Galatasaray Mekteb-i Sultanisi/Resneli Bulgar bir talebenin Hatıraları 1879-1898 - Simeon Trayçev Radev (Kronik)

 

Bütün albümlerini dinlediğim Amerikalı caz piyanisti Keith Jarrett’in tesadüfen bende olmayan 2 konser kaydı CD’sini hemen aldım.

·   La Fenice, 19 Temmuz 2006 (ECM)

·   Munich, 16 Temmuz 2016 (ECM)

 

Unutamadığım bir sahnedir: Keith Jarrett’in Istanbul AKM’deki konserinde (Haziran 1988) balkonda önümdeki adam resital boyunca kalın bir kitap okuyordu. Bir an olsun kafasını kaldırıp sahneye bakmadı bile.

 

Ömer Faruk, epey oluyor, "Başkası adına konuşmanın haysiyetsizliği" (6:45) başlıklı kitabını göndermişti, onu henüz okuyamadan postadan bu sefer "Aşk ve Ereksiyon ‘Aşk’ı" (6:45) başlıklı kitabı çıktı.

 

Ben biraz maymun iştahlı olduğum için okuyacağım, okumayı düşündüğüm, okumak istediğim çok sayıda kitabın sayfalarına eş zamanlı olarak dalarım. Aslında bir aşamadan sonra, okurun iradesi/isteği değil yazarın mahareti ve cazibesi ile kitabın büyüsü okumayı yönlendirir. Sonra her kitabın farklı okuma biçimleri vardır. Hangi kitap günün hangi saatinde nasıl okunur?

 

Kendini ve örgütünü samimi bir şekilde eleştirebilen nadir solcu aydınlardan biri olan Hasan Selim Açan’ın anılarının ilk cildini (Bitmedi daha…/Sel) okumuştum. İkinci cilt "Sürüyor O Kavga" (Sel) da çıkmış. Hatta geçende Köln’e gelip bir kitap okuma toplantısı da yaptı.

 

Daha önce ayrıntılı bir şekilde öyküsünü dinlediğim sonra da Fransızcasını okuduğum, Yiğit Bener’in Acı Portakal’ı (Can) güncel kitaplar bavuluma girdi.

 

Kitapla müzik nerede nikâh kıyar? Tabi ki müzik kitaplarında. İki şahane örnek:

·   Barbara’nın bitmemiş anıları: İl Etait Un Piano Noir…/Mémoires İnterrompus ‘Siyah bir Piyanoydu… Yarım kalmış anılar’ (Livre de Poche)

·   Dictionnaire Amoureux de la Chanson Française (Fransız Şansonunun Aşık Sözlüğü) – Bertrand Dicale, (Plon)

 

İlginçtir bu iki kitabın da kapağında Barbara’nın cemali var.

 

Sindire sindire, altını çize çize, ağır ağır okuduğum önemli bir kitap da The Guardian’ın eski Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger’in "Breaking News- The Remaking of Journalism and why it matters now" ( Son Dakika - Gazeteciliğin Yeniden Oluşturulması ve bugün yapılmasının önemi) başlıklı kitabı.

 

Aslında, Tek Adam rejimi, Suriye’nin işgali, S400’ler gibi bunaltıcı konular toz olsa ve geçim derdim de olmasa, ben de sabah akşam kitap okuyup, müzik dinleyip, yazı yazsam arada bir de seyahatlere çıksam şahane olur ama…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi