DTK Sağlık Meclisi: Üçüncü Yolu halka ulaştırmanın tam vaktidir

DTK Sağlık Meclisi: Üçüncü Yolu halka ulaştırmanın tam vaktidir
Dayatılan yaşam koşulları karşısında halkların direnme dışında bir seçeneği olmadığını belirten DTK Sağlık Meclisi, 'Üçüncü Yolu halka ulaştırma ve örgütlenmenin tam vaktidir' dedi.

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Sağlık Meclisi, gündeme ilişkin yaptığı açıklamada, birçok konuya ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

DTK Sağlık Meclisi’nin yaptığı açıklamada şunlar belirtildi: "Kapitalist sistemin çoklu yapısal krizleri ile birlikte her geçen gün daha da pervasızlaşan paylaşım savaşlarının ağır toplumsal sonuçlarını yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun erkek aklıyla örgütlenen paylaşım savaşlarından en çok etkilenen ve yoksullaşan kesimlerin başında kadınların geldiğini hepimiz biliyoruz. İşte AKP iktidarının da nemalanmaya çalıştığı bu kirli savaş ve rant politikaları başta kadınlar olmak üzere halklara yoksulluk, açlık, işsizlik ve sefalet olarak geri dönüyor.
 
RANT VE KAR ODAKLI İKTİDARLAR
 
Siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaki, kısacası her açıdan çürüyen, kokuşan kapitalist modernite çok yönlü krizinin bedelini bir kez daha insanlığa, doğaya ve kadına ödetmek istemektedir. Küresel ölçekte ölümü çoğaltan bu eşitsizlik politikaları büyük çoğunluğun yoksullaşmasına ve yoksunluğuna yol açmaktadır. Kapitalist modernitenin her anlamda eşitsizlik üreten mevcut yapısı covid ile birlikte derin bir yoksullaşmaya yol açmaktadır. Küresel ölçekte işsizlik ve gelir dağılımında adaletsizlik sorunu derinleşmektedir. Rant ve kar odaklı iktidarlar halkların sağlık ve yaşam hakkını tehdit etmekte veya alınmayan tedbirler ile milyonlarca kişinin ölüm riski altında yaşamasına yol açmaktadır.
 
TECRİT REJİMİ 
 
Kapitalist güçlerin boyunduruğu altında şirketleşen bu iktidar odaklarının toplumu yaşamdan koparan söz politikalarını teşhir eden Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası düzlemde örgütlenen 15 Şubat komplosunun üzerinden 24 yıl geçti. Sayın Abdullah Öcalan şahsında ağırlaştırılarak uygulanan ve bir insanlık suçu olan tecrit politikası İmralı’dan başlayarak başta kadınlar olmak üzere tüm topluma uygulanan özel bir işkence rejimine dönüşmüş durumdadır.
 
KAYYIM POLİTİKASI VE TECRİT
 
Kürt halkının iradesine darbe ile başlayan kayyım politikaları bugün nasıl ki özel sektör üzerinden sermaye birikimine, kamu kurumları üzerinden idari örgütlenmeye, üniversitelere kadar yaygınlaşıp tek adam rejiminin kurumsallaştırılmasına neden olduysa, işte İmralı işkence sitemi de bugün aynı hukuksuzlukla kadınlara, tüm topluma dayatılmak istenmektedir. Kayyım politikaları nasıl ki sadece Kürt halkının iradesine yapılan darbenin bir tezahürü olmayıp bir yönetim şekline dönüştüyse, işte İmralı’da uygulanan tecrit politikası da rejimin toplumu kuşatma, izole etmeyi içeren yönetim anlayışına dönüşmüştür. Sayın Abdullah Öcalan, İmralı’da geliştirdiği kadın, ekolojik, demokratik, özgürlükçü paradigmayla uluslararası komployu boşa çıkarmış bu paradigmayla tüm Ortadoğu ve dünya halklarının özgürlük umudu haline gelmiştir. İşte Sayın Abdullah Öcalan şahsında tecrit edilmek istenen en temel husus da emperyalist güçlerin Ortadoğu’da geliştirdiği savaş siyasetine karşı farklılıkların bir arada barış içinde yaşadığı barış siyasetidir. 
 
PAYLAŞIM SAVAŞLARI
 
İşte son olarak yaşanan Ukrayna-Rusya savaşının geldiği boyut kapitalist modernitenin paylaşım savaşlarının başta kadınlar olmak üzere savaş siyasetinin halklar nezdindeki yıkıcı etkisini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kapitalist modernite çıkar ve paylaşım savaşları Rusya-Ukrayna üzerinden bir kez daha sahneye konularak yürütülüyor. Bu savaşın iki ülke arasında geçen bir savaştan ziyade esasında NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesi olduğu bilinen bir gerçekliktir. Ne NATO'nun ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı sorunların çözümünde asla çözüm olabilir. Dünyanın ihtiyacı olan şey bir başka topyekûn savaş değil mevcut çatışmaların halkların lehine sonuçlandırılmasıdır. Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında bir şey getirmeyecektir. Rusya'nın bugün Ukrayna’da yaptığını dün Afrin'de yapan AKP hükümetinin içerideki ve dışarıdaki savaş politikalarını ve müdahil olduğu tüm vekalet savaşlarını nasıl bugüne kadar reddettiysek, dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da reddetmeliyiz.
 
ÖCALAN’IN PARADİGMASI
 
Her savaşta acıkan şudur ki; kapitalist modernitenin halkları ulus devletler üzerinden 2 kutuptan birine mecbur bırakan paylaşım savaşları insanlığa yoksulluk, acı ve soykırım dışında hiçbir şey getirmeyecektir. Suriye gerçekliğinde açığa çıktığı gibi kapitalist modernitenin 2 kutbu da halklara soykırım dayatmış ancak Sayın Abdullah Öcalan’ın paradigmasiyla kendini örgütleyen Rojava ve Kuzey Doğu Suriye halkları yeni bir alternatif yaşam gerçekliğini ortaya koymuştur. Kendini ezeli ve ebedi bir sistem olarak halklara dayatan kapitalist moderniteye karşı başta Ortadoğu olmak üzere tüm halklar için alternatif özgür yaşamın var olduğunu ve halkların kapitalist moderniteye mecbur olmadığını en net şekilde açığa çıkarmıştır. 
 
HASTA TUTUKLULAR 
 
Sistemin barıştan, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, kadın mücadelesinin büyütülmesinden yana tavır alanlara karşı ulus devlet aracılığıyla devreye koyduğu küresel düzeyde uygulanan işkence yöntemlerinden biri de cezaevi uygulamalarıdır. Bu kapsamda Türkiye zindanlarında var olan işkence ve hak ihlalleri her geçen gün artarak devam etmektedir. Binlerce siyasi tutsak yüzlerce hasta tutsak iktidarın güdümünde olan sözde hukuk ve sağlık kurumlarının eliyle adeta ölüme sürüklenmek istenmektedir. Mahpusların yaşam hakkının ihlaline sebep olan bu kurumlardan biri de ATK’dir. İktidarın güdümünde hareket eden ATK’nin cezaevinde kalabilir raporu vermesine rağmen yaşamını yitiren onlarca hasta mahpus bulunmaktadır. Aysel Tuğluk’un ağır hastalığından dolayı Kocaeli Adli Tıp Kurumu ‘cezaevinde kalamaz’ raporu vermesine rağmen İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun bu kararın aksi yönünde rapor vermesi ATK’nin iktidar bloğunun güdümünde hareket ettiğinin en net göstergesi olmuştur. Birçok zindanda siyasi tutsaklar buna karşı direnmekte ve açlık grevlerine başlamaktadır. Sağlık hizmetine erişimin engellendiği, tecrit koşullarının arttırıldığı, hasta mahpusların sağlık ve yaşam hakkının ihlal edildiği bir süreçte Aysel Tuğluk ve tüm hasta mahpuslara uygulanan politikalarda bundan bağımsız değildir.
 
KADIN KATLİAMLARI 
 
Öte yandan sistematik olarak artan kadın katliamları kadın kırımına dönüşmüş vaziyettedir. İktidar bloğu, kadınların haklarına ve kazanımlarına dönük tüm bu kadın düşmanı politikalarda devletin tüm mekanizmaları harekete geçirilmiş kendisine hizmet eden vakıf, tarikat ve cemaatler de devreye sokularak kadın düşmanı toplumsal bir cephe örülmüştür. Sanatçısından, yazarına, siyasetçisinden, gazetecisinde kadar her kesimden başta kadınlar faşist iktidar bloğunun hedefi olmuştur. 
 
KAZANIMLAR HEDEFTE 
 
AKP-MHP faşist bloğu kadın düşmanı söz politikaları ile kadın kırımını önlemediği gibi en üst düzeyde kurduğu cinsiyetçi dil ve söylem aslında ne kadar ideolojik yaklaştığının da bir göstergesidir. İstanbul Sözleşmesi'nin feshinin hemen arkasından kadın kazanımlarını hedefe koyması bir tesadüf değildir. 6284 sayılı yasanın hedefe konulması, 6’ncı yargı paketi ile çocuk istismarcılarına af getirilmesi, yoksulluk nafakasının süreyle sınırlandırılması, boşanmalarda aile arabuluculuğu sisteminin getirilmesi ile kadınlara aile dışında seçenek sunulmaması aslında iktidar bloğunun erkek egemen toplum inşa hedeflerini tüm boyutlarıyla gözler önüne sermektedir.
 
KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜ 
 
Öte yandan yaşadığı ekonomik, diplomatik, siyasal çöküşü durduramayan faşist blok çareyi Kürt sorunun çözümsüzlüğünde ve Kürt kadınını demokratik siyasetten tasfiye etmekte görmektedir. Semra Güzel’in meselesi; bir fotoğraf meselesi değil, Kürtleri, kadınları,  muhalifleri siyaset dışı bırakma politikasıdır.  
 
ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARI
 
Cezaevinde cinsel şiddete maruz kaldığını açıklayan Garibe Gezer'in şüpheli ölümü karşısında bir kez daha vücut bulan Kürt kadınına karşı özel savaş politikalarının aslında içerde ve dışarda nasıl yürütüldüğü ve biz kadınların mücadeleyi daha da yükseltmenin zorunluluğu da açığa çıkmaktadır.
 
İSYANIMIZI BİRLEŞTİRİP, BÜYÜTÜYORUZ 
 
Erkek egemenliğinin vücut bulmuş hali AKP-MHP faşist bloğuna karşı Kürt kadın hareketi ve diğer kadın örgütleriyle birlikte kadınların isyanı ve mücadelesi soluksuz devam etmektedir. Bu 8 Mart’ta da kadın kazanımlarına dönük saldırılara, kadın yoksulluğuna, savaşa, kadın emeğinin güvencesizleştirilmesine ve görülmemesine, şiddete ve tacize karşı isyanımızı birleştirip büyütüyor ve direnişi örgütlemek için alanlarda olmaya devam ediyoruz.
 
DİRENME DIŞINDA BİR ŞANS YOK
 
Pandemiyi fırsat bilen iktidar ve sermaye yaşamımızın her alanına değiyor ve sömürüyü daha da derinleştiriyor. Örgütsüzlüğü ve her türlü hak gasplarını da bu minvalde olağanlaştırıyor! Ancak dayatılan yaşam koşulları karşısında halkların, emekçilerin kadınların, gençlerin ve ezilenlerin direnme dışında bir seçeneğin kalmadığı da apaçık ortadadır. Bu bilinçle 3’üncü yolu bu perspektifle halka ulaştırmanın ve demokratik modernitenin alternatif bir yaşam için örgütlenmenin tam vaktidir.
 
ÜÇÜNCÜ YOL
 
Üçüncü yolda buluşma yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır diyoruz. Üçüncü Yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü Yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorunu vardır ve bu sorun diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla Üçüncü Yol'da demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek öncülük edecek olan da yine biz kadınlar olacağız. (MA)

 

Öne Çıkanlar