dergi mi çıkartsak ya

izninizle kişisel bir şey söyleyeceğim. ben de “dergi çıkartalım mı?” cümlesini duyunca heyecanlananlardanım

vapurda, yer bulursanız metrobüste, minibüste, kahvede oturup derginizi açtınız. bir ara başınızı kaldırdığınızda, yanınızda oturan kişinin de sizinle aynı dergiyi okuduğunu gördünüz. söz konusu moda dergisi bile olsa aranızda bir bağ oluşmaz mı?

dergi, içeriğinin yanında bir de kimlik sunar okuruna. çünkü, ama bir fikir ama bir ilgi alanı; illa ortak bir nokta etrafında bir araya gelir ki bugün birçok internet sitesi de dergi mantığıyla yayın yapıyor.

izninizle kişisel bir şey söyleyeceğim. ben de "dergi çıkartalım mı?" cümlesini duyunca heyecanlananlardanım. dünyayla derdi, karnında sözü olan insan hayatı boyunca en azından bir kere dergi çıkartmayı aklından geçiriyor. ardında nice dergi enkazı bırakıp yılmayan da çok. dergi çıkarmak yazmaktan farklı; yazmak basbayağı bireysel bir iş. ama en anaakım dergide bile kolektif anlar, ortak yürütülen bir çalışma, birlikte verilen kararlar olur.

işin sırrı da orada. ister edebiyat, ister binicilik, ister haber dergisi, her ne olursa olsun; eskilerin kullandığı deyimle mecmuayı bir yazılar yığınından ayıran şey tasarım ve editoryal çalışma. iyi bir derginin kapağını, bir sayfasını, adı gizlense bile tanırsınız. sadece görsel kimlik ya da imla gibi noktalarda değil aynı zamanda belli bir fikri tayfta, bir çerçevede, belli ilkelerde de ortaklaşılması gerekir. herhangi bir dergiye yazan insanın bunu kabul etmiş olduğu varsayılır. özgürlükçü olduğunu iddia eden bir mecrada yazıp, eşcinsel düşmanlığı yapamazsınız; böyle bir yazınıza müdahale edilmesini sansür sayamazsınız. eşitlikçi bir mecrada yoksulları, yoksulluklarından kaynaklanan özellikleriyle ilgili aşağılayamazsınız.( zaten akıl ve vicdan sahibi yazarın bunlardan kaçınmak için yayın ilkelerine de ihtiyacı olmaz.) ama daha önemlisi şu, bir derginin ilkeleri ve hedefi çerçevesinde kapsayıcı olması beklenir. sosyalist olduğunu iddia eden bir derginin grevlere yer vermemesi ya da bir müzik dergisinin belli bir türü görmezden gelmesi eksikliktir ve eleştiri konusu olabilir. çünkü bırakın dergi çıkartmayı, duvara yazılan söz bile bir taahhüttür!

yani hangi konuda olursa olsun, bir dergi öncelikle, mesleki olanların da ötesinde bir ilkeler manzumesi ve hedef demek; haber akışının çok hızlandığı zamanımızda, bir haber dergisinden sadece başkalarının yüz vermediği haberleri ele almasını değil, diğer mecralarda aktarılan haberlerin yorumlanmasını da bekleriz ki bu da belli bir bakış ve ilke gerektiriyor. siyasi bir dergininse, ideolojik angajmanının olması ama örgütsel angajmanının olmaması onu daha güvenilir kılıyor, itibarını pekiştiriyor, okur kitlesini genişletiyor.

ama bir edebiyat dergisinin, daha geniş anlamda bir kültür dergisinin de ilkeleri, çerçevesi olur. dergi ve yazar karşılıklı birbirini temsil etmez, yazarın görüşleri kendisini bağlar tabii ama dergi yazarına kefil olabilmeli. çünkü dergi, biraz da kolektif sorumluluk demek.

bir dergiyi çıkartanlar aynı masada sohbet eden insanlarla kıyaslanabilir, bir kulüpte aynı müziği duyarak dans edenlerle değil. okur için de dergi, yeni insanlarla tanışabilmek için bir şeyler tüketmesi gereken bir kahve olmamalı.

para kazanmak için çabalamayı küçümsemek aklımdan geçmez, bugün milyonlarca emekçi para kazanabilmek için canını dişine takıyor. kimileri, zekâsına, yeteneğine güvenip daha az çalışarak, daha kolay ve hızlı para kazanmayı deniyor; kimseyi sömürmedikleri ve kimseye zarar vermedikleri sürece bunda da itiraz edecek bir şey görmem. dergicilik para kazanmaya zaten uygun bir iş değil, türkiye’de medya tekellerinin çıkarttığı dergiler bile genellikle ya reklamla döner ya da kâr etmese bile prestij için çıkartılır.

dergi, para kazanmak için değil ama ideolojik hegemonya için çok kullanışlı bir araç. özellikle müşkülpesent olmayan okurun güvenini bir kez kazandığınızda ona birçok şeyi benimsetebilirsiniz. yine aynı okura, gözünün aşina olduğu, belli bir fikir dünyasını hatırlatan bir görsel kimlik sunduğunuzda o kimliğin önceki sahipleriyle aynı hatta olduğunuz yanılsamasını yaratabilirsiniz. buna epeydir şahit oluyoruz. ama dergi gibi, kimliği kalıcı ama içeriği uçucu olan bir şeyi büyük bir kâr aracına dönüştürebilmek için başka şeyler gerekiyor. bağımsız, alternatif bir mizah dergilerinin medya tekellerine, birinin oradan bir kafe zincirine dönüştüğüne şahit olduk.

diğer yandan dergi çok da demokratik bir iş, sebat, yaratıcılık, çalışkanlık, merak, bilgi gibi parayla ilintisi olmayan hasletlerin ve tabii emeğin çok büyük fark yaratabildiği bir mecra. tiyatro için iki kalas bir heves işidir, derler. ihtimal ki doğrudur. dergicilik de bir çay demleyip sohbet etmekle başlar, sabırla, titizlikle ve çalışkanlıkla ilerler. o yüzden, "piyasa"dakilerle derdi olanların eleştirilerini derleyip toplamak yerine kolları sıvaması daha gerçekçi olmaz mı?,

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi