Burak Yılmaz’ın ihaneti!

Öncelikle bu futbol değil tiyatro! Sonucu sahadaki futbolcular değil yeşil zemin üzerindeki ‘otorite’ hakem belirledi.

Baba Hakkı ile Süleyman Seba’nın kollarına onur ve gururla taktığı kaptanlık pazu bandının ‘Emek Hırsızı Burak Yılmaz’ın kolunda olması kimin, kime ihaneti? İhanet eden Beşiktaş mı, yoksa Burak Yılmaz mı? Bu sorunun yanıtı maçın skorundan da hakem Cüneyt Çakır’ın hatalarından da fazla önem arz ediyor…

Kanımca bu bir ‘danışıklı dövüş!’ Ne Burak Yılmaz, Beşiktaş’ın kaptanı olacak disipline, edebe, örnek sportmen kişiliğe sahip ne de Beşiktaş böylesine hayta, vurdum duymaz ve ruhsuz bir futbolcuya kaptanlık pazu bandını verme lüksüne…

Top, Pedro Robacho’nun koluna değdi mi, değmedi mi? Ekrandan gördüğümüz kadarıyla top futbolcuyla temas etmedi ancak VAR denen (video yardımcı hakem) sisteminin başındaki Mete Kalkavan topun Portekizli futbolcunun eline değdiği kararını verdi. Ne hikmet ise aynı Mete Kalkavan, Fenerbahçeli Serdar Aziz’in ceza alanı içinde Domagoj Vida’yı ‘grekoromen’ sitilde yere indirmesini göremedi! Fenerbahçe penaltı atışını gole çevirdi ve Beşiktaş’ın guardı düşüverdi, doğal olarak. Sonrasında Fenerbahçe’nin ikinci golü geldi. Öncesinde faul var mı yok mu tartışması yersiz ancak hakem Cüneyt Çakır karşılaşmayı çığırından çıkaran öyle yersiz düdükler çaldı ki bu nedenle söz konusu pozisyon da tartışmaya açılıverdi. Verilen keyfi kararlar bir yana Cüneyt Çakır için en somut örnek; Beşiktaş serbest atış kazanıyor, Cüneyt Çakır, Fenerbalçeli futbolculara baraj kurduruyor. Sahada içinde sürekli bir itiraz hali nedense tartışmaları sonlandırmak için belindeki köpüğü zemine sıkmaktan kaçınıyor. Serbest atıştan sonuç gelmiyor ama Cüneyt Çakır, Beşiktaş’ın kazandığı her serbest vuruşta özenle köpüğü zemine sıkıp, topun olması gereken yerden hareket etmemesini sağlıyor. Kim beni bu hakemin yansız olduğuna inandırabilir? Ya da Cüneyt Çakır’a emrin ‘yukarıdan’ gelmediğine! Beşiktaş skoru 2-1 yaptı, sonrasında Fenerbahçe gecenin sonucu belirleyen üçüncü golünü buldu. Ve maç sona erdi…

Öncelikle bu futbol değil tiyatro! Sonucu sahadaki futbolcular değil yeşil zemin üzerindeki ‘otorite’ hakem belirledi. Fenerbahçe’nin 40 bini aşkın yandaşıyla Beşiktaş’ı yenmesi için hakem desteğine gereksinimi yoktu zira karşılarında mücadele eden bir takım yoktu. Fenerbahçe çok mu üstün oynadı elbette hayır ama Beşiktaş’tan çok daha olumlu işler yaptıklarını yanlısı da, yansızı da izledi ve gördü. Ozan Tufan’ın müthiş vuruşunda gelen gole kim ne söyleyebilir? Kaleciyle karşı karşıya kalıp eli ayağına dolaşan Burak Yılmaz mı yoksa onu ‘beni oyundan alın’ işareti yapana tek sahada tutan Abdullah Avcı mı? Cüneyt Çakır hatalar yapmasaydı da Fenerbahçe’nin kazanma şansı çok daha fazlaydı…

Beşiktaş buraya kadar çok değil çok, çok iyi geldi. Fikret Orman ile işbirlikçilerinin arkalarında bıraktıkları enkaza karşın. Fikret Orman’ın görevini bırakmadan önce bir tek kişiye dahi danışmadan transfer ettiği futbolcular şu anda Beşiktaş’ın öncelikli sorunu. Devre arasında bunlar nasıl elden çıkarılır ve beceriksizler ordusunu hangi teknik direktör takımında görmek ister? Futbol tiyatro oldu zira sahnedeki oyunun tam tanımı ‘Orta Oyunu’ oluverdi. Futbol federasyonu başkanı kim? Yönetim kurullarında görev alan isimler futbol adına ne yapmışlardır ve de şu anda ne yapmaktadırlar? Yayıncı kuruluşun işine hangisi gelir? Potada 2, 3 belki de 4 takımın olması daha fazla dekoder sattırır mı, sattırmaz mı?

Bizim ki zaten işgüzarlık. ‘O sağdan çok iyi vurdu, bu savunmada çok kötüydü’ yaz gitsin!... Tiyatroyu hep beraber izliyoruz farklı olarak biz üzerine bir de ahkam kesiyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Asena Özkan Arşivi