cesaretin kalıcılığı…

cesaretle, sabırla direniyorlar. cesaret bulaşıcıdır, biliyoruz. ama cesaretin kalıcı olması siyasi bir maharet gerektiriyor ve bu konuda bütün dünyanın filistinlilerden öğrenecekleri var.

gazze’nin şifa hastanesi’nde çalışan hekim mutasım el nunu nöbetteyken kardeşi mutaz’ın cenazesini getirmişler. filistin gibi bu topraklar da, iç paralayıcı bir infialle yakınının ölüsüne sarılanlara aşina. ama mutasım el nunu’nun, kardeşinin ölü bedeni karşısında bir yerlere dalan bakışları daha fazla acı veriyor insana.

keskin nişancılarının katlettiği 61 kişiden biri mutaz.

mia farrow, twitter hesabına, "onlarca silahsız filistinli kendi ölümlerinden nasıl sorumlu olur?" yazmış. izninizle, sitem edeceğim. pazartesi günü, filistin’de olanları, "olaylar" ya da "çatışma" olarak tanımlamayı tercih edenler, olup bitenden filistinlilerin sorumlu olduğunu iddia edenlerin birkaç adım ilerisinde duruyor.

bu mecrada filistin davası üzerine birkaç defa yazdım. aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum. ama türkiye’de "ortadoğu bataklığı" diye burun kıvrılan batı asya’da israil’in rolünü hatırlatmak isterim. israil sadece filistinlileri vurmuyor, uluslararası hukuka göre suriye’ye ait olan golan tepeleri 1967’den beri işgali altında. işgalle var olan, sınırları belirsiz olan ve işgalle, yerleşimlerle sürekli genişleyen bu "oluşum" geçtiğimiz aylarda birkaç kez suriye’yi vurdu. filistin yanlısı görünen, başta ihh olmak üzere birçok islami kurum buna karşı sessiz kaldı ancak ihh başkanının abd, ingiltere ve fransa’nın suriye’ye attığı füzeleri az bulduğunu siz de hatırlayacaksınız.

oysa fransa’nın da aralarında olduğu ab ülkeleri bile trump’ın abd büyükelçiliğini kudüs’e taşıma kararına karşı çıktı. israil, dünyanın her yerinde eylemlerle protesto ediliyor. bu gösterileri düzenleyen filistin’le dayanışma hareketleri, hükümetlerden israil’i tecrit etmelerini talep ediyor. nitekim güney afrika elçisini hemen çekti. türkiye hükümetiyse, -seçim çalışmalarının parçası olması yüksek ihtimal olan- bir miting düzenliyor, washington ve tel aviv’deki büyükelçilerini istişare maksadıyla ankara’ya çağırdı, israil büyükelçisinin de bir süreliğine ülkesine gitmesini istedi. yeterli mi?

yetmez ama hiç yoktan iyidir diyenlere bir başka bilgi vermek istiyorum: 2015 yılında umre’ye kudüs ziyaretinin eklenmesini, böylece israil ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini eleştirmiştik. bilenler vardır, el ezher üniversitesi rektör vekili abbas şuman, –artık yeterince islami düşünemediğinden midir nedir- "biz işgali boykot ediyoruz, kudüs özgür olana kadar kudüs’e gitmeyi kabul etmiyoruz," demişti. bu yıl, hac’la ilgili bir gelişmeyle karşılaştık. hacı adaylarının korunması g4s şirketine verilmiş. dünyanın başka yerlerinde birçok insan hakkı ihlaline karışmış olan bu güvenlik şirketi, israil’de, kontrol noktalarına, hapishanelere tedarik sağladığı için yıllardır boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar (boycott divestments and sanctions [bds]) hareketinin boykot listesinde. ve filistin halkı, heyecan verici konuşmalar değil, israil’in tecrit edilmesini, boykotun desteklenmesini talep ediyor. "filistinliler türkiye’den çok şey bekliyor"lar, "ümmetin gözü türkiye’de"ler falan filistin’le değil, türkiye ile ilgili sözler aslında, seçmenin milliyetçi hezeyanlarına hitap etmenin araçları.

filistin merhamet değil dayanışma, nutuk değil tutum istiyor.

filistin halkı, 30 mart’tan beri her cuma kendilerini gerçek sahibi oldukları yurtlarından ayıran sınıra yürüyor, ölümü göze alarak, sakat kalmayı göze alarak (israil’in kullandığı, uluslararası hukukta yasaklanmış olan, bedene girdiğinde parçalanan mermiler insanları kollarından, bacaklarından ediyor), tanklara karşı taşları, araba lastiklerini, uçurtmaları ve kefiyeleri kuşanarak yürüyor. çünkü harekete geçmeseler de işgal gücünün canlarına, evlerine, çocuklarına kast edeceğini biliyorlar. filistinlileri topraklarından eden etnik temizlik sırasında siyonist çetelerin başında olan israil’in ilk başbakanı ben gurion, "yaşlılar ölür, gençler unutur," demiş. ama dediği gibi olmamış, katliamdan kurtulabilen yaşlılar da ölmüş tabii ama gençler unutmamış. o yüzden, filistinliler, nakba’dan önce başladıkları direnişi, nakba’nın 70. yılında da sürdürüyor, cesaretle, sabırla direniyorlar. cesaret bulaşıcıdır, biliyoruz. ama cesaretin kalıcı olması siyasi bir maharet gerektiriyor ve bu konuda bütün dünyanın filistinlilerden öğrenecekleri var bence.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi