CHP’li Bulut: Cumhurbaşkanı yok dese de erken seçim görünüyor

CHP’li Bulut: Cumhurbaşkanı yok dese de erken seçim görünüyor
‘Türkiye siyasi tarihine bakıldığında ne zaman bir seçim yasasıyla oynamalar, düzenlemeler yapılmaya başlamışsa orada seçim olacaktır demektir.’

Seda TAŞKIN  


ARTI GERÇEK- Cumhuriyet Halk Partisi  (CHP) Adana Milletvekili Burhanettin Bulut gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Artı Gerçek’in sorularını yanıtlayan Bulut, gelecek seçimlerde yeni bir ittifakın mecburiyet olduğunu söyleyerek, " Bu partilerin kendi inisiyatif ve istekleriyle olacak bir şey değil. Eğer ülkeyi yönetmek gibi bir arzunuz varsa,  50+1 görecekseniz ittifak mutlaka şart" dedi. 

Türkiye’de var olan atmosferi nasıl görüyorsunuz? 

Türkiye’de sabah uyandığınızda neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Aynı gün içinde ülkenin bir tarafında yangınlar yaşanırken, diğer tarafında sel felaketlerine tanıklık ettik. Bunlar doğal afetlerdi ama siyaset olarak bakıldığında da bir siyasi afet dönemi yaşıyoruz. İlk günlerden bu yana dile getirdiğimiz sürdürülemez rejim değişikliği şimdi kendini daha da açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Denetimsiz, kontrolsüz ve yaptıkları karşısında sorgulanamaz bir sistem var. Bu denetimsizlik hali ülkede bir faciaya yol açtı. Diğer taraftan ülkede ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Sarayın müteahhitleri dışında tüm kesimler ekonomik olarak daralmış durumda. Bir taraftan da yüklü miktarda borç var. Cumhuriyet tarihinin en yüksek borçlanma dönemini yaşıyoruz.  Şu an ekonomide hala bir hareketlilik varsa bu da borçlarla yürüyor. Ben bu borçların karşılanabileceğini düşünmüyorum.

Yine ekonomik verilere baktığımızda geriye dönüşlerde sıkıntılar yaşanıyor. Karşılıksız çekler, icra dosyaları patlamış, iki katına çıkmış durumda. Kredilerin karşılanabilirliği çok azalmış durumda. Yeni kredilerle eski borçlar kapatılmaya çalışılıyor. Bu da nasıl bir felakete doğru gidildiğini gösteriyor. 

‘ÜLKE İNSAN HAKLARI AÇISINDAN GERİYE GİDİYOR’ 

Hukuksal açıdan bakıldığında da keza aynı şekilde. Dünyada çeşitli derecelendirme kurumları Türkiye’nin güvensiz bir ülkeye doğru gittiğini gösteriyor. Sadece yatırım açısından değil, insan hakları, demokrasi, özgürlükler açısından da geriye doğru gidiyoruz. Hukuk önceki dönemlerde de sorun yaşıyordu ancak vatandaşların bile yargıya güvenemediği bir hale geldik. Hukuk en kötü dönemlerinden birini yaşıyor. 

‘BAKANLARIN MECLİSE GELEN TASARIDAN HABERLERİ OLMUYOR’ 

İnsanlar hak aramayı iyi bir avukat tutmak olarak algılıyor. ‘FETÖ borsası’ diye çok bilinen bir tabir vardı, şimdi bu tüm birimlerde var. İnsanlar ben işimi nasıl halledebilirim derdiyle uğraşıyor. Haklı haksız olması önemli değil, bu da güvensizliği arttırıyor. Diğer tarafıyla siyaset tıkanmış durumda. Ülke artık yönetilemez bir halde.

Örneğin yangınların yaşandığı dönemde Cumhurbaşkanı iki gün ortada yoktu. Her şey durmuş durumdaydı. Afet durumunda ortada olmaması müdahale edilemez bir hal almıştı. Çünkü Cumhurbaşkanı sisteminde hiçbir etkili ya da yetkili kimse yoktu. Bakanlar kendi konularında dahi meclise gelen tasarılardan haberleri olmayabiliyor. Geçen sene ile mukayese edildiğinde sarayda kabinenin paralel yöneticileri var. Kurullar ve komisyonlar diye nitelendiriyorlar. Ancak Bakanlar bile etkili değil. Atanmış olması, siyaseten bir yer edinmemiş olması değil, yetki açısından da yetkileri olmayan bir konumdalar. Bunların tümünü bir araya getirdiğimizde siyasi afet yaşıyoruz. 

Ülkede yaşanan her felakette hükümet halktan destek beklediğini söyleyerek IBAN numarası yolluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelen yardım paraları yerine ulaştırılıyor mu? 

Talep ettikleri, IBAN ile toplanacak para değil, çünkü o paraların çoğunu da ödemiyorlar. Beşiktaş’ta bir terör olayı sonucu toplanan paralar, 15 Temmuz şehitleri için toplanan paralar nasıl kişilere iletilmediyse burada da toplanan paralar yerini bulacağının düşünmüyorum. Burada yaratılmak istenen eksikliklerinin üstünü örtüp topluma yardım ettirerek oraya ait hissetmelerini sağlıyor. Aslında bir siyasi hareket adına yapıyorlar. Amaç yardım değil, amaç yönetemediklerini tartıştırarak olayın üstünü örtmek.

Yoksa bir sel felaketi sonrası IBAN talep eden bir iktidar 30 milyonunu Somali’ye göndermez. Elbette başka ülkelere yardım yapılır ancak vatandaşından para yardımı isteyip başka ülkeye yardım yapması doğru karışlanmıyor ve işin yardımla alakalı olmadığı akla geliyor. Bu durumda hazinenin yönetilemediğini gösteriyor. Hatırlarsınız yedek akçe diye tabir ettiğimiz cumhuriyet döneminden bu yana biriktirilen paralar hazineye devredildi. Toplanan paralar bu paralar böyle durumlarda kullanılırdı. Ancak şimdi hepsinin üstünü örtmek için bu tür şeyler yapıyorlar. 

Amerikan askerlerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirdi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Emperyalist güçlerin ülkeyi terk etmesinin ardından halkın ülke yönetimini sağladığı yönünde açıklamalar yapıldı. Ben bu durumu bu kadar masumane görmüyorum. Bazı patavatsızlar Afganistan’da yaşananları Türkiye’nin kuruluş dönemindeki havayla özdeştirdi. Bu tamamen konuyu çarpıtan, iktidarın kirli planlarına su taşımaktan farksız değildir.

Evet, burada emperyalist güçler var ama yerine gelen yapı ondan çok daha kötü. Çünkü demokrasiyi yok sayan, ellerindeki kanlı silahlarla devleti yönetmeye çalışan bir yapıdan bahsediyoruz.  Şu anda muhatap da kim bilmiyorum. İktidar Taliban’ın açıklamalarından memnun olduğuna dair açıklamalar yapıyor ama orada henüz bir yönetim dahi yok. Biraz zaman geçince oradaki farklı güçler ortaya çıkacaktır.

Muhtemelen ilerleyen günlerde kendi içlerinde bir çatışma başlayacaktır. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu mukayese ettiğimizde bizim Afganistan’la en küçük bir yakınlığımız olmamasına rağmen iç politikada konuşuluyor olması oradaki kirli planın bir parçası olmaya çalışıldığını gösteriyor. Amerika’dan sonra gelen de en az onlar kadar kirli plana hizmet edecektir. Sorun şu ki burada Afganistan’daki kadınlar ve çocuklar olmak üzere halk büyük mağduriyet yaşayacaktır. 

Afganistan’da yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye etkisi nasıl olacaktır? 

Afganistan ile ilişiklerimiz her zaman vardı. İktidar özellikle geçmişteki ilişkileri gündeme getiriyor. Eskiden olan yakınlığımızı sürdürmemiz gerektiğini söylüyor. Bahsedilen tarihler Amerika’nın oraya girmeden önceki ya da 11 Eylülden önceki dönemlerdi. Bu tarihten sonraki süreç Türkiye-NATO adına orada olmanın peşindeydi. Bu saatten sonra değil NATO adına hiçbir güç adına orada olamamak lazım. Afganistan’la geçmiş ilişkilerden kaynaklı yeni ilişkilerin devam etmesi gerekiyor söylemi doğru bir tez değildir. Artık Afganistan’la belli noktalar üzerinden ilişki kurulabilir. Öncelikle Afgan halkına yardım kurmak adına bir ilişki kurulabilir. Aynı coğrafyada olmaktan kaynaklı oranın daha demokratik bir yapıya ulaşması için. Bunun dışında Afganistan’la bir bağ kurmak mümkün değildir.

‘İNSANİ GÖÇE YARDIMCI OLMAMAIZ GEREKİYOR’ 

Türkiye’ye yansıması ise Türkiye’ye gelecek olan sığınmacılar meselesinde hissedilecektir. Bu konuyu üç şekilde ele almak lazım. Öncelikle ülkede son gelişmeler yaşanmadan önce gelenler Afganlar vardı. Bunların çoğu çalışma izni alarak yasal yollardan geliyordu. Bir diğeri ise şu anda Afganistan’da ciddi bir tehlike ve kıyım var. Yakın zamanda çok büyük katliamların gerçekleşmesine ilişkin de endişelerim var. Bu nedenle insani bir göç yaşanacaktır. Bu insani göçe yardımcı olmamız gerekiyor. Özellikle kadın ve çocuklara maddi ve manevi destek olmamız gerekiyor. İran ya da Türkiye sınırında bir sığınma kampları kurulabilir, onlar geçici olarak sığınması sağlanabilir. Bu anlamda insani destek şart.

Diğer konu ise Türkiye’de göçmen meselesine dair tepkilerin oluşmasına neden olan diğer grup. Kameralara yansıyan ve tek tip kıyafet ile ülkeye gelen askeri görünümlü Afganlar. Amerika’nın çekilmeye başlamasından itibaren Türkiye’ye nereden geldiği belli olmayan planlı gelen Afganlar var. Bundan beş altı ay öncesinde başlayan, iki ay öncesinde yaşları 15 ile 25 arasında yanlarında hiçbir malzeme getirmeyen ailesi olmadan gelen gruplar var. Tartışmamız gereken gruplar bunlar. Bu insanlar nasıl geldiler, nerede yaşıyor, nerede barınıyorlar bunların hepsi soru işareti. Maalesef o görüntüleri gören insanlarda büyük endişe duyuyor. Hükümetin bun insanlar için açıklaması yapması gerekiyor. 

Erken seçim tartışmaları gündemde yerini korumaya devam ediyor. Sizce Türkiye’de erken seçim yapılır mı? 

Milletvekili olarak Türkiye’deki bütün bölgelerini geziyoruz. Özellikle milletvekili ve belediyelerimizin olmadığı yerlere gidiyoruz. Yoğunlukla iktidar partisine oy vermiş bölgeler de olmak üzere halkta bir erken seçim bekletişi var. En büyük sebebi ise geçim sorunu ve gelecekle ilgili duyulan endişeler. Bugünkü tıkanmış yapıyı da görüyorlar. Eskiden iktidar partisinin bölge milletvekilleriyle görüştüklerinde belli sorunları çözebiliyorlardı. Ya da daha toplumsal vakalarda devletin varlığını ya da iktidarın varlığını hissediyorlardı ama bugün bundan uzaklaşmış durumda. Hükümet halkın parasından toplanan vergileri sanki kendi partisine aitmiş gibi davranıyor.

Bu genel rahatsızlıklar bir erken seçim ihtiyacını doğurmuştur. AKP-MHP dışında diğer bütün partiler de biran önce seçim yapılmasından yana. Talep var ama AKP-MHP iki partinin karar vermesi gerekiyor. Bugüne kadar Türkiye siyasi tarihine bakıldığında ne zaman bir seçim yasasıyla oynamalar, düzenlemeler yapılmaya başlamışsa orada seçim olacaktır. Her ne kadar cumhurbaşkanı kesinlikle seçim yok dese de erken seçim görünüyor. Ne zaman olur açıkçası bunu tahmin etmemiz kolay değil. Ancak gelecek sene bu seçimin olması çok yüksek. 

‘50+1’i GÖRECEKSENİZ İTTİFAK MUTLAKA ŞART’

Anket sonuçlarına baktığımızda cumhur ittifakının oylarının düştüğü yönünde veriler açıklıyor. Sizce demokratik bir ittifak kurulabilir mi? 

İktidar oylarının yükselmeye başladığını görseydi bugüne kadar seçim yapardı. Seçim yapmama gerekçesi de oylarının çok düşük olmasıdır. Diğer taraftan Türkiye’de bu girişten endişe duyan partiler var. Bazen genel seçimlerde bazen de yerel seçimlerde CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi gibi partiler ittifak kuruyor zaten. Ondan önce daha geniş bir ittifak söz konusuydu genel seçimlerde. Gelecek seçimlerde de yeni bir ittifakın bir mecburiyeti var. Bu partilerin kendi inisiyatifle ve istekleriyle olacak bir şey değil. Eğer ülkeyi yönetmek gibi bir arzunuz varsa,  50+1 görecekseniz ittifak mutlaka şart. Ama bu ittifak tüm kesimlerce o şemsiye altına girer mi, pek öyle görünmüyor. Belli dengeler var.

Örneğin bir parti şu olursa ben olmam diyebiliyor ya da kesinlikle anlaşamayız, bir araya gelemeyiz diyen partilerde var. Bu nedenle resmi ittifak açısından bakıldığında tüm blokun tek şemsiye altında buluşması pek mümkün görünmüyor. Ancak şart da değil. Kendine yakın blokların bir araya gelmesi, farklı birkaç kanal oluşması süreci sağlıksız hale getirmez, aksine daha da sağlıklı bir hale getirebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki turlu bir seçim var. 2’nci turda bu birleşmeler olabilir. Ya da vatandaşlar o birleşmeyi talep edebilir. Ama temel anlayış itibariyle partili cumhurbaşkanı bu ülke için bir felaket olduğunu düşünenlerin bir yol haritası var. O yol haritası da öyle ya da böyle bu sistemi değiştirmek. Bunun adına isterseniz güçlendirilmiş parlamento deyin, isterseniz yeni parlamento sistemi diyelim ama bu tek kişilik yönetim değil. Çünkü tek kişilik yönetim diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de felaket dışında iyi bir görüntü vermiyor. 

Türkiye’de yaşanan sorunlara değindiğini, peki sizce çözüm nasıl olur? 

Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz. Dünyada çeşitli yönetim şekilleri var. Hangi ülkeler gelişme durumunda ve o gelişme dönemlerinde hangi argümanları kullanmışlar bunlara bakmak lazım. Eğer siz petrol zengini değilseniz ya da jeopolitik olarak önemli bir konumda değilseniz o zaman ne yapmak lazım, mevcut güçlerinizin hepsini en maksimumda kullanmak lazım. Örneğin kadın istihdamı sağlamanız lazım, yine ülkede güven sağlayarak yabancı sermayeyi buraya çekmeniz lazım. Ülkede yaşayan insanların huzur duyması gerekiyor. Adaleti güçlendirmek lazım. Tüm bunları toparladığınızda aslında ortaya evrensel değerler diye tanımlanan başlıklar çıkıyor. Demokrasiyi güçlendirmek gibi, yargıyı bağımsız hale getirmek gibi, basını özgürleştirmek gibi. Bunun adı güçlü parlamenter sistemidir. Herkesin kendini güvende hissedeceği bir yapı. Bu ülkede yapılacak seçim yasası, anayasa, aklınıza ne geliyorsa yapılacak her şey Tayyip Erdoğan için değil, her doğan için bir çalışma yapılması gerekiyor.

Öne Çıkanlar