Edip Cansever'in aynasındaki Tomris Uyar...

Edip Cansever, Tomris Uyar’a yazdığı o on dört şiirin hiçbirini kitaplarına almamış çünkü onlar Tomris Hanım’a aitmiş.

Taksim’de Lamartin Caddesi’ndeki Billur apartmanındayım. 10 numaralı dairenin kapısını çalıyorum. Kızıl saçlı, gözleri rengarenk, minyon bir kadın açıyor kapıyı. Buruk bir sevgiyle gülümsüyor, "Hoş geldin" deyip beni içeri buyur ediyor. Yüksek tavanlı, büyük bir daire. Salonda her yer antika eşyalarla dolu. Bir de kedi var. Adı Gulliver. Kaplan yavrusuna benziyor. Kıymetli vazoların, bibloların arasından, üstünden geçiyor. Ama hiçbirini kırmıyor. Dokunulmazlığı var.

1992 yılının nisan ayı olması gerekiyor. Kadın, oldukça zarif hareketle çay ikram ediyor bana. Edebiyat dünyasından, ortak tanıdıklarımızdan ve son çıkan kitabından söz ediyoruz önce. ‘Otuzların Kadını’ raflara yeni çıkmış. Okuyup gelmişim. "Nasıl buldun?" diye soruyor. "Çok beğendim ama anlamadığım yerler de oldu." diyorum. Nereleri anlamadığımı soruyor. Anlatıyorum. Tek tek yanıtlıyor. Kitap beynimde yavaş yavaş aydınlanıyor. İnsanı sarıp sarmalayan bir konuşma üslubu var. Beni aurasının içine alıyor. Ruhumu ele geçiriyor sanki.

Evet, karşımda ülkesinin dilini en iyi konuşan ve bu dili çok etkileyici bir biçimde kâğıda döken, en zor yazarları (Nabakov, Poe gibi) Türkçemize mükemmel bir şekilde çeviren edebiyat ustası Tomris Uyar oturuyor.

Bir süredir ‘Azala azala yaşamak’ dönemine girmiş. Artık yeni insanlarla tanışmak istemiyormuş. Beni nasılsa evine kabul etti. Henüz iki kitabım yayınlanmış, toy bir yazar adayıyım. O ise oldukça seçkin bir okur grubunun çok sevdiği bir yazar. Anlattıklarından anlıyorum epeydir çok yalnız hissediyor kendini. Çünkü en sevdiği insanlar, -elbette benim de- peş peşe hayatlarını kaybettiler, biliyorum... İlk önce sevgili eşi Turgut Uyar, 1985 yılında aramızdan ayrılmış, hemen ardından yaklaşık bir sene sonra Edip Cansever gözlerini hayata yummuş ve 1990 yılında bir dönem sevgilisi olmuş Cemal Süreya ‘üstü kalsın’ diyerek bizlere veda etmişti.

1980 askeri darbesinden sonraki yıllarda her perşembe günü, sanatçı dostlarıyla birlikte Çiçek Pasajı’nda, Nevizade’de, Krepen Pasajı’nda içki sohbetleri, yani ‘Ölmeme Günleri’ de ömürlerini uzatmamış, ölmelerini biraz olsun geciktirmemişti. 

Gözlerindeki derin hüznü fark etmemek mümkün değil. Ara ara dalgınlaşıyor, gözlerini bir yere sabitliyor, sonra derin bir nefes alıp kendisini toparlamaya çalışıyor. Vişne rengi koltuğundan kalkıp, ikinci çayımı getirip, önümdeki sehpaya koyuyor, sonra da "Sen çayını içe dur, bak şimdi ben sana ne okuyacağım." deyip salondaki kütüphanenin altındaki küçük bir dolabı açıyor, büyükçe bir dosyanın en üstünde duran beyaz bir kâğıdı alıp karşıma oturuyor ve kâğıtta yazılı bir şiiri okuyor. Hem şiiri dinliyorum hem de yüzünü, bakışlarını seyrediyorum. Gözleri koyulaşıp açılıyor. Arada bir elleri titriyor. Sesinde çocuksu bir heyecan var. Tutkulu bir hayranlıkla okuyor o şiiri.

Bitirdikten sonra "Edip bana her doğum günümde şiir yazardı. Her 15 Mart’ta. Tam 14 yıl boyunca. Bu da ölmeden önce yazdığı son şiir. Nasıl buldun? Çok güzel değil mi?" Ne diyeceğimi bilemiyorum. Okuduğu Edip’in şiiri. "Çok etkilendim. Sizin için çok anlamlı olmalı." dedim. Sonra birden dalgınlaştı. Derin bir iç acısı kalbinde geziniyor olmalıydı. Peki, Edip öldükten sonra kime yazacaktı? Tanımadığı hayali okurlara mı? Yazmaya pek istekli değildi artık. Çünkü yazdığı her öyküyü, her denemeyi ilk önce Edip Cansever’e okuturdu. Onun beğenisi, varsa alkışını alır, yazdığını içtenlikle eleştirmesini isterdi. Bu onun için kutsal bir ritüeldi. Şimdi artık o yoktu.

Tomris Uyar’ın evine birçok kez gittim. Beni hep aynı incelikle kabul etti. Onunla sohbetlerimiz bana çok şey katmıştır. Elbette ki benim asıl derdim Edip Cansever’di. Çünkü o aralar müzik yazarı şair dostum Orhan Kahyaoğlu’yla Edip Cansever’in hayatını anlatan bir kitap hazırlıyorduk. Ne yazık ki bitiremedik.

Ama istiyordum ki bana ilk eşi Ülkü Tamer’den, ardından ikinci eşi Turgut Uyar’dan, sevgilisi Cemal Süreya’dan da bahsetsin. Ve bu şairlerle Edip Cansever’in ilişkilerinden, dostluklarından, şiirsel anlamdaki benzerliklerinden, yakınlıklarından örnekler versin.

Ama yok, o anda ne konuşuyorsak konuşalım konuyu Edip Cansever’e getirir ama nasıl getirir? Yine kütüphanesinin altındaki dolabı açar, dosyanın içinden bir şiir çıkartır. Başlar okumaya. Sonra da "Bunu bana 1981 yılının 15 Mart’ında yazmış." derdi mesela. Yine o tutkulu hayranlık, o çocuksu sevinç… Titreyen parmaklar.

Edip Cansever’le Tomris Uyar’ın ortak dostları, yakınları, edebiyat tarihçileri bu iki sanatçının sevgili değil, gerçek iki dost olduğunu söylüyorlar. Hatta, değerli edebiyat tarihçisi dostum Sıddık Akbayır, ‘Turgut ile Tomris’ adlı kitabında bu iki sanatçı arasında, ‘ince bir dostluk’ olduğunu söylüyor ve asla sevgili olmadıklarının altını çiziyor. Kimileri de Edip Cansever’in Tomris Uyar’a yazdığı şiirlerin ‘sipariş şiirler’ olduğunu iddia ediyor.

Buna pek ihtimal vermedim ama diyelim öyle olsun. Peki, Tomris Uyar doğum günlerinde kendisine o güne özel şiir yazmasını neden Ülkü Tamer’den, Turgut Uyar’dan ya da Cemal Süreya’dan istemedi de sadece ve sadece Edip Cansever’den istedi? 

Tomris Uyar’ın Edip Cansever’den ‘sipariş ettiği’ şiirleri okurken, gözlerindeki ifadeyi, mimiklerini, ellerinin titreyişini tekrar hayal edelim. Bence en akla yakın yorum şudur: Tomris Uyar kendisini, varoluşunu sadece ve sadece Edip Cansever’in aynasında, yani şiirlerinde görmek istiyordu. Bence bu istek dostluğun da hatta aşkın da ötesinde bir duygunun sonucudur...  

Kendisini en güzel ve anlamlı bir şekilde bu aynada gördüğünü tekrar tekrar hissetmek için evine her geldiğinde ve henüz yeni tanıdığı gencecik bir yazar adayına o şiirlerden birini çıkartıp çıkartıp okuması da bu durumu kanıtlamaz mı?

Edip Cansever, Tomris Uyar’a yazdığı o on dört şiirin hiçbirini kitaplarına almamış çünkü onlar Tomris Hanım’a aitmiş. Kitaplara alınmayan o on dört şiiri bu şiirlerin ‘sahibinden’ dinledim. Hem de tutku dolu bir hayranlıkla...

"Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın

Çok yaşındasın her zaman çocuksun gene

Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç(...)

Bir adın vardı senin Tomris Uyar’dı

Adını yenile bu yıl ama bak Tomris Uyar olsun gene"

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi