Elit Irkçılık

Devletin uzman çavuşu tecavüzle, devletin aydını da kalemiyle amacına ulaşmaya çalışıyor. 'Kürtlere siyasi soykırım uygulanıyor' cümlesi bir ajit-prop ibaresi değildir.

Cumhuriyet gazetesinde hafta içinde çıkan bir köşe yazısı Kürt meselesi, Kürt kadınları, tecavüz, intihar, ölüm gibi konuları ele aldığı için ilgi topladı. Bir o kadar da tepki çekti. Çünkü yazar, aslında Türk toplumunun okumuş-yazmış, küçük-orta burjuva çevrelerinin büyük kısmında yaygın bir dizi kalıbı ve o dünyanın söylemini tekrar ediyordu bu yazısında.

Köşe yazarı, pornografik söylemi alıntılayıp yaygınlaştırdığı yetmiyormuş gibi meçhul bir kaynağın (O bölgeyi çok iyi bilen, bir öğretmen dostum, herhalde bembeyaz bir Türk değil mi?) sözlerini ve genellemelerini de, doğruluğunu denetlemeden olduğu gibi aktarmıştı. Tanımadığı insanların cinsel hayatına karışacak kadar pervasız sözler var alıntı cümlelerde.

Konuyla ilgili yorumlar arasında iki yazı bence önemli: İrfan Aktan’ın, Gazete Duvar’daki değerlendirmesi meselenin siyasi, ideolojik, kültürel altyapısını  ırkçılık perspektifinde tahlil etti.

Ombudsman Faruk Bildirici’nin yazısı da, sözkonusu makalenin gazetecilik açısından somut ve ayrıntılı bir eleştirisi idi.

Sosyal medyada, onlarca Batmanlı kadın da, köşe yazarına gereken cevapları somut bilgilerle verdi ayrıca.

Benim üzerinde durmak istediğim yaklaşım ise, Hollandalı söylem tahlili uzmanı Teun A. Van Dijk’ın bir çok kitap ve makalesinde somut örneklerle teşhir ettiği ELİT IRKÇILIK, ya da daha anlamlı ifadesiyle elitlerin ırkçılığı. Sokaktan ya da popüler medyadan bildiğimiz sıradan ırkçılıkla, bu elit ırkçılığı arasında kuşkusuz en az iki önemli fark var: Birincisi, ırkçılık söylemini üreten ya da yaygınlaştıranların, toplumun elit kesimine mensup olması. Van Dijk mesela, bir çalışmasında Hollanda Parlamentosunda sağcı/solcu, muhafazakar/liberal ayrımı gözetmeksizin milletvekillerinin yabancı işçilerin ve göçmenlerin meseleleri hakkındaki konuşmalarını süzgeçten geçirmiş. İlk okuyuşta normal gibi karşılayabileceğiniz cümleler, Van Dijk’ın ayıklaması ve konuşma metnini (Text’i) context’e (Bağlama/Konuma) yerleştirince ince, gizli, belki de dolaylı ırkçılığı faş ediyor. İşte bu da, elit ırkçılığın ikinci özelliği. Yani kaba saba, düz filan değil. Cumhuriyet’in köşe yazarında ne yazık ki bu ikinci özelliği göremiyoruz. Çap meselesi biraz da… Köşe yazarının düzeyi, uzman çavuşla meçhul ırkçı öğretmen dostunun düzeyinde. Onun elitizmi, toplumsal bir kesime aidiyet ile sınırlı kalmış. Sorry.

Bağlam/Konum önemli, çünkü bağlam olmadan metnin içeriğini bağımsız bir şekilde okumak, anlamak mümkün değil.

Elit ırkçılık, kısaca, ırkçılığın takım elbise giyip kravat takmış hali. Bizde bunların papyonlusu da var: Ekranlara çıkıp gurme edasıyla dışkının lezzetini anlatmıştı. İşte bu örnekte, dışkı, text oluyor, Celal Başlangıç’ın ortaya çıkardığı Yeşilyurt olayı da context.

Türkiye, toplumuyla Türk aydın kesimiyle 1925’den bu yana Kürt meselesinden mustariptir. Hafif oldu galiba bu sıfat. O zaman şöyle diyelim: Devletin, Kemalizmin ve nihayet bugün egemen ideolojinin hakimiyeti altındaki Türk aydın, edip, yazar-çizerlerinin büyük bir kısmı, Kürt meselesinde iktidar gibi düşünür, iktidar gibi davranır, davranmıştır, davranmaktadır, büyük bir altüst oluş gerçekleşmedikçe de davranacaktır. Yaşar Kemal, Kürt meselesinde açıkça tutum aldığında, yakın zamana kadar ona tapar gibi yaklaşan nice aydın ve yazarın köşe bucak nasıl kaçtığını, ondan nasıl uzaklaştığını bizzat gördüm.  2-3 hakiki dostu dışında yalnızlaştırılmıştı Yaşar ağabey.

İsmail Beşikçi, ilk çalışmalarıyla Kürt gerçeğini haykırdığında, mahkemelere hapislere düştüğünde, Sarı Hoca’nın yanında onlarca Türk aydını yoktu.

Uzatmayayım, Kürt Meselesi, tıpkı Ermeni Sorunu, Kemalizm, laiklik ve birkaç problem daha, Türk aydınını devletle, egemenle, yerleşik düzenle nikahlamış tabulardır. Tabi ki, çok az da olsa, kuraldışı Türk aydınları neyse ki mevcuttur. Bkz. Silivri ya da Avrupa.

Cumhuriyet gazetesi, yakın bir zamanda bir meslekdaşımız ‘’FETÖ’’ iddiasıyla gözaltına alındığında, aynı Yeni Şafak ya da Yeni Akit gibi bir başlıkla ve haber metniyle duyurdu olayı. Tepki çekti bu tutum. Ben de sosyal medyada kısa bir saptama yaptım: ‘’Cumhuriyet gazetesi, Kürtler, Ermeni Meselesi, Suriye, Dış Politika, Cemaat konularında Saray iktidarından farksızdır. Gazetenin bugünkü yönetimi iş başına Saray’ın darbesiyle geldi’’. 240 bini aşkın yurttaş, retweet etmiş bu mesajı. Cumhuriyet’in resmi tirajının 10 misli.  

Cumhuriyet’in köşe yazarı, kendi gazetesi gibi, devlet gibi, iktidar gibi düşünüyor. Çünkü yazdığı yazıyı ancak devlet ya da iktidar yazar. Egemen ideolojiye teslim olmuş arkadaş. Farkında değil. O kadar değil ki, özür dilemek için yazdığı ikinci yazıda, Beyaz Türk zihniyetinin kibirini iyice faş etmiş. Edward Said’in Oryantalizm’i, sadece emperyalist Batı’nın yoksul Doğu’yu aşağılaması, ona yüklenmesi değildir. Her fani beyaz, doğusundakine Oryantalist kesilir.

Bugün bu yazı Cumhuriyet’te yayınlanabilmişse, bunda böyle bir yazıya zemin hazırlayan Cumhuriyet’in Kürt karşıtı yayın politikasının sorumluluğu var. Biz de vakti zamanında çalıştık o gazetede. Hasan Cemal’in yönetiminde olsa bu yazı kesinlikle girmezdi sayfaya.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi