Biz yaptık, birlikte yaptık…

Bir markanın İstanbul Sözleşmesinin önemini vurguladığı reklamı da siyasi iktidarın yarım ağızla da olsa söyledikleri de gökten zembille inmedi. Biz yaptık.

92 yaşında bile kendimizi kurtulmuş sayamayacağımızı gördük. Daha birkaç gün önce… 92 yaşında, genç bir adama karşı koyabilecek güç nereden bulunur ki… Belki hep vardı böyle acılar da biz bu kadar bilmiyor, görmüyorduk. Kim bilir? Ama bugün, dün hiç yaşanmamız gibi yapabilir miyiz?

Statüsü, alanı, yaşı ne olursa olsun hiçbir kadın ‘benim başıma gelmez diyemiyor. Çünkü adımız gibi biliyoruz ki biz evimize, iş yerimize, sahnemize, sokağımıza ya da Pippa Bacca gibi evimizin çok uzağında, dünyaya kendimizce imzalarımızı bırakmaya çalışırken, kirli bir nefes, yakmak için değil yıkmak için işleyen bir el, yangın yerini andıran bir bakış can alabilir ya da seneler süren bir mücadeleye bizi mahkûm kılabilir. Eşitliği bir türlü anlayamadığı için, karanlığıyla yüzleşmeyi bir türlü beceremediği için, gücü kuvveti sadece kaslarından bildiği için ya da sadece cici gönlü öyle istediği için ama en çok da zaten bunları hiç aklına bile getirmediği için. Sorsan o da aya gitmek ister elbet. Ama aya gitmeyi denemek önce cesaret yani yürek sonra da emek ister. Tıpkı sevmek gibi.

Aslanlarla, paşalarla hiçbir kire pasa bulaştırılmadan gün be gün şişirilerek büyütülmüş ya da tam tersi her gün aşağılamalarla, yok sayılmalarla bileylenmiş erkeklik, her yeni gün için bir kurban ister. Ama biz kurban olmak istiyor muyuz? 

Ortalığa saçtığınız vahşetiniz, karşılıksız kalmasın, yaptığınız yanınıza kâr kalmasın istiyoruz.

Vergisini ödediğimiz devlet bizi korusun istiyoruz. 

Sesimizi her yükselttiğimizde işkencenizle, hapishanelerinizle cezalandırılmak istemiyoruz.

Çoluğumuzun, çocuğumuzun gözleri önünde dövülüp sövülmeden onurumuzu koruyarak yaşamak istiyoruz.

Her alanda kölelik şartlarında çalışırken eşit işe eşit maaş istiyoruz.

Dağılanı, döküleni biraz da siz toplayın, kiri pası biraz da siz aklayın istiyoruz. 

Bedenimizden, kadın olmaktan, insan olmaktan utanmadan yaşamak istiyoruz. 

Bedenimize, ruhumuza, aklımıza rızamız dışında kimseler el sürmesin istiyoruz. 

Güçlü olmak değil, kendimizce yaşamak istiyoruz. 

Ölmek değil birlikte yaşamak istiyoruz. 

Yarattığınız korkularla, dayattığınız standartlarla kendi olabilme özgünlüğümüzü kaybetmek istemiyoruz. Kendi sesimizden daha çok erk’in sesini duymak istemiyoruz. Güçlü olabilmek için kendi kaynağımızı ziyadesiyle kullanmak istemiyoruz. Ama birlikteyken güçlüyüz onu da gayet iyi biliyoruz. Onun içindir ki her 8 Mart’ta bir araya gelip daha yüksek, daha kalabalık, daha kararlı bir sel oluyoruz. 

Bir zamanlar İstiklal Caddesi’nin başında birikmiş belki de bir avuç kadındık. Gecenin soğuğunda birbirine sığınmış. Fransız Kültür’ün önüne geldiğimizde sesimizi tüm bedenimiz duymuştu. Işıl ışıl sokakta gayet gürdü işte. Kararlı bir hareket, seneler içinde büyüdü, gelişti, değişti. Biz de öyle. Kürtaj yasağı için Galatasaray’ın önünde oturduğumuzda, birlikteyken çaresiz olmadığımızı bildik. Rengarenk süslediğimiz tek pankartımızla, şarkılarla, danslarla çoğalttığımız kortejimiz her geçen yürüyüşte daha fazla dikkat çekti. O yüzdendir ki şimdi bir markanın İstanbul Sözleşmesinin önemini vurguladığı reklamı da siyasi iktidarın yarım ağızla da olsa söyledikleri de gökten zembille inmedi. Biz yaptık. Birlikte yaptık. Dünyanın her yerinden kadınlar ve LGBT+ bireylerle yaptık. Elbette daha yapılacak çok şey var. Ayağımız toprağa değip, el ele kol kola yürümeye devam ettikçe. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi