Depremi bile düşük gösterme

İşsizlik, enflasyon, büyüme açıklamalarını tartışırdık. Covid vaka sayısını da yanlış açıkladıklarını öğrendik. Geldik depreme… Depremi bile düşük gösteriyorlar. Aklımıza mukayyet olalım....

Nasıl bir zamana düştük? Hakikaten… Nasıl bir zamana düştü ömrümüz böyle?

Anlaşılıyor ki… Deprem rakamlarını dahi, düşük gösterme çabası var.

Prof. Dr. Ahmet Ercan söylüyor. Başka hocalar da söyledi. En son Haber Türk’te Prof. Celal Şengör, uyararak AFAD’ın 6.6 rakamını kaldırttı ekrandan.

Elazığ depreminden bir sahne canlanıyor kafamda.

Basın toplantısı… Mikrofon açık unutulmuş, valiydi sanırım, bakana bilgi veriyor:

"Kamuoyunda algı çok iyi…"

Hep algı… Hep algı… Nedir bu algı?

Eskiden masum bir sözcük, masum bir kavramdı bu. Dış dünyadaki olayların aklımıza yansıması, bilinç evrenimizde anlamlandırılmasıydı. Şimdi gerçeklikle aramıza giren AKP tiyatrosu oldu. Hep algı… Gerçekliğin çarpıtılması bir yönetim üslubuna dönüştü.

 

***

Pandemi başladığında,

Mart ayından bu yana, 7 – 8 aydır, hekimler uyarıyordu;

"Hasta, vefat sayıları yanlış, düşük gösteriliyor, doğrusunu açıklayın, vatandaş gerçek tabloyu görsün…"

Ne saldırılar!..

Ne soruşturmalar!

Ne hücumlar!

Sonra itiraf geliyor Sağlık Bakanı’ndan:

"Vaka sayılarını açıklamıyoruz. Söylediğimiz hasta sayıları…"

Vaka sayısı, hasta sayısının 5 – 10 katıymış...

Bildiğim, hiçbir ülkenin rakamları tartışılmıyor. Bir tek Çin’in başlangıçta verdiği rakamlar şüpheli bulunmuştu. O tartışma da tavsadı. İspatlanmadı…

Bir tek Türkiye vaka sayısını açıklamıyor.

Bir tek Türkiye’nin rakamları tartışılıyor.

Bazı ülkeler Türkiye’nin sayılarını, testlerini kabul etmiyor. Bunlar sahte test yapar, sahte rapor yazar kanaati oluştu…

Olay geldi geldi… Depreme dayandı. Depremin şiddetini de küçük açıklıyorlar. Eskiden farklı açıklamalar gelirdi. Sonra düzeltilirdi filan… Şimdi öyle olmuyor.

FOX TV'de açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Ahmet Ercan anlatıyor: "Sizler ister istemez Ankara'nın resmi rakamlarına uyarak her depremi daha küçük gösteriyorsunuz. Aslında her deprem sizin söylediğinizden biraz daha büyük. Malatya depremi için de böyleydi, Elazığ depremi için de... Bu deprem de böyle... 6.6 ile 7.0 arasında o kadar büyük fark var ki... Birisi yaklaşık iki atom bombası gücünde, birisi yaklaşık 40 atom bombası gücünde, o kadar fark eder."

Türkiye’de deprem konusundaki en yetkili kurum Kandilli Rasathanesi’nin verdiği bilgi değil (6.9), İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD’ın (6.6) rakamı veriliyor açıklamalarda.

İnanılır gibi değil!

Ekonomide bunu öteden beri izliyoruz.

Evinde iş bekleyen 5 milyon insan hesaba dahil edilmiyor. Böylece yüzde 29 civarında olan işsizlik oranı yüzde 13.4 görünüyor.

Ama derler ya, gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Enflasyonda mesela…

Ne oldu?

Eylülde TÜİK enflasyon açıklıyor: 0.97

Öyle mi peki?

TÜİK’in sepetini, ağırlık oranlarını kullanarak iki alternatif ölçüm girişimi eylülde başladı.

ENAG, eylül enflasyonunu 3.63 olarak hesapladı.

Enflasyon Metre 3.43 olarak hesapladı! TÜİK’in rakamının dört katı!

Ekim ayı geldi… Enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK’e göre 2.13, ENAG’a göre 2.56, Enflasyon Metre’ye göre 2.21.

TÜİK’in ekim ayında alternatif açıklamalardan hala düşük bir oran açıklamasına karşın, yine de eylüle göre daha yakın rakamlar açıklamasının nedeni ne olabilir? Bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var. Bundan sonra TÜİK’in enflasyon rakamları konusunda daha güvenli değerlendirmeler yapılabilecek.

Bazı iktisatçılar, "enflasyon tsunamisi geliyor" diyor.

Çünkü yüzde 40 - 50 kur artışı, kaçınılmaz olarak üretim maliyetlerini artıracak.

Türkiye ithalatla üretiyor.

Bu elbette fiyatlarda yüzde 40 - 50 artış olacağı anlamına gelmiyor. Üründen ürüne ithal girdi oranına göre değişir bu. Tüketim mallarını çıkarırsak, doğrudan üretim maliyetlerine etki edecek 200 milyar dolar civarında ithalat var.

Bakalım, önümüzdeki aylar enflasyon rakamları nasıl gelecek?

Dış ticaret rakamlarında devamlı bir algı performansı izliyoruz. Yine o algı yönetimi…

Dış ticaret açığı düşme eğilimindeydi aslında. 2017’de 74 milyar dolardı, 2018’de 54 milyar dolara, 2019’da 39 milyar dolara düşmüştü.

Peki bu yıl kaç milyar dolar olacak?

Ekim itibariyle 40,5 milyar dolar.

Önümüzdeki iki ay da ekim seviyelerinde açık verilirse 45 – 46 milyar dolar açıkla kapatılacak.

Düşme eğiliminde olan dış ticaret açığı, yüksek kura rağmen -hani ‘rekabetçi kur’ deniliyor ya- yükselme eğilimine girmiş.

Ama açıklamalardan aklımızda kalan ne?

Efendim "aylık bazda en yüksek, en rekor ihracat gerçekleşti."

Evet. Doğru. Ama Türkiye’nin büyük gerçekliği bir aylık veri midir?

Dış ticaretteki yapısal sorun neydi?

Sürekli açık vermek değil miydi o?

Şimdi dış ticaret açığının büyüme eğilimine dönmesi, bir aylık yüksek ihracattan daha mı önemsiz bir gerçeklik oluyor?

Aynı şeyi Merkez Bankası da yapıyor?

Faiz artırmadım diyor, artırıyor.

Bilanço açıklıyor, acaba net rezervleri ne durumda diye iktisatçılar kazıya başlıyor. Uzun zamandır tartışma konusu. Mahfi Eğilmez yazmıştı bu tartışmaları:

"Merkez Bankası uzun zamandır bilinen yöntemlerin dışında farklı araçlara dayalı farklı yaklaşımlar sergiliyor. Uluslararası net rezervler konusundaki bu yaklaşımı da giderek yaygınlaşan bilinen ve genel kabul görmüş yöntemlerin (Ortodoks yöntemler) dışındaki eğilimlerin bir örneği olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu tür yaklaşımlar kurallara aykırı olmasa bile durumu geçici olarak olduğundan iyi göstermeye yarayan ama aslında soruna kesin çözüm getirmeyen hatta sorunun çözümünü zorlaştıran bir çeşit zaman kazanmaya dönük yaklaşımlar olarak adlandırılabilir. Benzer yaklaşımları Merkez Bankası rezerv opsiyon mekanizması uygulamasında da geç likidite penceresi faizini politika faizi olarak kullanmak sırasında da sergilemişti. Bu tür yaklaşımlar bağımsızlığın tam olarak kullanılamamasından kaynaklanan yaklaşımlar gibi görünüyor. Oysa Merkez Bankası sıradan bir kurum ya da şirket değil. Uluslararası camia tarafından izlendiği için tam anlamıyla şeffaf olması gereken, genel kabullere uygun davranması gereken, kararları ve yaklaşımları konusunda hiçbir tartışma olmaması gereken bir kurum."

Çok fazla örneği var bu eğme, bükme, çarpıtma girişimlerinin. Hepsinin tek bir odağı var: AKP’yi "en başarılı" göstermek.

Ekonomik kurtuluş savaşı veriyorlarmış!

Yedi düvelle savaşıyorlarmış!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi