Duyarlı, dürüst ve onurlu insanlar daha çok işsiz kalıyor

Ve şunu gördüm ki bu insanlar çalışkan ve yetenekli oldukları kadar, çabuk yaralanan, kırılgan ve duyarlı bir karaktere sahipler

Artık işsizliğin, sıradan bir dalgınlıkla geçiştirilemeyecek kadar arttığını ve pençesine aldığını, amansız bir yıkıma götürdüğünü görmemek mümkün değil.

Uzun boylu araştırmalara hiç gerek yok. Son aylarda çevremde birçok arkadaşım ve konuşup selamlaştığım tanışlarımın, işsizliğin, yani giderek tahammül sınırlarını zorlayan geçim sıkıntısının altında ezildiklerini görüyorum. Şüphesiz işsizlik, toplumun hemen her kesiminde yaygın. Özellikle taşradan gelen ve kalifiye sayılmayan insanların uzun süre onunla boğuştuklarını biliyoruz.

Ancak belli bir kesim var ki burada da işsizlik hızla artıyor ve derinleşiyor. Diplomalı ya da üniversite mezunu işsizler. Özellikle kültür, eğitim ve iletişim alanında görev alan ve buralarda uzmanlaşan insanlar bunlar. Bu sektörlerde genellikle sendikal ve diğer siyasi örgütlenmeler olmadığı için gelişigüzel ve haksız işten çıkartmalar çok yaygın.

Öte yandan bu sektörlerde, insanların yetenekleri ve çalışkanlıklarından çok, kişilik ve moral değerleri dikkate alınıyor. Yani alınmıyor! Bu bir paradoks aslında. Kişilik ve mesleki onurları konusunda duyarlı olan, para ve kariyerden çok moral değerlere önem veren, dürüst ve tutarlı olan insanların bu sektörlerde artan bir hızla saf dışı edildiklerine tanık oluyoruz; tanık olmaktan da öte, bizzat yaşıyoruz.

Kötü rekabet, ayak kaydırma, ikiyüzlülük, kulis, hizipleşme, kişilikleri ayaklar altına alan, sözüm ona, iş yeri ilkeleri ve ofis şiddeti, onurlarına ve moral değerlerine sıkı sıkıya sarılmış olan bu insanların bir süre sonra dayanma ve tahammül güçlerini aşıyor.

Sonuç: O gazeteden, bu yayınevine; o televizyon şirketinden, bu ajansa sürüklenip duran ve hemen hiçbir yerde tutunamayan ve kısa süren bu "tutunma" umut ve gayretlerinin ardından uzun ve umutsuz işsizlik günlerine katlanmaya çalışan insanlar. Ve şunu gördüm ki bu insanlar çalışkan ve yetenekli oldukları kadar, çabuk yaralanan, kırılgan ve duyarlı bir karaktere sahipler. Ofislerindeki kalabalıklara, düzeysizliklere, küçük hesaplara öyle uzun boylu katlanamıyorlar. Çalışmaya çok ihtiyaçları olduğu hâlde kişiliklerinden ödün
veremedikleri için bir süre sonra işlerinden ayrılıp çantalarını alıp soluğu, evlerinde, odalarında alıyorlar. Ofisteki hâkim güç, onlardan ruhlarını isteyince yapacak başka şeyleri kalmıyor çünkü…

Sevgili ustam ve dostum Halit Çapın, "Babıâli’de iyi insanların kafaları kopartılır," diyor.

Bu yazıdan, "çalışma"yı abarttığım sanılmasın. Aksine "tembellik hakkı"nı savunduğum bile söylenebilir. Tembelliğin zaman zaman ne kadar zevkli bir şey olduğunu bildiğim kadar, ne yazık ki geçim derdi denen o ateşten gömleğin de insanı ne amansız yaktığını biliyorum.
Şakası yok: Hayat gerçekten sıkıştırıyor. Eskiden aylar süren işsizliğe geniş aile ve geniş dost ilişkileriyle katlanabilirken, bugün bırakın ayları, birkaç haftalık işsizlik bile bütçemizde telafisi güç yıkımlar yaratıyor.

Kapitalizm, dostluk ve dayanışma ortamlarını yıkarken,
yardımlaşma duygularını da köreltiyor. "Benim param senin paran" devri hızla kapanıyor.

Ateş düştüğü yeri yakıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi