Biz gömelim onlar çıkarsın...

Kilisenin bahçesi definecilerin talanına uğramıştı. Papaz mezarı olabileceğini tahmin ettiğimiz bir yerde insan kemikleri gördük. Toprağı eşeleyip içine gömdük.

Bu hafta ardı ardına çok şey oldu.

Türkiye'nin gündemi 100 yıldır bir hafta dahi Ermenisiz geçmiyor.

Eski Milletvekili Feyzi İşbaşaran 'olsa ne olur' diyerek Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk'ün aslında Malatya Hekimhanlı Durmuş Durduyan olduğunu iddia etti.

Aslında bu eski bir iddia. Ama sürekli ısıtılıp önümüze çıkarılıyor.

Gerçekten de olsa ne olur ki.

Keşke gerçekten de kimliklerin siyasete ve kariyerine etki etmeyeceği bir ülkede yaşasaydık. Ama işte kimlik o kadar belirleyici ki, Müslüman mı? Alevi mi? Ermeni mi? Rum mu? Yahudi mi? Daha yola çıkarken kaderinizi belirliyor.

İstediğiniz kadar saklamaya çalışın bakın gelip buluyor iddialar sizi.

Türkiye tarihinde Ermeni olmayan siyasetçi de kalmadı.

Mehmet Ağar'dan Devlet Bahçeli'ye ,  Abdullah Gül'den Mesut Yılmaz'a kadar neredeyse herkes Ermeni.

Kişisel kanaatim: 'Olsa ne olur, olmasa ne olur. Bu topraklara güzel bir şey katmadıktan sonra'

Haydi Ermenistan'a

Öte yandan ezandan rahatsız olanları Ermenistan'a ve Yunanistan'a gönderen Ayasofya'nın eski kayyım imamı da gündem oldu bu hafta.

Bu boynu kalın kişi şimdi Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocası. Üzülüyor insan. Kalitesini gün geçtikçe düşürdüğünüz üniversitelere kayyum imamlar, kayyum rektörler ataya ataya dine inananların sayısının da azaldığını izliyoruz.

Belki de bu hükümetin amacı zaten bu. İnsanların dinden uzaklaşacağını bildikleri için Ateizm Derneği'ne karşı çıkıyorlar belki de.

Kaçacak başka yerleri kalmasın diye...

Kaçacak bir yer kalmayınca mecbur herkes memlekette kalacak.

Kalacak ama ne yapacak.

Şarkı söylemeyecek. (kulaklıkla)

Müzik yapmayacak. (gizli gizli)

Alkol içmeyecek.  (boğma rakı)

Zannediyorlar...

Yanılıyorlar...

Olsun. Sınır açılır açılmaz bence bir gidin Ermenistan'a ya da Yunanistan'a. İçiniz açılır. Rahatlarsınız biraz.

Kayseri’de ne oldu...

Yaz sezonun açılması ile birlikte Türkiye'nin dört bir yanında henüz duvarları ayakta kalan kiliseleri ziyaret dönemi de açıldı.

Bu yıl Keban Barajı'ndaki suların çekilmesiyle baraj gölü altında kalan kiliseleri de gezebilirsiniz.

Ama Van'da Ahtamar Adası'na gidip Surp Haç Kilisesi'ni görme planlarınız varsa tam karşı kıyıya yapılmak istenen taş ocağı için yıkımlar başlamış. O çirkinliği de görmek zorunda kalacaksınız.

Kiliseler sezonu açılınca defineciler de hareketleniyor.

Aslında defineci olan birçok kişi yaz döneminde tur rehberliği yapıyor. Bu şekilde Ermeni 'turistlerin' gittikleri ve kendilerinin görmediği kiliseleri bu sayede bulabiliyorlar.

O yaz çok ziyaretçi alan bir kilise siz orayı terk ettikten sonra definecilerin talanına uğrayabiliyor.

Önce biraz içeriden kazılar başlıyor, sonra bir sütunun dibi, sonra duvarlar...

Bir 10 senede yok edilmeye hazır.

Kayseri Melikgazi'de 18’inci yüzyılda yapılan Surp Toros kilisesinin durumu da aynı. Tahrip edildi diye haber geliyor. Mahalle Muhtarı Mehmet Yılmaz, "Gördüğümüz durum içimizi acıtıyor" diyor.

Ben ise başka bir yerden bakıyorum.

Anlatayım.

Kayseri'deki kiliseleri ve Ermeni mahallelerini bir Müslüman dostum ile yıllar önce 2015'te gezdim.

Gülbenkyanların kurduğu okulun mihenk taşı bizim Kayseri Talas'lı son Ermeni Sarkis dayının evinde. Onun hikayesini başka bir yazıya bırakarak Kayseri'deki genel durumu size özetleyeyim.

Yozgat, Tokat, Samsun gibi definecilerin 50 metrede bir karşınıza çıktığı bir yer değil Kayseri.

Daha pedagojik, daha usulüne uygun yapılıyor.

Hala binaları ayakta olan kiliseler. Çoğunlukla komşuları veya muhtarları tarafından yağmalanıyor ya da kullanılıyor.

Tavlusun Mahalle Muhtarı Mehmet Yılmaz: "Gördüğümüz durum içimizi acıtıyor. Bu konuyla ilgili eğer restorasyon çalışması başlarsa definecilerin daha uzak tutulacağına inanıyoruz. Defineciler tarihi dokuya zarar vereceğini hesaplamadan kendi çıkarı doğrultusunda buraları eşiyor. Buralara rastgele zarar veriliyor. Bunlardan kurtulmamız için mücadele etmemiz gerekiyor" diyor.

Oysa biz oraya gittiğimizde kilise binasının üzerinde bu binanın Tavlusun Köyü Eğitim ve Yardım Derneği'ne ait olduğu yazıyordu. O dönemden bu döneme bir şey yapılamamış demek ki.

Tavlusun yamaçlarındaki Surp Toros Kilisesi’ni sorduğumuz çoban hemen "Evet evet. Ermeni, Rum yan yanalar" diyor. Ermeni kalmış mıdır sorumuza az biraz gülümsemeyle "Yok gitmişler" cevabını almıştık.

Tavlusun Köyü’nün şimdiki adı Aydınlar.

Köy girişinde Rum kilisesi karşıladı bizi. Bahçesi definecilerin talanına uğramıştı. Papaz mezarı olabileceğini tahmin ettiğimiz bir yerde insan kemikleri gördük. Yanımdaki kadim dostum kemiğin ortalıkta kalmasına içi el vermedi. Toprağı eşeleyip içine gömdük.

Şimdi kilisenin son hali haber olunca aradım.

Dedi ki: "Ariscim biz gömüyoruz onlar çıkarıyor"...

Bizim 2015'te geri gömdüğümüz o papazın kemiklerini şimdi geri çıkarmışlar Tavlusun'da.

İki koca manastır yan yana. Rum Kilisesi’nin hemen yanında Surp Toros Ermeni Kilisesi var. Kilisenin kapısında ise Tavlusun Köyü Eğitim ve Yardımlaşma Derneği’nin astığı bir levha var. Kayseri’de merkezdeki Krikor Lusavoriç Kilisesi dışında Ermenilerle ilgili izlerin gizlenmediği ve hatta sergilendiği tek mekan burası. Köy derneğini alkışlamak ve hatta destek olmak gerek.

Surp Toros’taki duvar resimleri büyük oranda zarar görmüş. Birkaç okunabilen tavan yazısı dışında geriye taş ve harabe kalıyor. Dua yerinin sağ tarafındaki mumluk bölümü ise derin bir çukur halinde.

Defineciler burayı da es geçmemiş.

Biz orayı gezeli yedi yıl oldu. Yedi yılda bir adım gidilemedi.

Bizim gömdüğümüz papaz kemikleri dışında bir şey çıkmadı ortaya...

Ey defineciler rahat bırakın kemiklerimizi...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi