CHP’li Toprak: İktidar, seçim yaklaştıkça yasakçı valileri 81 ilde sahaya sürecek

CHP’li Toprak: İktidar, seçim yaklaştıkça yasakçı valileri 81 ilde sahaya sürecek
Erdoğan Toprak, bugün yayınladığı haftalık değerlendirme raporunda, Türkiye’de devletin valilerinin, ‘iktidarın valisi’ gibi davranarak eylem ve etkinlikleri yasakladığını savundu.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, yayınladığı haftalık değerlendirme raporunda valilerin son bir haftada ilan ettiği yasakları hatırlattı. CHP’li Toprak, "Son bir haftada yaşananlar ve ilan edilen yasaklar, iktidarın seçim yaklaştıkça daha da yasakçı bir anlayışa yöneleceğini, kaybetme korkusuyla emrindeki yasakçı valileri 81 ilde sahaya süreceğini gösteriyor" ifadelerini kullandı. Gençlerden, kadınlardan, muhalefetten, hak arayanlardan korkanlar, ne yaparsa yapsın kimseyi korkutamayacağını söyleyen Toprak, "İnsanların yaşam tarzlarına, giyim-kuşamlarına, düşüncelerine, yaşam sevinçlerine pranga vurmaya çalışanlar tarih boyunca bunu başaramadı, bu iktidar ve valileri de başaramayacak" dedi.

ANKA’da yer alan habere göre Eskişehir’de müzik ve gençlik festivaline, Gaziantep’te Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nin mitingine getirilen yasak ile Adana ve Van’da eylem ve etkinlik yasağının 15 gün süreyle uzatılmasını anımsatan Toprak, "Devletin ve milletin valileri olması gereken iktidar valileri, muhalefetin engellenmesi, susturulması ve halkın özgürlüklerini kullanmasının yasaklanması görevini üstlenmiş durumdalar. Anayasa ile güvence altına alınmış, yasalarla hukuki zemini sağlanmış en temel hakların kullanımını suç unsuruna dönüştürerek siyasi talimatlarla partizanlık yapıyorlar" dedi.

‘BU ZİHNİYET, TÜRKİYE’YE VE HALKA HİÇBİR ŞEY VEREMEZ’

Toprak, raporunda şunları kaydetti:

"İktidar, bir yandan ‘yargı destekli siyaset stratejisi’ ile muhaliflerini sindirmeye çalışırken diğer yandan iktidar vakıflarına tahsis edilen kadrolardan atadığı valilerle parti devleti modelini ayakta tutmaya çalışıyor. Anayasa ve yasalarımızda makamı, unvanı ve görevi devletin tüzel kişiliğini temsil etmek, tüm vatandaşlara eşit ve adil şekilde hizmet etmek olan valiler, kaymakamlar, artık parti devletinin partizan valilerine dönüştürüldüler. Devleti içeriden çökerten, makamları-kurumları partizan amaçlarla paylaştırarak tahrip eden bu zihniyet, Türkiye’ye ve halka hiçbir şey veremez.

‘YASAKÇI VALİLERİ 81 İLDE SAHAYA SÜRECEK’

Son bir haftada yaşananlar ve ilan edilen yasaklar, iktidarın seçim yaklaştıkça daha da yasakçı bir anlayışa yöneleceğini, kaybetme korkusuyla emrindeki yasakçı valileri 81 ilde sahaya süreceğini gösteriyor. Ancak şu bilinsin ki dipten gelen dalganın, halkın kabaran değişim arzusunun önünde hiçbir iktidar ve ona biat eden memurları, valileri, kaymakamları, bürokratları duramaz. Gençlerden, kadınlardan, muhalefetten, hak arayanlardan korkanlar, ne yaparsa yapsın kimseyi korkutamaz. İnsanların yaşam tarzlarına, giyim-kuşamlarına, düşüncelerine, yaşam sevinçlerine pranga vurmaya çalışanlar tarih boyunca bunu başaramadı, bu iktidar ve valileri de başaramayacak."

‘HAZİNE’YE VE ‘VERGİ ÖDEYEN EVSİZLERE’ YIKILACAKTIR’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı konut paketini de değerlendiren Toprak, bu paket ile müteahhitlere destek verildiğini ve kamu bankalarında oluşacak ‘görev zararının’ vergi ödeyen evsizlere yıkılacağını savundu. Toprak, raporunda şunları belirtti:

"İktidarın ‘İlk Evim Konut Finansman Paketi’, her seçim öncesi açıklanan düşük faizli konut kredisi kampanyalarının bir benzeri olmaktan öte, asgari ücretli, memur, emekli, küçük esnaf ve dar gelirliyle alay etmektir. Kamu bankalarının yüzde 0,99-0,89 oranında zararına faizle kullandıracakları kredilerden doğacak milyarlarca liralık kayıpları, ‘görev zararı’ olarak Hazine’ye ve dolayısıyla ‘vergi ödeyen evsizlere’ yıkılacaktır. Düşük faize rağmen böylesine ağır kriz altındaki bir ekonomide, hızla artan enflasyon ve enflasyonun altında artan ücretlerle, yüksek aylık taksitlerle 2032’ye kadar borç altına girecek olanların bir süre sonra geri ödemelerini yapamamaları, konut inşa eden müteahhitlerin bu maliyet artışlarıyla batması ve bankaların tahsil edemedikleri krediler için evlere, yarım kalmış konut inşaatı şantiyelerine el koymalarıyla ortaya yeni konut zedelerin çıkması kaçınılmaz olacaktır."

Toprak’ın raporundan satır başları şöyle:

İKTİDAR KKTC SİYASETİNİ DİZAYN EDİYOR

"İktidar, Türkiye’de uyguladığı hukuk dışı anti demokratik politikalarını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde daha ileri boyutlara taşıyarak sürdürüyor. KKTC Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimine açıktan müdahalelerde bulunan iktidar, Kıbrıs halkının iradesini yok saymakta, KKTC’ye sağlanan mali desteği siyasi şantaj amaçlı kullanarak KKTC siyasetini dizayn etmektedir. İktidarımızda, Türkiye’de olduğu gibi KKTC’de de özgürlük ve demokrasiyi taçlandıracağız. Her alandan ve kurumdan siyasi vesayeti kaldıracağız. İktidarın şantaj malzemesi yaptığı mali yardımlar ve desteklerle, yatırımlarla KKTC ekonomisinin kimseye muhtaç olmaksızın ekonomik bağımsızlığını elde ederek hiçbir baskıya, şantaja boyun eğmemesini sağlayacağız.

TÜRKİYE’NİN RİSK PRİMİ ARTTI

Türkiye’nin uluslararası piyasalarda kredi risk puanı ilk kez 700’ü aştı. Bu, Hazine’nin yakında döviz borçlanmalarında çift haneli faizler ödemeye başlayacağını gösteriyor. TL bir haftada yüzde 5 daha değer kaybetti. Kur farkı ve faiz garantisiyle bastırılmaya çalışılan dövize yönelişin yeniden ivme kazanmasıyla yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatları 1,7 milyar dolar arttı. Bu risk puanı, son 14 yılda görülen en yüksek risk puanı. CDS tasnifinde 500 puanın üzerindeki riske sahip ülkeler alacaklılar açısından borçların geri ödenemeyeceği endişelerini büyüttüğü için bu ülkelerin küresel piyasalardan dövizle borçlanma taleplerinde faizlerin daha yüksek oranlarda gerçekleşmesine ortam hazırlıyor.

YABANCI MERKEZ BANKALARINA KAPİTÜLASYON

Cumhurbaşkanı Erdoğan kararıyla Merkez Bankası (MB) esas sözleşmesinde yapılan değişiklik ve eklenen yeni madde, iktidarın döviz bulmak için yabancı merkez bankalarına verdiği büyük bir taviz ve kapitülasyondur. Yabancı merkez bankalarının MB nezdindeki döviz, altın ve diğer varlıklarının haczedilemeyeceği, ihtiyatı tedbir ya da haciz konulamayacağı taahhüdünü içeren bu karar, MB’nin mali itibarından vazgeçilmesidir. Devletten devlete siyasi ve ekonomik ilişkilerde mütekabiliyet-karşılıklılık esastır. Şayet iktidar, bir ülkenin yönetiminden veya merkez bankasından aynı güvenceyi talep etmiş ve almışsa bunu açıklamalıdır.

İKTİDAR GENÇLERİN UMUTLARINI BOŞA ÇIKARIYOR

Daha önce genç 1 milyon yazılımcı yetiştirme kampanyasını ilan eden eski Hazine ve Maliye Bakanı görevden affedilmişti. Akıbeti meçhul projeyle nerede oldukları bilinmeyen yazılımcıların ardından, 2021’in aralık ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022’de 1 milyon kişinin mesleki eğitimle işe yerleştirileceğini vaat etmişti. Yüz binlerce gencin meslek ve iş sahibi olma hayalleri dört ayda yıkıldı. İktidar, bu gençleri açık liselere, diğer örgün eğitim kurumlarına geri göndermeyi tercih etti.İktidar, kur farkı ve faiz garantileri için KKM hesabı sahiplerine 25 milyar öderken meslek ve iş sahibi yapmayı vaat edip bu kurumlara aldığı gençlerin umutlarını boşa çıkartıyor. İş ve maaş umudunu yitiren genç işsizler ordusuna yeni gençler katılırken TÜİK’in ve İŞKUR’un açıkladığı çelişkili rakamlar bu tabloyu gizleyemiyor.

İŞSİZLİK İŞKUR’DA YÜKSEK

TÜİK, mart ayında işsizlerin 153 bin kişi artarak 3,9 milyon kişiye yaklaştığını duyurdu. İŞKUR’un kayıtlı işsiz sayısındaki artış ise yüzde 23 oldu. Geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyona yaklaşırken TÜİK’e göre 15-24 yaş grubunda her beş gençten biri, İŞKUR’a göre ise aynı yaş grubundaki her üç gençten biri işsiz. TÜİK ve İŞKUR rakamlarındaki tutarsızlıklar, enflasyonda olduğu gibi işsizlikte de gerçek tablonun iktidar talimatıyla gizlendiğini işaret ediyor. TÜİK’e karşılık İŞKUR’un kayıtlı işsiz sayısındaki yıllık artış oranı yüzde 23 olarak açıklandı. Nisan ayında İŞKUR’a kayıt yaptıranların sayısı 3 milyon 583 bin 503 kişi. Kayıtlı işsizlerin yüzde 34’ü, 15-24 yaş grubu gençlerden oluşuyor. Dolayısıyla TÜİK’e göre 15-24 yaş grubundaki her beş gençten birisi işsiz iken İŞKUR’a göre aynı yaş grubundaki her 3 gençten birisi işsiz. TÜİK’e göre resmi işsizlik oranı yüzde 11,5, İŞKUR’a göre ise bunun iki katı düzeyinde, yüzde 23.

‘TÜM DÜNYADA FİYAT ARTIYOR’ BAHANESİ YALAN

TÜİK’in iki yıl aradan sonra hesaplama yöntemini değiştirerek açıkladığı kırmızı et üretimi rakamları, 2 milyon tona yaklaştı. Et fiyatları katlanarak zamlanmaya devam ediyor. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verileriyle süt ürünlerinde AB’deki ortalama fiyat artışı yüzde 7, Türkiye’de yüzde 60. Bu resmi rakamlar, iktidarın ‘tüm dünyada fiyatlar artıyor’ bahanesini yalanlıyor. İktidar enflasyon ve gıda fiyatlarının tüm dünyada arttığını savunuyor ancak gerçekler böyle değil. Türkiye’de süt ürünlerinin fiyatlarının AB ortalamasının 8,5 katı artmasının ardında, ‘dünyada da artıyor’ değil, iktidarın basiretsiz, beceriksiz, temelsiz ekonomi politikaları ve tarım-hayvancılık politikaları yatıyor.

TARIMA DEĞİL BETONA YATIRIM

1914’ten bu yana Konya’da faaliyette bulunan Bahri Dağdaş Uluslararası Tarım ve Tohum Araştırmaları Enstitüsü’ne ait geniş tarım arazileri, TOKİ projeleri ve rant uğruna yapılaşmaya açılıyor. Ülkenin tarım arazilerinin üçte birinden fazlası ekilmeden boş bırakılırken iktidar hâlâ ülke tarımını bitirecek şekilde tarım arazilerini betona, ranta açma adımları atıyor. Türkiye, AK Parti iktidarının politikalarıyla tohumda da başta İsrail olmak üzere büyük ölçüde dışa bağımlı ve ithalatçı konuma getirildi. Şimdi 104 yıllık bu tohum, bitki, hayvancılık merkezi, konut ve rant hırsına feda edilmek isteniyor. İktidarı bir an evvel bu yanlıştan dönmeye, enstitünün daha da ileriye gidebilmesi için tahsis edilen arazileri elinden almaya değil, daha fazla kaynak tahsis etmeye çağırıyorum.

AVRUPA SİYASİ BİRLİĞİ’NDE TÜRKİYE YOK

Avrupa Parlamentosu (AP), uygulanmayan AİHM kararları ve demokraside hızla geriye giden iktidarın uygulamalarını öne sürerek Türkiye’nin AB tam üyeliği müzakerelerinin askıya alınması, üyelik kapısının kapatılmasını öngören kararı kabul etti.  Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ortaya attığı AB dışında yeni bir kurumsallaşmaya giderek Avrupa Siyasi Birliği’nin kurulması çağrısında da tanımlanan coğrafi alanda Türkiye’ye yer verilmiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği girişimini, mevcut durumda AB, NATO ve ABD ile bazı tavizler için pazarlık konusu yapmak istediğini söylemek olanaklı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine tepki gösteren, Rusya’nın güvenliği için tehdit olarak gördüklerini, ağır sonuçları olacağını açıklayan Putin ile de ilişkileri gözeterek bu tavrı sergilediğini öngörmekteyim.

RUS GÜÇLERİNİN YERİNİ İRAN DEVRİM MUHAFIZLARI ALABİLİR

Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın Suriye’deki deneyimli kara ve hava birliklerinin bir kısmını çekerek Ukrayna’ya göndermesinin gündeme gelmesi, Rus güçlerin ayrılmasında doğacak boşluğun nasıl doldurulacağı tartışmalarına yol açtı. Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Tahran’ı ziyaret etmesi, Rus güçlerin yerini İran Devrim Muhafızları ve Şii milislerin almasını gündeme getirdi. Dolayısıyla ABD’nin Kuzey Suriye planlarını hayata geçirmeye yönelmesinin Türkiye-ABD arasında yeni bir gerginliği gündeme taşıyacağı anlaşılıyor."

Öne Çıkanlar