Demirtaş: Savcı Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu ‘tanık’ itiraf etti

Demirtaş: Savcı Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu ‘tanık’ itiraf etti
Kerem Gökalp’ın ifadelerine dikkati çeken HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 'Savcı Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz' dedi.

IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 11’inci duruşması yedinci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya HDP’li milletvekilleri Murat Çepni, Fatma Kurtulan, HDP Ankara il ve ilçe örgütü yöneticileri ile çok sayıda avukat katıldı.

AKP’Lİ VEKİL DURUŞMADA

Tutuk incelemesinin yapılacağı periyotta AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız’ın duruşmaya katılması dikkati çekti. Sincan Cezaevinde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde olanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.

Duruşma heyetin gelmesiyle başladı.

‘DURUŞMAYI UZATMA’ İDDİASI

İddia makamı dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tanık beyanlarını, esasa dair mütalaada dikkate alacağını belirtti. İddia makamı aynı zamanda tutuklu siyasetçileri bir kez daha mütalaasında hedef alarak, "Sanıkların savunma yapmadıkları, çeşitli bahanelerle savunma yapmadığı, mazeret ileri sürdükleri, duruşmaya katılmaktan feragat ettikleri, tanık dinlemeye devam edildiği, duruşmayı uzatmaya yönelik olduğuna dair mahkemece uyarıda bulunulması gerektiğini düşünmekteyiz" diye belirtti.

‘TANIKLARA BASKI OLUŞTURMA’ İDDİASI TUTUK GEREKÇESİ

İddia makamı tutuklu siyasetçilerin tutukluluğunun devamına dair "kuvvetli suç şüphesi", "delilleri karartma", "tanıklar üzerinde baskı oluşturma", "kaçma ya da delillerin yok edilmesine dair kuvvetli suç şüphesi" olduğunu öne sürdü. İddia makamı Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutukluluk gerekçesine dair içtihatlara yer verdi. AYM’nin "Ölçülülük", "gereklilik" ve "orantılılık" içtihatlarına da atıfta bulunan savcılık, tutuklu siyasetçilere yöneltilen suçlamaları sayarak, bir kez daha tanık beyanlarında yer alan iddiaları, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) eylemlerine katılma, 6-8 Ekim’de atılan tweet gerekçe gösterildi.

TANIKLAR İTİRAF ETTİ SAVCI KABUL ETMEDİ

İddia makamı "tanık" Kerem Gökalp’in "Fiziken görmedim, tanımıyorum" dediği Kamuran Yüksek’e dair iddialarını, bir önceki celse dinlenen ancak siyasetçilerden şikayetçi olmayan müştekilerin beyanlarını da gerekçeler arasında sıraladı. Savcılık aynı celselerde dinlenen tanıklardan Sami Baran’ın "Emniyetteki polisler elinde notlar vardı benim söylemediğim şeyler yazıldı" sözlerini ise görmezden geldi.

YURT DIŞINDAKİ SİYASETÇİLER TUTUKLAMA GEREKÇESİ

Kaçma şüphesine dair de iddia makamı dava dosyasında isimleri bulunan siyasetçilerin yurt dışında olması, tutuklu siyasetçilerin sık sık yurt dışına gitmesini gerekçe saydı.

‘TANIĞIN’ ŞİKAYETÇİ OLMAMASI ‘TANIĞI ETKİLEME’ SAYILDI

Savcı tutuklu siyasetçilerin davranışlarına dair savcılık, "tanık" Sami Baran’ın duruşmada duygusal anlar yaşaması ve yaşadıklarına dair sarf ettiği sözleri, ağlamasını "siyasetçilerin tanık üzerinde baskı uyguladığı" şeklinde yorumladı.

"Tanık" Sami Baran ise siyasetçilerin teşhisinde HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’i gülerek, "eşbaşkanlarım" diyerek, tanımlamıştı.

MÜTALAA İSTENDİ

İddia makamının ardından mütalaaya dair söz alan avukat Cahit Kırkazak, mütalaanın uzun olmasından dolayı not alamadıklarını bu nedenle mütalaanın ilgili kısımlarının kendilerine iletilmesini talep etti.

Mahkeme başkanı Kırkazak’ın talebini kabul ederek, mütalaanın ilgili kısımlarının bir örneğini avukatlara verdi.

‘SAVCI DELİL YARATMAK İSTİYORDU’

Savcının mütalaası ardından eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, söz aldı. Demirtaş, "Çünkü soruşturma savcısı bir siyasi saik, hedef aldığı siyasi perspektif doğrultusunda hareket ederken, delil oluşturmak zorundaydı. Bu tanıkların hiçbiri durup, dururken ‘Biz Kobanê olayları hakkında bilgi vermek istiyoruz’ dememişler. Tanıkların hiçbiri ilk beyanlarında Kobanê olaylarına değinmemiş. Soruşturma savcısı elinde delil olmaması, tek somut delil olmamasına rağmen delil yaratmak istiyordu. HDP’nin tweetlerine dair AİHM Büyük Daire’den bir karar çıkıyordu, bunu biliyordu. AİHM Büyük Daire tarafından çürütüldüğü için sağlam bir delil olmayacaktı. O yüzden sağlam bir delil üretmesi gerekiyordu. Cumhurbaşkanı adaylığım sürecinde o dönemde benim rakibim olan Erdoğan’a açık bir çağrım vardı; ‘Benim Kobanê olayları ve olaylarına dair açık bir şekilde çağrı yaptığımı ispat ederseniz, sizin lehinize çekileyim’ dedim" diye belirtti.

‘TALİMATLA HUKUKSUZLUK BAŞLADI’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı tanıdığını vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: "Erdoğan etrafındaki şürekalarından getirin, bilgileri meydanda açıklayayım, dedi. Ancak etrafındaki şürekası ‘Demirtaş hakkında öyle bir şey yok. Şiddet eylemlerinden dolayı dava yok, kendisinin de şiddet çağrısı yok’ deyince bunun üzerine Recep Tayyip Erdoğan, muhtemelen öfkeden köpürdü. ‘Ben meydan meydan gezip, bu adamın katil olduğunu, tutuklu olduğunu söylüyorum. Meğerse siz bu konuda adama dava bile açmamışsınız. Ne yapıp, edip, davayı bu şekilde açacaksınız’, dedi. O günden sonra saray şürekasına verilen bir talimatla hukuksuz bir şekilde arayış başladı" diye konuştu.

‘ERDOĞAN ‘HDP’ DEMİYOR ‘DEMİRTAŞ’ DİYOR’

HDP MYK’sının bir çağrısı olduğunu hatırlatan Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü: "Ama Erdoğan meydanlarda ‘HDP’ demiyor, ‘Demirtaş’ diyor. Selahattin Demirtaş’ın kişisel çağrısı, tasarrufu var mı diye araştırdılar. Sayın heyetin beni dinlemesini istiyorum. Benim açıklamam yok, ne yapacaklar nerede bulacaklar. Hiçbir şey bulamadılar en son 30 Eylül 2014’de Kobanê dönüşü yaptığım açıklamayı buldular. O dönemde bu açıklamaya dair, konuşmaya dair bir dava yok, yandaş yazarlar bile konuşmama dair bir şey yazmamış. Konuşmamın içeriği makul, birleştirici, yapıcı çünkü Türkiye’de huzuru, güvenliği tesise dair çağrılar var. Ne yapacağız diye düşündüler her halde akılları şu kadarına yetti. ‘İçinden iki cümle çekersek, bize yeter.’ Konuşmadan bağlamından çıkaracağım ama konuşmanın devamı mahkemede ortaya çıkacak, diye düşündüler. Ama biz ‘bunu talimat ile yaptı’ diye bir kurgu oluşturursak belki olur, kurgusu yaptılar. Bunu sadece soruşturma savcı yapmadı. MHP’de, Saray’da bir ekip var.

6 GÜN SÜREN SORGU 16 SAYFA MI TUTTU?

Soruşturma savcısının harıl harıl tanık, itirafçı, gizli tanık aradı. Her tarafa yazı yazdı. Resmen ihaleye çıkardı, ihale şartnamesi yaptı. Sıfır delille beni ve sevgili Figen’i tutukladılar. Recep Tayyip Erdoğan, köpürmüş zaten. Biz açamayız, yasadışı, hukuk dışı diyecek bir hukukçu var mı? Varsa da o dönemde görevde değil. Bizim dosyalarımızla ilgilenecek savcı yoktur. Tam bu sırada Şırnak’tan bir haber geldi. Belki istihbarat çalıştı bilmiyoruz. Baktılar, konuştular, tahminlerimizi söylüyoruz. Kerem Gökalp ‘6 gün sorgum sürdü’ dedi. Duruşmada söyledi bunu, tutanaklarda var. Elimizdeki tutanağa göre Şırnak TEM Şube’nin aldığı ifade tam 16 sayfa. 6 gün boyunca yapılan sorgu 16 sayfa mı tuttu? Sorgunun yapıldığı tarih ve saat var. Elimizdeki ifadeye göre o sırada Kerem Gökalp, 14 yıl boyunca dağda silahlı faaliyet yürüttüğünü anlattı. Kerem Gökalp Şırnak’taki ifadesinde 113 örgüt üyesi ve yöneticisinin ismini vermiş. Çoğu kod isim. Kendi anlatımlarına göre; 14 yıl boyunca ne kendisi ne 113 kişinin tek biri bile silahlı eyleme katılmamış, silahlı eylem talimatı vermemiş. 14 yıl boyunca Kerem Gökalp dağ tepe dolaşırken silahın yüzünü görmemiş. Silah geçmiyor. Sadece kendisinin değil 113 kişinin de silahlı eyleminden, talimatından, gördüğünden söz etmiyor. Silah sesi, eylem talimatı duyduğunu dahi söylemiyor.

KANDİL’DE ÇİÇEK BÖCEKLE UĞRAŞMIŞ

Kerem Gökalp 14 yıl boyunca çiçek böcekle uğraşmış. Kandil’deki PKK kadrosu çiçek-böcekle uğraşmış. 14 yıl boyunca örgüt silahlı eylem yapmamış, silahlı eylem talimatı vermemiş. Mutlaka doğru söylüyor ki mahkeme beraat vermiş. Sen 14 yıl boyunca silahlı militanlık yaptın da ‘Fişek patladığını, silahlı eylem talimatı duymadın mı’ diye tek bir soru sorulmamış. Şırnak’ta, soruşturma savcısı da, siz de (heyet), savcıda duruşmada sormadı.

HDP’Yİ HEDEF ALACAK SORULAR YÖNELTTİNİZ

Heyetiniz ve savcılığın Kerem Gökalp’e yönelttiği sorular da o dönemdeki faaliyetleri anlamaya yönelik, şiddet, kan bombaya yönelik eylemleri anlamaya yönelik değildi. Tümüyle HDP’nin tüzel, kurumsal kişiliğini hedef alacak sorular yönelttiniz. Üst düzey yönetici Kerem Gökalp’in, sorumlu olarak gösterebileceği tek bir örgüt militanı, kadrosu yok muydu? Beyanlara göre yok. Sizler de bunu güçlü, inandırıcı, sağlıklı bir tanık beyanı olarak değerlendirdiniz.

EK BEYANINDA 114’NCÜ İSMİ HATIRLADI

Kerem Gökalp, 14 yıl omzunda silah dağ, tepe dolaştı. Hiçbir şey yapmadı. Hiç kimsenin ismini vermemiş. Bize saygı duymak düşer, ne diyebiliriz ki? 14 yıl boyunca gerillacılık yapıp, ölüm, şiddete tanık olmayan Gökalp ek beyanında 114’üncü kişinin ismini bulmuş. Benim ismimi vermiş. Ankara Emniyeti’ndeki ifadesinde bir tek bana şiddet eylemi atfetmiş. 14 yıl boyunca 113 kişi hakkında şiddete dair beyan vermeyen Kerem Gökalp, benim açıklama yapmam ardından şiddetin arttığını söylemesi size inandırıcı geldi. Örgütte kaldığı 14 yıl boyunca tek şiddet çağrısı veren Selahattin Demirtaş’ı ilk ifadesinde unutmuş. Savaşmak için dağa çıktı, 14 yıl boyunca tek fişek, şiddet duymadı, duyduğun tek şiddet eylemini de ilk ifadende unuttu.

İFTİRA KARŞILIĞINDA 93 GÜN HAPİS YATTI

Heyet olarak bu anlattığı hikaye aklınıza, kafanıza yatıyorsa kendinize de haksızlık edersiniz. Kerem Gökalp 14 yıl silahlı örgüte katılmış, hangi eylemlerin talimatını vermiş bilmiyoruz, siz de bilmek istemediniz. Bu kişi burada 5 saat nutuk attı. Çiçek, böcekten konuştu. Tek bir kişiye suçlama yöneltti sonrasında elini sallaya sallaya gitti. 14 yıl silahlı faaliyet yürüten bu kişi bize iftira atma karşılığında sadece 93 gün hapis yattı. Siyasetçiler yalan tanıkların ifadesiyle 6 yıldır, bir yıldır cezaevindeler. Önceki gün dinlediğiniz kişi birçok asker, polisin öldürülmesinde ya da sivillerin öldürülmesinde oradaydı, belki talimat verdi. Savcılık onun yalanı ortaya çıkmasın diye sorulara müdahale etti. Siz kime karşı mücadele ediyorsunuz? Adalet duygunuz hiç mi zedelenmedi? Beyanlarında hiçbir şey söylemedi. İsmen beni hedef göstermek, HDP’yi hedef göstermek dışında. Biz 6 yıldır bu hücrelerde direniyoruz. İşte kumpas budur. Bize oradan ‘terörle mücadele’, ‘devletin birliği, bütünlüğü’ diye ayar vermeye çalışan savcılar içiniz rahat mı? Silahların susmasını isteyen, barış isteyen arkadaşlarımızın içi rahat değil üzgünüz? Bizi hedef alması karşılığında 93 gün tuttunuz?

ALTUN’UN TANIĞI KUMPASINI ORTAYA ÇIKARDI

Kerem Gökalp beraat karşılığında Ankara’ya çağrıldı ve bu ifadeleri verdi. Muhtemelen önce söylemedi, 6 gün boyunca tartıştılar, konuştular, vaatlerde bulundular ve en son Savcı Ahmet Altun beraate karşı hakkımda ifade vermesi için ikna etti. Kerem Gökalp, ‘Savcı bana bunu bunu söyledi tutanağa geçti’ dediğini itiraf etti. Kerem Gökalp, ‘Bana Kobanê ile ilgili bir şeyler söyler misin? Ben de tamam dedim sonra beni Ankara’ya getirdiler’ dedi. Ben benim açıklamamı nasıl kelime kelime hatırladığını sorduğumda ‘Savcı yazdı’ dedi. Kerem Gökalp’e ‘Konuşacaksın’ dediler ama bu tek başına yeterli değildi. Ardından tutanağa Kamuran Yüksek’i geçirdiler. ‘Talimatı Kamuran Yüksek getirdi dersin’ dediler. Ama inandırıcı olsun diye de Kerem Gökalp’e ‘Kamuran Yüksek’i hiç tanımıyormuş gibi davranacaksın’ dediler. Tanığın beyanı inandırıcı olsun diye ‘Sen Kamuran Yüksek’i hiç tanımıyorsun’ diye tembihlediler.  

TV VAR KAMURAN YÜKSEK’İ HİÇ GÖRMEMİŞ

Biz BDP Eş Genel Başkanı iken Kamuran Yüksek KCK operasyonlarında tutuklandı. O dönemde ben ve Figen Yüksekdağ HDP Eş Genel Başkanı olduğumuzda Kamuran Yüksek DBP Eş Genel Başkanı oldu. 102 belediyesi olan 10 yıl aktif siyasette olan Kamuran Yüksek’i hiç tanımamış. Ama bu Kerem Gökalp, örgütte basın faaliyeti yürütmüş ama Kamuran Yüksek’i görmemiş. Türkiye’nin en büyük Kürt partisi Sebahat Tuncel ve Emine Ayna ile eşbaşkanlık yapmış. Meclis kürsüsünde, mitinglerde, basın toplantılarında çıkmış. Kamuran Yüksek’in kamuoyundaki görünürlüğünü size göstereceğiz. Kürt kamuoyu, Kürt yurttaşlar, Kürt basını Kamuran Yüksek’i tanır ama Kerem Gökalp tanımadı. Bizi ve sizi kafaladı, gitti adam. Dalga geçer gibi. Ben düzeltmesi için iki-üç kez şans verdim. Düzeltir diye ama yapmadı. Kerem Gökalp, Kamuran Yüksek’i canlı yayında, yanımda gördüğünü söyledi. Orada televizyon olduğunu hatta portatif baraj olduğunu da söyledi. Peki güzel. Kamuran Yüksek’i ‘Zindan Konferansından çıkaran, Demirtaş’a talimat ver’ diyen örgüt yönetimi öyle muazzam zamanlama yapmış ki konferans bitmiş. Konferans bitmeden 4-5 gün önce Kamuran Yüksek’i konferanstan çıkarıp Suriye’ye, Kobanê’ye yanıma göndermişler.

KUMPASI KURANLAR YETERLİ ZEKAYA SAHİP DEĞİL

Ben ise o dönemde ABD’deydim. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu arayınca Türkiye’ye döndüm. Ankara’da parti yönetimi ile toplantı aldıktan sonra Kobanê’ye heyet gönderme kararı aldık. Bende, Başbakan ile yüz yüze görüşeceğiz, gideyim yerinde göreyim, demişim. 14 yıl boyunca silahlı faaliyet, silahlı eylem yapmamış Kerem Gökalp ve örgüt yönetimi Zindan Konferansı’ndan Kamuran Yüksek’i Şengal’den, Kobanê’ye göndermiş ya. O dönemde en büyük bileşen partimizin Eş Genel Başkanı  Kamuran Yüksek, Urfa vekilleri, Gültan Kışanak ile Kobanê’ye gitme kararı aldık. Birkaç saatte aldık. Bu kumpası kuranlar yeterli zekaya sahip olmadıkları için yeterince düşünemiyor. Anlattığı her şey yalan. Bunun ötesinde heyet şunu bilmeli, biz kimseden talimat almadık. Talimat alarak, yapılan açıklama böyle mi olur? Kerem Gökalp de ‘Açıklamayı Demirtaş kendi cümleleriyle yapmıştır’ dedi.

TEK ÖRGÜTSEL İLİŞKİMİZ DEMOKRATİK SİYASET

Yalanların teknik olarak ispatlanması yanı sıra bizim ve diğer arkadaşlarımızla bizim tek örgütsel ilişkimiz demokratik siyaset ilişkisidir. Biz çocuk muyuz? Birileri gelip, bize talimat verecek, ‘Dağdan şu açıklamayı getirdik’ diyecek.  Biz bir açıklama yapamayacağız da ta Kandil mi bize gönderecek? Kerem Gökalp’in anlatımları duyumlara dayalı. Çok zeki, dikkatli ve anlaşmayı bozmamak için Ankara emniyetindeki ifadeyi de kabul ediyor. Hukuken kendini zora sokacak bir şey yapmıyor. Beraat etmiş ama nasıl beraat. ‘Ceza verilmesine yer olmadığına’ dair kararla tahliye olmuş. Bizim aleyhimize, yalan tanıklık yapmış, tahliye edilmiş. Kendisi itiraf etti, ‘Ben bile beklemiyordum bu kadar hızlı tahliye olacağımı’, dedi.

ÖRGÜTE KATILIMI TEŞVİK EDİYORSUNUZ

Her ne söz verilmişse Kerem Gökalp, 2,5 sayfalık duruşma tutanağı ile ilk, tek ve son duruşmasında beraat etti. 14 yılda dağda kalan Kerem Gökalp’in ilk, tek ve son duruşması. Bu kadar. Siyasetçilerin ise bin klasör dosyası var. İroni yapacağım; Bilseydim biz de dağa çıkardık, niye siyasete girdik, mis gibi vallahi. Siz örgüt propagandası yapıyor, örgüte katılımı teşvik ediyorsunuz. Bu haliyle kimse HDP’ye üye olmaz ama dağa katılım yapar.

TANIKLAR TALİMATI FARKLI ANLATIYOR

Bunun kumpas olduğunu imanımız gibi biliyoruz. Kumpastır, kumpas. Gözlerinizle gördünüz, yalan söyledi. Ahmet Altun’un kumpas kurduğunu kulaklarınızla duydunuz. Halen savcı ‘dinlenen tanık beyanları’ diyor, ne dinledin, hepimiz dinledik. Ne duydun? Kerem Gökalp ne bilsin üç tane daha kumpas tanığı var. Çelişkili beyanda bulunuyor ama kendinden haberi yok. Kerem Gökalp, talimatı Kamuran Yüksek’in getirdiğini, Mahir diyor ki; ‘Kobanê dönüşü Selahattin Demirtaş’a KCK Türkiye sözcüleri talimatı verdi’, ABC123 ise ‘HDP’ye talimat özel bilgisayarda açılacak çiple gönderildi’ diyor. İki satır talimatı Kandil bize iletmek için ne yöntemler kullanmış. Kamuran’ı alelacele Zindan Konferansı’ndan çıkarıp, göndermiş, sonra ‘3 kişi de Kobanê çıkışında Demirtaş’ı yakalayıp, söylesin’, o da yetişmez ‘O özel çipler var ya dünyada olmayan onları Diyarbakır’a gönderin’ demiş. Dalga geçiyorum, evet. İki gizli bir açık üç tanık, üçü de talimatın geldiğini farklı şekilde anlatıyor.

AHMET ALTUN’UN KUMPAS YAPTIĞI ORTAYA ÇIKTI

Açık tanık Kerem Gökalp ve gizli tanık Mahir’in ifadelerinde de cümle cümle benim yaptığım açıklamalar aynı, verdiği beyanlar aynı. Mahir, Kerem’den bir ay önce ifade vermiş. Kerem ve Mahir Kobanê dönüşü yaptığım açıklamaları aynı cümlelerle nasıl hatırlayabilirler. Çünkü yanlarında Ahmet Altun var bu kadar basit. Kendi tanığı, anlaşma yaptığını tanık burada ifade etti, savcının söylediğini. Bunlar tutanağa geçti. Ahmet Altun'un kumpas yaptığı o ifadelerle açığa çıktı. Her gizli tanığa başka bir şey söylemiş. O ucuz siyasetçi kafası. Biz ucuz olmadığımız için kendimizi alet etmiyoruz. Hukuk Fakültesi öğrencileri bile bu kadar ucuz kumpas yapmaz. Sorsanız onlara elimizde üç tanık var deseniz; derler ki tanıklar birbirlerini destlesin. Ama siz bunların doğru olabileceğine kendinizi inandırarak bir buçuk yıl bizi yargılıyorsunuz. Bir buçuk yıldır bizi tutuklu yargılıyorsunuz.

O dönemin konseptine değineceğim. O dönemde Kandil’e, İmralı’ya heyetler gidiyor. Devletle görüşmeler yapılıyor. İmralı’da çözüm görüşmeleri var. O dönemde hatta acil durumlar için Kandil ile bağlantı mekanizması vardı. Devletin de bildiği. 9 Ekim günü bir defa kullandığımız Kandil’de yarattığımız bir mekanizmaydı. Acil, durumlar için ne olur olmaz iletişim kurulabilsin diye. O dönemde Kandil’e herkes gidiyordu. Aileler, gazeteciler gidiyordu. Biz gittiğimizde kuyruk vardı. Aileler çocukları dönecek diye bekliyordu. Böyle bir atmosferden bahsediyorum. Böyle bir atmosferde Kandil bize bir talimat göndermek için üç farklı yol kullanıyor öyle mi?

KANDİL SİLAH BIRAKMAYA HAZIRLANIYORDU

Kerem Gökalp, ‘Kobanê bize yaramadı’ dedi. Örgüte yaradı mı diye sorduğumda ‘Örgütte böyle bir değerlendirme yapılmadı, Kandil memnun değil’ diyor. Şiddet talimatı gönderen ve benim çağrı yaptığım şiddet eylemlerinden Kandil memnun değil. Tabii olmaz, çünkü Kandil silah bırakmaya hazırlanıyordu. Kandil’in de Kobanê’deki yaklaşımı, sağduyulu çözülmesiydi. İmralı’nın da hükümetin de çabası buydu. Bunu yönetim toplantılarında arkadaşlarımıza sunduk. Kandil’i, hükümeti uyarıyorduk. Abdullah Öcalan uyarıyordu. Şiddet, ölüm kimsenin aklından geçmiyordu. Ahlaken, vicdanen de bizim çağrımızın sonucunda tek bir insanın burnunun kanayacağını bilsek asla çağrı yapmazdık. Bu bizim için ahlaksızlık olurdu. Bir insanın yaralanacağını, kafasının taşla yaralanacağını bilseydik, çağrı yapmazdık. Kimsenin aklında böyle bir ihtimal yoktu. O dönemde biz siyaseten AKP’yi protesto etsek ya da insanları protestoya çağırırsak, süreci sekteye uğratır mı tartışması yaptık. İnsanlar ölecek mi diye bir tartışma yoktu. Biz çağrı yaptığımızda ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, MİT Müsteşarı’ndan, muhalefet liderlerinden Meclis Başkanından bizim çağrımıza dair tek beyan yok.

SORUMLULARINI BİLMİYORUZ, ARAŞTIRILMADI

‘HDP’nin çağrısıyla galeyana gelmeyin’ demez mi kimse. Kimse bunu demiyor. Çünkü bu çağrının bu anlama gelmediğinin herkes farkında. İçişleri bakanı, hükümet ‘Elimizde istihbarat var, bunlar provoke edilebilir’ deselerdi biz çağrımızı geri çekerdik. Ama öyle bir uyarı yok. Kimse bilmiyor. Anlık provokasyonlar yaratıldı. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Hükümetin elinde böyle bir istihbarat yok. Kendi polisini, jandarmasını, valisini uyarmıyor. Kimse bilmiyor. Ortaya çıkan spontane durum. O demokratik eylemleri provoke edenler oldu. Kimlerdi bilmiyoruz, soruşturulmadı. Meclis’te araştırılmasını istedik. PKK’nin de bu konuda girişimleri olmadığını biliyorduk, onlar da ‘çözüm sürecinin sekteye uğramamasını istiyoruz’, diyor ve tüm taraflara biz o dönemde ‘Açıklamalarınıza, eylemlerinize dikkat edin’ diyorduk. Öyle bir atmosferde 6-8 Ekim olayları oldu.

‘PROVOKASYON OLDUĞUNUN FARKINDAYIZ’

Abdullah Öcalan’dan 9 Ekim’de not getirilmesi, İçişleri Bakanı ve MİT’in önerisiydi. Efkan Ala’nın kendisi başka bir şey olduğunu söylüyordu. Bana ileten onlardı. Ben 7’sinde şiddetin durması çağrısı yapmışım. Ne olduğunu İçişleri Bakanı bilmiyor. 6-9 Ekim deniyor ama değil. Olaylar, 7 Ekim öğleden sonra başladı, 9 Ekim akşamı bitti. 9 Ekim’de Abdullah Öcalan’dan gelen mektubu okuduk. Biz tabloyu öğrendiğimizde İçişleri Bakanı, Başbakan hakim değildi. 37 kişinin katledildiğini Bakan bilmiyordu. Oradan Hüda Par'a saldırı, Hüda Par'dan HDP’ye, AKP’ye saldırı vardı. Bir provokasyon olduğunun farkındayız. Herkes ile temasa geçmeye çalışıyoruz. Polis müdahale etmiyor. Van’da polis panzeri, yanan araçları araçların üzerine atıyordu.

ERDOĞAN AÇIKLAMASI SONRASI OLAYLAR BAŞLADI

Sonradan ortaya çıktı devlet içinde başka bir yapı var. İstihbarat örgütleri sızmış. İnsanların Kobanê’deki hassasiyetini kullanarak, bir HDP’li, bir Hüdapar’lı, bir polis ile iç savaş çıkarma provokesi yapılmaya çalışıldı. Cumhurbaşkanı 7 Ekim’de tahrik ediyor. 6 Ekim’de gösteri yapılmış, bitmiş. Tayyip Erdoğan 7 Ekim’de öğleden sonra ‘Kobanê düştü, düşecek’ diyene kadar hiçbir eylem yok. Erdoğan onu söyleyince herkes panikliyor. İlk öldürme eylemi Varto’da Murat Paksur polis kurşunuyla öldürülen ilk kişi. Muş Varto’da yaşanıyor bu. Provokasyon nasıl başladı hala bilinmiyor. Diyorlar ya ‘Demirtaş çağrı yaptı, Yasin Börü katledildi’ diye. Olay öyle değil anlattığım şekildedir. Ölen insanların ilk 7-8 kişi HDP’li. Sonra Hüda Par’dan insanlar ölüyor. Az önce Kandil’de telefonla acil durumlarda ulaşabiliyorduk dedim ya ilk defa Kobanê eylemi sırasında bu mekanizmayı kullandım. Efkan Ala hiçbir eylemi PKK’ye bağlamıyordu ama ne olduysa ölen polislerle ilgili ‘PKK ateşkesi bozdu’ dedi. Bunun üzerine biz ilk defa mekanizmayı kullanarak Kandil ile iletişime geçtik. Kandil de polisleri öldürmediğini söyledi.

Kerem Gökalp’in kendisi ‘Örgüt hiçbir zaman Hizbullah'ı hedef göstermedi, böyle bir amaçları yoktu’ dedi. Savcının sorusu üzerine söyledi bunu. Evet ben de biliyordum ki Kandil’in böyle bir planı yoktu. Kandil de Abdullah Öcalan da hükümet de biz de muhalefet de PYD de bunu istemiyor. Eğer istenirse daha farklı yerlere gideceği belliydi. Bütün bunları sağduyu ile düşünerek tartışmak zorundayız. Kobanê dönüşü yaptığım açıklamayı okuyacağım ve bir gün sonra da dönemin Başbakanı ile görüşme yaptım. Partinin kararıyla Kobanê’ye gittim. Bu konuşmamdan ne anlaşılıyor?"

‘ÜST DÜZEY KOMUTANLAR EŞLİK ETTİ’

Demirtaş, 30 Eylül 2014 tarihinde Kobanê dönüşü yaptığı açıklamayı okudu. Yaptığı konuşmayı okuması ardından Demirtaş, şunları söyledi: "O dönemde en üst düzey askeri komutan bize sınıra kadar eşlik etti ve Kobanê’den döndükten sonra da bizi aldı ve açıklama yapmamız için bize yer gösterdi. Ancak gizli tanık Mahir’e göre ‘Örgüt talimatı doğrultusunda açıklamayı yapmışım’. Siz kendiniz dinlediniz. Elinizi vicdanınıza koyun. Siz bir buçuk yıldır binlerce yaralama, ölüm, yağmadan bizi yargılıyorsunuz. İlk duruşmalarda Bahtiyar Çolak’tan yaptığım açıklamamın tüm çözümünü reddettiniz. O da kumpasın bir parçası olabilir" dedi.

‘PARTİM BARIŞ POLİTİKALARI YÜRÜTÜYORDU’

Tutuklu siyasetçilerin tanıklara müdahale ettiğine dair beyan veren savcıya Demirtaş, "Kerem Gökalp ‘Birileri bana sosyal medyadan bana itirafçı diyor. Ben itirafçı değilim’ dedi. Gücenmiş kendisine itirafçı denmesine. ‘Ahmet Altun bana bunu yazdırdı’ dedi Kerem Gökalp. Pazarlık budur. İsmimi bile söyleyemedi. Partinin Eş Genel Başkanına talimat getirdi’ dedi. O kadar utanıyordu ki ismimi bile söyleyemiyordu. Pazarlık karşısında serbest bırakılan bir tanık var karşımızda. AİHM Fikret Karahan kararı var. Etkin pişmanlıktan faydalananlara dair AİHM ‘Tanık beyanına güven duyulamaz’ diyor. Menfaat olduğu çok açık ve AİHM menfaat karşılığında yapılan tanıklığa güvenilemeyeğini söylüyor. Tanık ifadesinin hemen ardından tahliye ediliyor hem de ‘ceza verilmesine yer olmadığına’ dönük bir karar veriliyor. Partim barış politikaları yürütüyordu. Arkadaşlarımız şunu bilsin, parti toplantıları sonrasında ortaya çıkan ortak görüşle yaptığım açıklamaları okuyacağım" dedi.

Duruşmaya bir saat ara verildi.

Öne Çıkanlar