Bütün kurumların cilaları dökülürken

İki hafta olmadı daha galiba, Anıtkabir’de çok ilginç, ilginç olduğu kadar komik, komik olduğu kadar da saçma, saçma olduğu kadar da dangalak bir olay yaşandı.

Muazzez Abacı’nın sesini epeydir duymuyorum, büyük bir ses ama yine de kanımca günümüzde yaşayan alaturka icracıların en büyüğü Bülent Ersoy.

O bir diva, reklama falan da hiç ama hiç ihtiyacı yok.

Türkiye bu tür değerlerine sahip çıkmalı, gerekir ise de pozitif ayrımcılık yapılmasını olağan karşılamalı; hem toplum olarak hem de kurumlar olarak.

Ve bu diva, Bülent Ersoy, Anıtkabir’e Atatürk’ün hatırasına saygılarını sunmaya gidiyor yağmurlu bir günde.

Yaşı yetmişi geride bırakmış, muhtemelen sağlık sorunları da olan Bülent Ersoy tekerlekli bir iskemle ile gidiyor ve bir Üsteğmen de elinde bir şemsiye ile Bülent Ersoy’a eşlik ediyor mozoleye giderken ya da gelirken; ne güzel, ne centilmence.

Bu üsteğmeni can-ı gönülden kutluyorum, bunu Anıtkabir Komutanından aldığı bir direktifle mi, yoksa kendi inisiyatifiyle mi yaptı bilmiyorum, şayet Komutandan gelen bir inisiyatif, bir direktif varsa o Komutanı da kutluyorum.

Türkiye’de aklı başında kimsenin de bu pozitif ayrımcılığa tepki gösterebileceğini zannetmiyorum.

Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay hariç.

Bu işte, Anıtkabir Komutanının ve o centilmen üsteğmenin cezalandırılmalarında, ertesi gün görev yerleri değiştirildi, Genelkurmay’ın sorumluluk payı ne kadar bilmiyorum, bu süreç tamamen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın inisiyatifi altında da yürümüş olabilir ama idare hukukumuzda istifa, yeni tabiriyle "affını isteme" diye de bir kurum var, Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Ankara Garnizon Komutanı bu berbat karar karşısında bu istifa kurumunu işletebilirlerdi ama nerede bizim komutanlarda o duruş.

En üzüldüğüm de Milli Savunma Bakanlığının ve Genelkurmay’ın bu şemsiyeli fotoğrafı bir fırsata çevirebilme yetenek ve düzeyinden yoksun olmaları.

Yapılması gereken kanımca bu güzel fotoğrafı Milli Savunma Bakanlığının ve Genelkurmay Başkanlığının internet sitelerine koymaları ve fazla göze de sokmadan bir TSK subayının alaturkanın bu muhteşem sesine yönelik centilmenliğini öne çıkarmaları olmalı idi.

Bu kadar basit bir halkla ilişkiler-PR yöntemini dahi düşünemeyen bir dış güvenlik yönetimi ile karşı karşıyayız anlaşılan.   

Şunu da unutmayalım, orası Atatürk’ün kabri.

Atatürk o dönemde çok genç yaşta olan Müzeyyen Senar’ın sesini, tekniğini çok seviyor, rahmetli Müzeyyen Senar Atatürk’e konserler veriyor.

Bülent Ersoy da Müzeyyen Senar’ın en önemli talebesi.

Bülent Ersoy ile Atatürk arasında böyle bir dolaylı ilişki, bir link de mevcut.

Ben bu şemsiye olayının bir müeyyide ile sonuçlanmasını çok berbat, çok yakışıksız, çok ilkel  buldum, bunu konuştuğum bir arkadaşım da bana bu konuda besleme basında yapılan bir programın linkini gönderdi, izledim.

Programı bir kadın sunucu yönetiyor, tartışmacı olarak da iki emekli korgeneral, bir emekli albay (profesör) var ve, çok üzücü ama gerçek, bu şemsiye centilmenliğinin bir müeyyide ile sonuçlanmasını olağan buluyorlar hatta mevzuata göre gerekli olduğunu dile getiriyorlar.

Bu durum eski TSK mensuplarının da (bugünkü TSK için yeni!!! TSK deniyor diye eski TSK tabirini kullanıyorum) maalesef niteliğini ve düzeyini gösteriyor.

Programda söz konusu centilmen üsteğmenin bu gerçekten hoş davranışını yönetmelikler üzerinden o kadar eleştiriyorlar ki kadın sunucu dahi dayanamıyor ve "yahu, sonuçta bir üsteğmen yaşlı bir kadına, üstelik adı da Bülent Ersoy, yağmur altında şemsiye tutmuş, bunda büyütecek ne var?" diye itiraz ediyor konuklarına; besleme basının güzel sunucusunu delirtmiş bu düzeysizlik.

O şemsiyeli resim bugün Milli Savunma Bakanlığının ve Genelkurmay Başkanlığının sitesinde TSK subayının bir centilmenlik nişanesi olarak yer alabilse idi, bu durumdan Türkiye savunması itibar kazanarak çıkardı.

Ama nerede o vizyon ve anlayış!

Sakın bu müeyyide kararının Bülent Ersoy’un kimlik tercihi ile bir ilişkisi olmasın?

O Anıtkabir ziyaretine gitmezdi ama mesela şimdi rahmetli olmuş o fesli büyük!!! tarihçi Anıtkabir’e gitse, bir subay da kendisine şemsiye tutmuş olsa, MSB bu kararı alabilir mi idi?

İsmet Paşa hayatta olsa idi, "Hadi canım sen de" derdi mutlaka. 

Bütün kurumların cilaları sapır sapır dökülüyor.        

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi