Distopya Türkiye’sinde bir 12 ay daha…

Cumhurbaşkanı açıklamalarının bir tanesinde de hepimizin aynı gemide olduğunu iddia ederken, nasıl AKP iktidarının yarattığı nimetlerden faydalandıysak, külfeti de bölüşeceğimizi söyledi.

Arkada bıraktığımız hafta ekonomi yönetiminden gelen açıklamalar Yeni Ekonomi Modeli ile içinden geçtiğimiz son dönemin temsili olma niteliğindeydi.

İlk elden Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kur ve faiz prangalarından Türkiye olarak kurtulduğumuz müjdelenirken, enflasyon prangasını da koparmamıza az kaldığını öğrendik. Cumhurbaşkanı açıklamalarının bir tanesinde de hepimizin aynı gemide olduğunu iddia ederken, nasıl AKP iktidarının yarattığı nimetlerden faydalandıysak, külfeti de beraber bölüşeceğimizi söyledi. Nimet kısmını geçelim, külfet kısmına neden ve nasıl geldiğimize ise değinmedi.

Perşembe öğle saatlerinde TCMB’nin açıkladığı faiz kararı metninde bir zamanların bu çok değerli kurumunun liralaşma fantezisi içinde hükümete seçim kazandırma gayretinde nasıl el yükselttiğini izleme şansı elde ettik. Faiz prangasından kurtulduğumuzdan olsa gerek, merkez bankasının faiz kararı toplantısı sonrası açıklaması pek etki yaratmadı. TL/dolar ölüm sessizliğinde 13,5 civarındaki seyrini devam ettirdi.

HMB Nebati’nin Londra ziyareti sonrasına denk gelen açıklamaları içinde ve tabi neden sonra BDDK sayfasından KKM’ye katılımdaki başarıları izliyoruz. TL baskı altında tutuldukça ve hemen her gün yeter ki KKM’ye talep olması için yeni düzenlemeler açıklandıkça, vergi avantajının sürüklemesiyle şirketlerin KKM’ye koşuşunu 13 milyar dolara ulaştı. Bir 13 milyar dolar tutarında TL mevduatın da KKM çatısı altına girdiğini rakamlardan gördük.

Liralaşma çabaları içinde toplam mevduatın %65’ten fazlasının dolara endekslenmiş oluşu KKM rakamlarının diğer yüzü. Ama nasıl olsa Sayın Nebati’nin Londra’da yatırımcılara TL’nin mevcut seviyelerde kalacağına dair sözü var iç rahatlatan. Dolara endekslenen bunca mevduatın kur riskinin Hazine’ye bu sayede yük oluşturmayacağı sözü güven verici. TL "istikrarlı" tutulsa da mevduat sahibinin enflasyona karşı şubatta %35 civarında gerçek kaybı olacağı devletimizin sorunu değil, onu da para sahibi vatandaş düşünecek. Enflasyon prangası da nasıl olsa en geç 12 aya atılacak…

Erdoğan ve has adamları açısından dövizle yapılan savaş böylece başarıyla kotarıldı. Bu kadar büyük negatif reel faiz verince, hiçbir yerden reel getiri bulamayan, birikimi de eriyen vatandaş elektrik-doğalgaz faturalarını ödemekten geriye eline kalan TL’si varsa tüketime yönelecek. Ekonomi hem ihracat kanalından hem de iç talep sayesinde büyüyecek. Kazan-Kazan bir durum olacak. AKP de böylece seçimi kazanacak.

Türkiye ekonomisinin dış güçlerle mücadelesi açısından Bakan Nebati dönemi tarihe geçmeye aday. Selefi Lütfi Elvan’ın kabul etmediği ne varsa yaparak koltuğunu iyice sağlamlaştırmış durumda. Hatta başarısından kaynaklanan gücü öyle perçinlenmiş ki, Erdoğan’ın bir dediğini ikiletmeyerek merkez bankacılığının nasıl olmaması gerektiğinin kitabını yazdıracak kadar para politikasını kötü yöneten Kavcıoğlu dahi, haberlere göre Nebati’nin hedefinde. Yakın zamanda görevinden affını isteyeceği sıkça yazılıp çizilmekte. Kısaca, seçimlere kadar kalan sürede hepimizin hayat kalitesi Sayın Nebati’nin ışıldayan enerjisine emanet.

O zaman düşünmemiz gereken, seçimi kazanarak riskleri ötelemeye odaklanmaktan başka kaygı taşımayan; yaşanan fakirleşmeyi çözmeye değil kullanışlı hale döndürerek oy toplamaya çalışan ekonomi yönetimi bıçak sırtındaki bu "başarıyı" ne kadar sürdürebilir?

Yeni seçim kanununun Meclis’e mart ayında gelecek olması, Cumhurbaşkanı’nın 3. dönem seçilme tartışmalarının geç bir erken seçimle kanunen bypas edilebileceği gerçeği ve son günlerde sıkça duyduğumuz 2022’deki şok enflasyon dalgasının ardından TL’de istikrarla 2023’te TÜFE enflasyonun tek haneye ineceği açıklamaları tek şeye işaret ediyor: TL’de bir yol kazası daha olmazsa, AKP’nin seçimleri Nisan-Mayıs 2023’te yapmakta kendine avantaj görmesi nedeniyle seçim için en az 12 ay daha bir zaman olduğu. Bu arada faiz indirimleri bahar aylarında yeniden devreye girerken ucuz kamu kredileri ve TCMB’nin de yatırımları finanse edecek şekilde kredi vermesiyle ekonomi gün yüzü görecek, enflasyon düşecek, büyüme şahlanacak ve Türkiye yeni hedefi G10 içinde haklı yerini alacak.

Bu güzel ütopyanın ne kadar süreceğini kavramak için o zaman tersten bakmak gerekli.

Gerçekten faiz ve kur prangasından kurtulduk mu? Enflasyon prangasından da kurtulmamız 12 ay meselesi mi? Türkiye ekonomisi 2021’de yaklaşık %11 büyümenin ardından bu sene de en az %5 büyümeyle işsizlikteki katılık sınırını aşarak pandemi öncesinden de iyi bir yere, örneğin tek haneli işsizlik seviyesine ilerleyecek mi?

Önce kur prangası.

TL'deki muazzam istikrarsızlığı 2021 Eylül-Aralık aylarında enflasyon yükseleceği bilinirken faiz indirimlerine borçlu olduğumuz gerçeğiyle düşünmeye başlayalım. 20 Aralık sonrası TL/doları 13,5’a yapıştıran müthiş istikrarın kaynağının da kamu destekli müdahalelerle KKM sayesinde TL’den dövize kayışın durması ile geldiğini, kurumlara getirilen vergi avantajları ile döviz mevduatlarında anlamlı çözülme elde edildiğini ve TL’de olası bir ani-sert değer kaybında tüm yükün oluşabilecek değer kaybının boyutuna bağlı olarak hesaplanamaz ölçekte Hazine’ye aktarıldığı ile devam edelim. Kur prangasından kurtuluşumuzun kısa hikayesi bu.

ABD tarafından gelen verilere göre halen yükselen enflasyona Fed’in marttan itibaren önden yüklemeli faiz artışları ile müdahale edeceği, bilançosunu küçültmeye haziran gibi başlayacağı, Rusya’nın Donbas’la sınırlı da olsa Ukrayna’ya askeri giriş yapmasının neredeyse an meselesi olduğunu hatırlattıktan sonra TL’de istikrarın ne derece pamuk ipliğine bağlı olduğunu da eklemek lazım tabi. Bir de tabi önümüzdeki 12 ayda Türkiye ekonomisinin ödeyeceği 171 milyar dolar dış borç olduğu gerçeğini.

Ama olsun, kur prangası atıldı. TL değer kaybetse bile bu artık Hazine’nin sorunu. Hazine’nin gelirleri ise ne ilginç ki bizlerin vergileri kaynaklı. Bu iş tutmaya devam ederse, seçimlerden sonra düşünecek artık yeni hükümet bu sorunu.

Faiz prangasına gelince.

Politika faizini enflasyonun altına indirip TL’ye kaybettirilen değer, kriz olarak aralıkta yaşandı bitti. Artık faiz indirimleri devam etse de TL sahibi ha %25 kaybetmiş, ha %35, ha %45 fark etmiyor. Gerçi tahvil faizleri düşmedi, arttı. Türkiye bu hafta dış borçlanmada %7,5 dolar bazında faiz ödeyerek yeni bir rekor imza attı ki TL karşılığı kabaca %33 civarında. Olsun, politika faizine bakarak TL’de seviye belirleme takıntısından kurtulduk. Artık artır diyen de yok, nasıl olsa enflasyon kontrolden çıktı. %14 politika faizini enflasyonun üzerine %60’a da çekecek değiliz ya… Düşürmek tek yön. Alıştık.

Faiz indirmenin seçmende karşılığı var, hayatta ise yükselen tüm diğer faizler eşliğinde yok. O da olsun. Bu arada mevduat sahibi mart ve nisan aylarında ilk KKM vade sonunda bir anda %50 üzeri enflasyonla karşılaşınca dönüp politika faizinin kaç olduğuna bakmaz mı? Bakar. O zaman TL’yi biraz salarız olur biter. %14+3 puanın üzerinde birkaç puan getirecek kadar TL/doları 13,5 yerine 14,5 yaparız. Hem TL kontrol ediliyor suçlamalarından kurtuluruz, hem de TL sahibi şöyle %20 civarı getiri elde eder. %20 getiri yine enflasyonun yarısından az, gerçek kişiler dönüp döviz alırlarsa? Alsınlar. Nasıl olsa asıl dövizden TL’ye geçenler Hazine’ye 200-300 milyar gelir kaybı yaratarak vergi indirimi yaptığımız şirketler. Onların da KKM’de minimum vadesi 6 ay. 6 aya kim öle kim kala. Hem Ukrayna krizi savaşa dönmezse bu sene turist bol. En az 40 milyar dolar cepte.

Ya enflasyon prangası?

Bakın ona daha zaman var. Hiçbir finans veya ekonomi kitabında bulamayacağınız araçlarla ekonomide devrim yarattık. Evet enflasyon %50’ye dayandı, daha da yolu var. Ancak TL sabit kalırsa, maliyet taraflı baskılar enflasyonu parlayıp söndürecek. Bu da nerden baksak bir 12 ay sürecek. Dayanıverin. %95’e dayanan üretici fiyatlarının geçişi de bu süre içinde tamamlanacak. Zaten mallarda tamamlandı, hizmetlerde devam ederse de dışarda yemek yemezsiniz olur biter. Fiyatlar düşmeyecek ama sene sonunda %25 civarında artış daha olacak sadece. Enerji şoku falan bir daha gelmesin dua edin bu arada. Elektrik fiyatını geri alırsak güzide şirketlerimiz batar, biz nasıl olsa Hazine’den yani sizin cebinizden sizin giderlerinizi yükleniyoruz. Daha da yükleneceğiz.

Bu bir gerçek Distopya. Ve içinde yaşıyoruz.

"Başarının" sürmesi halinde 2023 ortalarına kadar bu şekilde yönetilmeye devam edeceğiz. Enflasyonun TL’deki baskılamaya, TL’deki baskılama becerisinin kur riskinin kamuya aktarılmasına, kamuda istikrarın TL’de istikrarı yaratan KKM kaynaklı faiz riskinin gerçekleşmemesine bağlı bir kısır döngü içinde aslında bir metre dahi yol alamıyoruz.

"Başarının" devam etmemesi halindeyse, elsiz ayaksız vuracağı belli olan çok büyük bir ekonomik krizin içine düşeceğiz. Her şey AKP’nin bir dönem daha hem Meclis’i hem Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması için. Türkiye’nin geri kalanının ise bir önemi yok. Bütün hedef bu adı konulan risklerin bugün değil seçimden sonraya ötelenmesi.

Hem belki kim bilir muhalefet kazanır da Millet İttifakı’nın elinde bu saatli bomba patlarsa, bakın yapamadılar deriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Güldem Atabay Arşivi