'Böyle bir vahşet, barbarlık görmedik!'

'Böyle bir vahşet, barbarlık görmedik!'
Günlerdir sokağa çıkma yasağı uygulanan Nusaybin'in  Xerabê Bava (Koruköy) ve Talatê (Doğanlı) köylerinde yıkılmış evler, yabancılardan korkan...

Günlerdir sokağa çıkma yasağı uygulanan Nusaybin'in  Xerabê Bava (Koruköy) ve Talatê (Doğanlı) köylerinde yıkılmış evler, yabancılardan korkan çocuklar kalmış geriye.

DİCLE MÜFTÜOĞLU

 

MARDİN- 1990’lı yıllarda köy yakmalar ve boşaltmalarla gündeme gelen bu topraklar 20 gün önce bir kez daha o günlere gitti. Xerabê Bava (Koruköy) ve Talatê (Doğanlı) köylerine vardığımızda yakılan ve yıkılan evler bölge insanına yeni bir sürecin yaşanmaya başladığını söyler nitelikte.

Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava ve Talatê  köylerinin tarihi yüzyıllara dayanıyor. Omeriyan bölgesi olarak bilinen alanda bulunan köyler, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış alanlar. Eski mağaralar üzerine kurulu olan bu köyler, aslında son 2 yılda çok da uzak olmadığımız bir yıkıma ve talana şahitlik etti.

Köylerde ilan edilen yasağın kaldırılması ile birlikte bölgeye yol alıyoruz. Günlerdir köye girişleri engelleyen askerler bir kez daha geçişimizi engelliyorlar. Bu kez engelleme sebebi, bölgede bulunan askerlerin bu yol üzerinden bölgeyi terk edecek olması iddiası. Köylere gitme kararlılığında olduğumuz için yolumuzu uzatarak da olsa köylere ulaşıyoruz.

İlk vardığımız Talatê köyünde günlerdir içeriye hapsedilmiş insanlar, bu sabah itibari ile sokağa çıkmanın heyecanını yaşıyor. Çocuklar gördükleri kalabalıktan korksa da anneler ve babaları tarafından gelenlerin askerler olmağı anlatılıyor, çocuklar sakinleştiriliyor.

CİZRE’DEN TALATÊ’YE DEĞİŞEN PEK BİRŞEY YOK

Köydeki yıkım büyük. Köyde bulunan 6 tarihi ev bombalarla yerle bir edilmiş. Bir an kendimizi Şırnak’ın Cizre ilçesinde Sur ve Cudi mahallelerinin kesiştiği noktada bulunan 3 bodrumun bulunduğu alanda hissediyoruz. Geçen bir yılda bu topraklarda pek fazla bir şeyin değişmediğine bir kez daha tanıklık ediyoruz. Yıkılan evlerin tüm enkazları kepçelerle kamyonlara yüklenerek köy dışına taşınmış ama yıkımın izleri silinememiş. Kepçeler bölgeye girebilmek onlarca ağacı kökünden sökmüş,  insanlar dışında doğa da büyük zarar görmüş.

Yıkılan bir evin duvarında ise tüm bu yıkıma ve talana rağmen "Mutlaka kazanacağız" sözüyle akıllarda olan Kürt yönetmen Yılmaz Güney’in fotoğrafı gelenleri selamlarcasına duruyor.

Birçok noktada askeri mühimmata rastlamak mümkün. Yine bu köyden 5 cenazenin çıkartıldığı ve bir cenazenin ise köy girişine götürülerek üzerine kurşun yağdırıldığı da iddialar arasında.

KÜLE DÖNEN BİR EV

Daha sonra yönümüzü çevirdiğimiz Xerabê Bava köyünde başka bir talan bekliyor bizi. Bu köy Omeriyan bölgesinin en üst kısmında kalan köylerden biri. Dağlarla çevrili bir alanda en üst kısımda yer alan köyden birçok bölgeyi görebilmek mümkün. Burada da ilk durağımız işkence edilerek bir gece avlusunda çıplak bekletilen Abdi Aykut’un evi oluyor. Tarihi taş ev olduğu için dışarıdan sadece camlardan küçük siyahlıklar dışarıya sızsa da tüm evin içinde küllerden geriye pek bir şey kalmadığı görülüyor.

19 gün boyunca evlerinde "hapis" hayatı yaşayan insanlar, dışarıya çıkıyor ve birbirlerine sarılarak yaşadıklarını unutmaya çalışıyor. Evlerinde hapis olan yurttaşlar da köyü gezerek neler yaşandığını gözleriyle görmeye çalışıyor.  Bu kadar uzun süre susuzluk, açlık ve ölüm tehdidine rağmen yurttaşların yüzünde korkudan daha çok öfke olduğu görülüyor.

KÖYDE DE Mİ HENDEK VAR

Nusaybin’in 6 mahallesinin yerle bir edilmesini hatırlatıyor yurttaşlardan biri ve "’Orada hendek var biz o yüzden evleri yıktık’ diyorlardı. Bizim köylerimizde de mi hendek vardı?" diye sormadan edemiyor.

TARİHİ EVLERE SIĞINAK DENİLDİ

Yurttaşlar, tek tek gazetecileri evlerine davet ederek yaşadıklarının dünya tarafından görülmesini istiyor. Evlerini gezdiren yurttaşlar evlerinin babalarından, dedelerinden kendilerine kaldığını ve çok eski evler olduklarını dile getiriyor. Bir kısmı eski tarz mağaralar üzerine inşa edilen evlerini gösteren yurttaşlar, "Gelip bizim evlerimizi göstererek ‘bu evlerin altı sığınaktır. Siz burada kimleri saklıyorsunuz? Bize burada kalanların yerini gösterin’ diyorlar. Ama buralar bizim evlerimizdir, çok eskiden beri bu evleri kullanıyoruz" diyor.

Köyde kırılmadık tek bir kapı, talan edilmedik tek bir ev bulunmuyor. Tüm evlerde defalarca kez arama yapan askerler, her gittikleri her evde insanların en temel ihtiyaç malzemelerini kullanılmaz duruma getirmiş.

HAYVANLAR TELEF EDİLDİ

Özellikle çok eski taş yapılardan olan birçok ahır, içindeki saman ve hayvanlara bakılmaksızın ateşe verilirken. Birçok hayvan ya açlıktan ya da yangın dumanlarından dolayı telef olmuş. Hayvanların büyük çoğunluğu askerler tarafından çağırılan belediye işçileri tarafından atılsa da hala birçok ahırda ve sokakta telef olmuş hayvanlara rastlamak mümkün. Geçimini büyük oranda hayvancılık ile sağlayan köylüler için hayvanların telef edilmesi yurttaşlar tarafından göçe zorlanmanın başka bir adını taşıyor.

Birçok yurttaş evlerindeki savaş izlerini dünyanın görmesi için çok fazla temizlemezken heyetlerin görmesinin ardından yeniden toparlamaya başlıyor. Köy boşaltmalara, baskınlara rağmen bugüne kadar bu toprakları terk etmeyen yurttaşlar, bu yaşadıkları karşısında da topraklarını terk etmeyi akıllarından bile geçirmiyor.

1990’LARDA YAŞANANLARIN ÖTESİNDE…

Evini toparlayan bir annenin yanına gelen başka bir anne kurşunlanan eve bakarken gözyaşlarına hakim olamıyor. Evin sahibi ise, "Benim evim için ağlama. Ben de kendi evim için ağlamıyorum. Benim evim, yaşamını yitiren gençlerden daha değerli değil" diyor.

1995 yılında boşaltılan köyde, "O zaman da böyle şeyler yaşadınız mı?" sorusuna neredeyse tüm yurttaşlar, "Biz çok şey yaşadık ama böyle bir vahşet, barbarlık görmedik" diye yanıt veriyor.

Öne Çıkanlar