Ece Temelkuran: Gezi’deki karnavalesk anların bir daha yaşanacağını düşünmüyorum

Ece Temelkuran: Gezi’deki karnavalesk anların bir daha yaşanacağını düşünmüyorum
Yazar Ece Temelkuran ile aralık ayında okurla buluşan “Hepberaber” adlı yeni kitabı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

+GERÇEK- 2015 yılında okuduğum Nurdan Gürbilek’in "Sessizin Payı" adlı kitabının son bölümü şu soruyla başlıyordu: Yazı neyi kurtarır?

Sonraki yıllarda okuduğum her kitapta bu sorunun yanıtını arama çabasına girişmişken, geçtiğimiz ay okurla buluşan yazar Ece Temelkuran’ın "Hepberaber" adlı kitabı, yazının kalabalıkları harekete geçirme noktasında nasıl da güçlü bir etkisinin olduğunu hatırlattı bir kez daha. Temelkuran, bu kitabında her birinde farklı hikâyeler anlattığı 10 manifestosunda, bu hatırlatmayı insanoğlunun kaybettiği inancını yeni söylemlerle, gelecekte dünyayı bekleyen tehlikelere vurgu yaparak aktarıyor. Birbirimizden hızla uzaklaştığımız, bir araya gelme duygumuzu yitirdiğimiz ve yalnızca pencereden bakıp birilerinin bir şeyler yapmasını beklediğimiz rehavet günlerine, onun tabiriyle söylemek gerekirse ‘kalem batırmış’ Ece Temelkuran…

+GERÇEK TV’nin YouTube kanalında yayınlanan "Lafı Dolandırmadan" programı için gerçekleştirdiğimiz bu sohbette, tam manasıyla lafı dolandırmadan konuştuk…

'TÜM DÜNYA İÇİN AHLAKİ VE POLİTİK BİR DÖNÜŞÜM OLMASINI BEKLİYORUM'

"Nurdan Gürbilek ile başlamak ne güzel… Benim de sevdiğim bir yazıdır o. Yazı bir şeyi kurtarmaz elbette, eğer kurtarmaya karar vermezseniz. Yazı bir şeyi değiştirmez, eğer sözcükleri sahiplenen kalabalıklar olmazsa. Her yazı, böyle bir kalabalık bulacağını umarak yazılır. Her yazar, böyle bir kalabalığın geleceğini umarak, bunu beklememeye çalışarak ama gizli gizli umarak yazar. Ben de böyle bir şey bekliyorum. Sadece Türkiye için değil, bütün dünya için ahlaki ve politik dönüşüm olmasını bekliyorum. ‘O politik ve ahlaki değişime yön verebilir miyiz acaba sözcüklerle’ diye deniyorum. Dünya kırılıyor, her anlamda bir kırılma çağına girdik. ‘Hakikat, politika, güç, iktidar nedir ve nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz’ gibi pek çok konuda kırılmalar silsilesi yaşanıyor. Biz bu kırılmanın yönünü, iyi ve güzele doğru olan sözcüklerle belirleyebiliriz. Belirlemezsek, karanlık bir sona doğru gidecek yönü. Bunu görüp, bu kırılmayı yönlendirmemiz lazım. İşte bu yüzden yazmak istedim.

'BİZ YAPAMAYIZ, İNSANLIK YAPAMAZ’ DUYGUSU GİDEREK YAYILIYOR'

Ancak kişisel nedenine gelince, Türkçede maalesef yayınlanmayan ama 12 dilde okurla buluşan ve uluslararası düzeyde çok konuşulan "Bir Ülke Nasıl Kaybedilir?" adında bir kitap yazmıştım. Bu kitapta yeni faşizmin dünyadaki ortak kalıplarını ortaya koydum. ‘Hangi ülkede olursa olsun, hangi zamanda yaşanırsa yaşansın, faşizmin bir mantığı var ve işte böyle çalışıyor’ diye ortaya koyduğum bir şeydi. O kitabı yazarken çok zorlanmıştım. Çünkü bahsettiğim şeylerin büyük bir bölümü Türkiye’ye aitti. Bu kitapla ilgili dünyanın çeşitli yerlerinde çok sayıda konuşmalar yaptım. Dolayısıyla insanın içindeki karanlık maddeden bahsettiğim iki yıl geçirdim.

‘Dünya ve insanlık nasıl bir bozulmaya ve çöküşe doğru gidiyor’ diye 2 yıl boyunca anlattıktan sonra, insandan iyi bir şey çıkabileceğine dair olan inancımı yitirmeye başladığımı fark ettim. Sonra bunun kişisel bir mesele olmadığının farkına vardım. Aslında bugün, politik ve ahlaki iyiliğe doğru bir hareket yapmamızın önündeki en büyük engel, bu inancı kolektif olarak kaybetmiş olmamız. 1920, 1950 ve 1970’lerde bu inanç hala vardı gezegende. Biz daha iyi bir sistem yaratabiliriz inancının etrafında kitleler bir araya gelebiliyordu. "Biz yapamayız, insanlık yapamaz" duygusunun yayıldığını ve bunun küresel bir mesele olduğunu görmeye başladım. Tam da buraya bir kalem batırmak istedim. Çünkü bu inanç yitimi konusunun hep birlikte farkına varıp bunu çözersek, o zaman politik aksiyon imkanlı hale gelebilir.

Hayal kırıklıklarımızı çok fazla ciddiye almamamız gerektiğine vurgu yapan Temelkuran, "Şunları yaptık olmadı", diyenlerin çok azıdır gerçekten hayatını bu işe yatırmış olan" diyor ve ekliyor:

'TARİH VE SİYASET, EVDEKİ HAYAL KIRIKLIKLARINIZLA DEĞİL, NE YAPTIĞINIZLA İLGİLENİR'

"İki gün oy kullanmaya çalışıp bunun büyük bir fedakarlık olduğunu düşünüyoruz. Maalesef bu demokrasinin ve bizim işimize yarayan bir şey değil. Tarih, bizim ne hissettiğimizle ilgilenmiyor, ne yaptığımızla ilgileniyor. Siz evde hayal kırıklıklarınızla ilgili, solo veya koro halinde çok üzülebilirsiniz, öfkelenebilirsiniz. Fakat ertesi gün ya da gün içinde bu konuyla ilgili bir şey yapmazsanız, bu tür duygular tarihin pek umurunda olmaz. Ne yaptığımızı ve ne kadar yaptığımızı çok abartmasak iyi ederiz. İnsanlar o hayal kırıklığı duygusunu çok abartılı bir şekilde anlatıyorlar ve o duyguyu da çoğaltıyorlar. Dolayısıyla hayal kırıklığı duygusu da çoğalıyor.

Gezi’nin, birlikte yaşama niyetinin son derece dramatik bir şekilde ortaya konulduğu bir yer olduğunu söyleyen Temelkuran, ‘Gezi Direnişi, gelecekte bir kez daha aynı duygu ve coşkuyla yaşanabilir mi?’ sorusuna ise şöyle yanıt veriyor:

'GEZİ’DEKİ KARNAVALESK ANLARIN BİR DAHA YAŞANACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM'

"Gezi’de herkes birbirini sevmiyordu ama herkes birbirini sevebilme olasılığını seviyordu. Bu çok önemli bir neşe yarattı. Gezi sürecinin en önemli girdisi ve çıktısı o neşeydi. Çok uzun zamandır bilmediğimiz ve ilk hissettiğimizde ağlatan bir neşeden bahsediyorum. Bir toplumun yaşayacağı çok özel bir andı ve tekrar edilebilecek bir şey olabileceğini de düşünmüyorum. Çünkü öyle karnavelesk anlar tekrar etmeye müsait değildir, onlar doğal olarak olur ve biter."

Öne Çıkanlar