Dünyanın şahit olduğu zalim 'tekme'nin, Soma’dan Frankfurt’a tartışmalı yolculuğu

Dünyanın şahit olduğu zalim 'tekme'nin, Soma’dan Frankfurt’a tartışmalı yolculuğu
Soma’da madenciyi tekmeleyen Yusuf Yerkel Frankfurt’a atandı. Konuya dair her gün yeni bir haber gelirken Yerkel’in Almanya'ya gidip gitmediğine dair doğrulanmış bir bilgiye ulaşılamadı.

Ayla TÜRKSOY


+GERÇEK- Metaforlar sadece dili süsleme, etkili söz söyleme aracı değil. Yaşadığımız dünyayı kavramsallaştırmak için de zihnimiz sürekli metaforlara başvurur.

"Kavramsal Metafor Kuramı" ile ilk olarak 1980 yılında George Lakoff ve Mark Johnson’a ait "Metaforlar Hayat Anlam ve Dil" (Metaphors We Live By) kitabı ile tanışılmış oldu. Bu kurama göre, metaforun, insan zihninin evrensel ve doğal bir mekanizması olduğu belirtilir.

Bu mekanizmanın temel işlevlerinden biri, soyut kavram alanını, somut kavram alanıyla ifade ederek, onu anlaşılır kılmak. Örneğin, çok sık kullanılan "Hayat bir yolculuktur" metaforunda soyut bir kelime olan "hayat", somut bir kelime olan "yolculuğun" anlam alanına taşınarak; hayatın yolculuk gibi akışkan, geçip giden, riske açık, başı ve sonu olan bir zaman edimi olduğuyla ilgili, zihnimizde zengin bir haritalandırma yapılmış olur. Kullandığımız metaforlar hayata bakışımızı, ideolojilerin zihnimizde nasıl zihin haritalarıyla örüldüğünü de gösterir…

2014 yılında Soma’da meydana gelen ve 301 işçinin öldüğü maden faciasından sonra düzenlenen protestoda, yerde yatan Erdal Kocabıyık isimli madenciye tekme atan Yusuf Yerkel de aradan geçen altı yıldan sonra, attığı tekmeyi yol hatası olarak nitelendirmişti. "Hayat bir yolculuktur" metaforundan köken alan bir şekilde, attığı tekmenin, yol hatası (yol kazası da değil hatası) olduğunu söylüyordu: "Kimse yolda yürürken yaptığı yanlışlardan ibaret değildir. Yolda yürürken yaptığımız yanlışlar aslında doğrularımız için bir azıktır."

Gerçek bir özür olarak kabul edilmeyen, tepki çeken açıklamasında, "Gerçekten bu sosyal medyadaki linç etme hazzının geldiği seviyeyi anlayamıyorum," cümlesi ile sosyal lince uğradığını iddia ediyordu. Soma’da beklenen fakat gelmeyen adaletin travması, bu yol kazasını ya da Yerkel’in deyişiyle "yol hatasını" unutturmadı. Somalı madenciler kadar, olayın dünya basınında yer bulması ve gerçek bir adalet sağlanmaması nedeniyle tekmenin yara izi kendisini hep takip etti.

Geçtiğimiz günlerde Sözcü’den Ali Gülen’in, "Soma’da madenciyi tekmeleyen Yusuf Yerkel Frankfurt’a atandı: Euro ile maaş alacak" başlıklı haberi, çeşitli muhalif organlarda büyük puntolarla yer buldu. İktidar ve ilgili kurumlar sessiz kaldı. Atama ne yalanlandı ne doğrulandı. Bu haberden sonra Frankfurt’ta konsolosluk önünde yapılan protestolar, Alman medyasında çıkan haber akışları devam ederken, gazeteci Ali Gülen Sözcü’de konuyla ilgili "Tekmeci Yusuf Yerkel’e Almanya akredite vermedi!" başlıklı yeni bir haber daha yaptı.

Haberin içeriğinde akreditasyonun verilip verilmeyeceğinin belli olmadığı yazmasına rağmen, bu iddialı başlık, Almanya’nın, bir işçiye atılan tekmeyi cezalandırdığı yorumuyla özellikle sosyal medyada büyük bir "hak yerini buldu!" dalgası yarattı. CHP, atama kararını Kamu Denetçiliği Kurumu’na taşıdı.

Gazeteci Ayşenur Arslan Halk TV’deki programında Frankfurt’taki protestoları, Halk Dernekleri Federasyonu (HDF) Genel Başkanı Necip Şahin ile konuştu. Şahin konuşmasında "Bu gösteri Türkiye karşıtı bir gösteri değildir. Bu gösteri bir insanlık düşmanına bir işçi düşmanına karşı yapılmaktadır," diyerek, "insanlık ve işçi düşmanlığı"na verilen tepkiden bahsetti.

RASGELENER: ALMANYA ATAMANI İPTALİNİ ANKARA'DAN RİCA/TALEP EDEBİLİR

Saklanan ya da dezenformasyona uğrayan bilgiler başka soruları da ortaya çıkardı. Konuya dair neredeyse her gün yeni bir haber gelirken Yerkel’in Almanya'ya gidip gitmediğine dair doğrulanmış bir bilgiye ulaşılamadı, haberin etkisi sönümlenmeye başladı.

Konuya dair görüş aldığım emekli Hazine Genel Müdürü Mehmet Rasgelener, öncelikle haber akışlarındaki hatalara dikkat çekti. Haberlerde liyakatin sorgulanmaması, araba-maaş gibi detaylara takılmanın tehlikesi hakkında uyardı. Ataması böylesi tepki çeken bir kişinin verimli olmasının beklenemeyeceğini söyleyen Rasgelener, istenmeyen kişi ilan edilme (persona non grata) konusunda da bilgiler verdi:

"Büyükelçiler dışında atanılan ülkeden "agreman" istenmez. Yine, büyükelçiler dışında yurtdışı atamaları (güvenlik gerekçesi ile) Resmi Gazete’de yayınlanmaz. Gittiği ülke makamlarına Büyükelçiler aracılığı ile bilgi verilir. Bu atamanın kıdem, lisan ve meslek bilgisi açısından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ‘Yurtdışı Atama Yönetmeliği’ne uygun olması gerekir. Dış Ticaret Müşaviri/Ataşesi’nin dış ticaret mevzuatına hakim ve yeterli denetimde olması gerekir. Bu şekilde atanan görevlilere araç (Mercedes) verilmez.

Görev süreleri sonunda yurda gümrüksüz araç getirme ve eşya nakil hakları vardır. Kiraladıkları konut maaşlarının ¼’ünü aşarsa, aşan kısmın bir kısmını devlet karşılar. Kendisi ve ailesinin sağlık giderlerini bağlı olduğu kurum öder. Bu kişinin "persona non grata" ilan edilmesi için gittiği ülkede suç işlemesi gerekir.

Ancak Alman Hükümeti "gerilen ortam" gerekçesi ile bu atamanın iptalini Ankara'dan rica/ talep edebilir. Ataması böyle tepki ve protestolara neden olan bir diplomatın o ülkede verimli bir görev yapması pek mümkün değildir. Hatta "bilinen ve tepki duyulan" bir kişi olarak kendisi ile ilgili ek güvenlik tedbiri gerekebilir. Basında şahsın yeterliliği ya da liyakatinden ziyade kendisine sağlanacak imkânlar ile ilgili çoğu yanlış değerlendirmeler yapıldı. Bunların doğru olmadığı açıklandığında, atamanın yanlışlığı örtülebilir."

'ALMAN MEDYASI GENEL OLARAK ATAMA HABERİNİ GÖRMEDİ'

2017-2021 Forum Transregionale Studien, Berlin Araştırma Bursiyeri, şuan Viyana’da CEU, The Center for Eastern Mediterranean Studies'de misafir öğretim üyesi olan Yektan Türkyılmaz ile, atama haberinin Alman medyasında nasıl görüldüğü üzerine konuştuk.

"İlk başta şöyle söyleyebilirim: Görmediler! En genel anlamda, önde gelen büyük gazeteler görmedi. Kimlerin, hangi bağlamda gördüğünü de açıklamak gerekiyor burada. Genelde tepkilerin iki gruptan geldiğini görüyoruz. Birinci grup olan Alman Sol gazetelerde kısa haberler çıktı, mesela TAZ (Die Tageszeitung) gibi. İkinci grup ise yerel Alman basınından gelen tepkiler. Bunlar da Frankfurt etrafındaki Frankfurter Allgemeine, Frankfurter Rundschau gibi gazeteler.

Bu gazetelerde yer alan haberlerde genelde konsolosluk önünde yapılan protestolar aktarıldı. Atamaya sol örgütler ve Türk toplumu tarafından gösterilen tepkiler konu ediliyordu. Sadece Frankfurter Rundschau’da Yerkel’in atamasına dair yerel yetkililerin açıklamaları yer aldı. Genel olarak söylersem, büyük bir tepki hiç gelmedi. Gelen tepkiler sol ve yerel basından gelen tepkilerdi. Hatta şu da söylenebilir: Frankfurter Allgemeine, Frankfurter Rundschau; sol ve sol liberal gazeteler olup, iktidardaki SPD ile Yeşiller’e kısmen yakın gazeteler."

'TEPKİLER EMEK ÖRGÜTLERİNDEN GELDİ'

Akademisyen Yektan Türkyılmaz’la, başta konsolosluk önünde yapılan protesto gösterisi olmak üzere Almanya’daki tepkiler hakkında da konuştuk. Türkyılmaz şunları söyledi:

"Almanya'daki Türk toplumu dediğimiz zaman bu tepkileri de yine ikiye ayırmak gerekiyor. İlk başta Türkische Gemeinde yani Türk Toplumu adlı organizasyon. Bunlar atamayı büyük bir tepki ve protesto ile karşıladılar. Bu daha genel bir organizasyon. Siyaseten ‘şucu, bucu’ diyemeyeceğimiz, merkezci, liberal ve Türkiye toplumunun, Türkiye göçmenlerinin genelini temsil etmek iddiasında olan bir yapı. Atamaya tepkideki esas kaygı, Türkiye'nin ve Türkiye toplumunun itibarını zedeleyeceği yönünde bir tepki olması. Diğer tepki, tahmin edebileceğiniz gibi sol kesimlerden geliyor. Almanya'daki sol emek örgütleri, Sol Parti, Yeşiller, SPD ve Die Linke’de yani Sol Partide siyaset yapan Türkiyeli göçmenlerden gelen tepkilerdi.

Dolayısıyla esas bu iki gruptan bahsediyorum. Türkiye rejim taraftarı olan Türkiyeli göçmenler arasında ise "Niye böyle birini atıyorsunuz?" gibi bir tepki gelmedi. İlk başta kuvvetli bir tepki gibi görünse de aslında şu anda biraz kontrol altına alınmış, sönümlenen bir tepki var. Bütün bunların yanında şunu da söylemem gerekiyor: Alman sendikalarının tepkileri burada önemli tabii ki. Alman sendikaları atamayı protesto etti. Yani Almanya'daki tepkilerin esas itibariyle emek örgütlerinden geldiğini, Alman toplumunun kendisinden gelen tepkilerin genel olarak Erdoğan’ı eleştirmekten öte, özellikle emek örgütlerinden ve Yerkel’in madencilere, emekçilere saldıran bir figür olması dolayısıyla geldiğini söyleyebiliriz."

"TEPKİLERİ BÜROKRASİ KORİDORLARINDA YUMUŞATMA ÇABASI DEVAM EDECEK'

Türkyılmaz, atamaya dair Türkiye'de çıkan haberlerle ilgili bir kafa karışıklığı olduğunu da söylüyor:

"Haber muhalif basında, rejim karşıtı kesimlerde çıktı ve şöyle bir kafa karışıklığı vardı. Haberlerin sunuluşu ve içeriği arasında büyük bir fark göze çarpıyordu. Özellikle akreditasyon meselesi konusunda. Akreditasyon ile ilgili haberler çok yanlıştı. Artık haberin okunmadığı sadece başlığın okunduğu bir çağda yaşadığımızı düşünürsek, bu daha da sıkıntılı bir durum ortaya çıkarıyor.

Sanki Alman hükümeti bu olaya bir tepki göstermiş ve geri çevirmiş ya da geri çevirecekmiş gibi, İngilizlerin "wishful thinking" dedikleri yani niyet, dileyerek düşünme diyebileceğimiz bir mahiyette idi. Sanırım bu mesele Türkiye'deki muhalif ya da Türkiye'deki rejim karşıtı basında, özellikle sol basında Almanya'da yer aldığından çok daha büyük (ölçüde) yer aldı. Ama haberlerin verilme biçiminde, ben tabii gazeteci değilim ama gazetecilik tekniği açısından bir problem vardı, çünkü başlık sanki Alman yetkililerden bu konuya ilişkin bir tepki geldi yönündeydi. Aslında hakikati yansıtmıyor bu durum, çünkü Alman yetkilileri açıkçası sessiz kalmayı ya da belirsiz ifadeler kullanmayı tercih ettiler.

Şu ana kadar olan görüntü, hükümetin değişmesine rağmen ve iktidar ortakları arasında Yeşiller’in olmasına rağmen, merkezden bazı sert açıklamalar gelse bile ve ilk günlerde Alman siyasetinin değişeceğine ilişkin imalar ve hatta o yönde ipuçları veren açıklamalar gelmesine rağmen ne olur bilemiyoruz. Anladığım kadarıyla politik arenada işi soğumaya bırakarak, mümkün olduğu kadar bürokrasi koridorlarında ve kapı arkasında yumuşatarak halletme çabası devam edecek."

Yerkel’le ilgili atama, akreditasyon, protestolar ve haber akışlarına dair yorumlar bu şekilde. Hayatın bir yolculuk olduğu metaforuyla başlamıştım. Son olarak yerde yatan madenciyi tekmeleyen Yerkel’in yolculuğunun yeni aşaması olarak taltif edilen Frankfurt Ticaret Ataşeliği ünvanı, yolculuk zihin haritasına şunu da ekleyebilir. Dünyanın en büyük finans merkezlerinden olan Frankfurt Menkul Kıymetler Borsa binası önünde, heybetli birer boğa ve ayının, yüzleri birbirine dönük heykelleri yer alır. Ayıların düşüşe, boğaların yükselişe oynayanları temsil ettiği söylenir. İşçilerin olduğu kadar insanlığın da vicdanını yaralayan tekmenin, saklanan, dezenformasyona uğratılan bilgilerin, konu edilen liyakat şüphelerinin, Türkiye Almanya arasındaki insani, politik ve finansal ilişkilerde heykellerin hangi kısmına denk geleceği şimdilik bilinmiyor. Bir gelişme olursa onu da haber yolculuğuna ekleriz.


AYLA TÜRKSOY KİMDİR?

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik-Halkla İlişkiler Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Anadolu Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Tezsiz Yüksek Lisansını tamamladı.

Uzun yıllar muhabirlik, editörlük yaptı, Aydan Üstkanat ile birlikte yazdığı "Artmazsa Yetmez" adlı kitabı 2013’te yayımlandı. Yurt gazetesi kitap ekinde kadın ve çocuk konulu kitaplar hakkında inceleme yazıları yer aldı. Güney ve Sözcükler dergilerinde yazıları yayımlandı. 

2015’te "En İyi Kocaya Mezarlıkta Rastlanır - 12 Ayrılık Öyküsü" isimli öykü kitabı yayımlandı.

"Uzmanına Soralım"; "Demokrasi Güncesi" ve "Sağlık Toplum Siyaset" isimli programları hazırladı ve sundu.

2017 yılından bu yana A&B Düşünce Atölyesinde "Travmayı Kadınca Yeniden Yazmak" adlı yaratıcı yazı atölyesini yürütüyor.

Öne Çıkanlar