Esad'ın askerleri 228 sivili katletti (3): Emced Yusuf, bir istihbarat tetikçisi

Esad'ın askerleri 228 sivili katletti (3): Emced Yusuf, bir istihbarat tetikçisi
Emced Yusuf, katliam videosunda doğrudan kameraya bakmıştı ve görüntü çok netti. Birçoğu herkese açık olan Facebook postlarına göz attık. Kesinlikle o idi.

Uğur Ümit Üngör ve Annsar Shahhoud 


+GERÇEK- Savaş ve soykırım araştırmacıları Uğur Ümit Üngör ve Annsar Shahhoud’un araştırması Esad’ın askeri istihbarat birimine bağlı faillerin, 288 sivili katledip bir çukura gömdüğünü belgeliyor. Üçüncü bölümünü yayınladığımız bu haberin ilk  bölümünde 288 sivili katledip bir çukura gömdüğünü belgeleyen 27 video kaseti bilgisi yer aldı, 'Tadamon: Suriye'nin JİTEM'i 'Şebbihalar' iş başında' başlıklı ikinci ölümde ise katliamın geçtiği Tadamon mahallesinin özelliklerine yer verildi. Bu bölümde ise katliamın önemli isimlerinden Emced Yusuf'a nasıl ulaşıldığı anlatılıyor.

EMCED YUSUF FACEBOOK ARKADAŞLIK İSTEĞİNİ KABUL ETTİ

Emced Yusuf, sol kaşındaki yatay bir yara izi ile açıkça ayırt ediliyordu. Katliam videosunda doğrudan kameraya bakmıştı ve görüntü çok netti. Ona bir arkadaşlık isteği göndermeden önce, birçoğu herkese açık olan Facebook postlarına göz attık. Kesinlikle o idi.

Fiziksel görünümü biraz değişmiş, tetikçinin askeri kıyafetler içindeki ince ve sıska vücudu daha kaslı hale gelmişti. Facebook profili sıradan ve tipik bir Suriyeli failin profiliydi: baba ve oğul Esad’ın portreleri, arkadaşlarının enstantaneleri, köyünün pitoresk görüntüleri, spor salonunda egzersiz yaparken çekilmiş selfiler ve en önemlisi, arkadaşı ve meslektaşı ve ikinci tetikçi olan Necib el-Halebi’nin yasını tuttuğu melankolik bir paylaşım. Çok sevindik: her iki failimizi de bulmuştuk.

Emced, Anna’nın Facebook arkadaşlık isteğini kabul etti. Dikkatliydi ve temkinliydi ama aynı zamanda Anna’nın ona nasıl ve neden ulaştığını da merak ediyordu. Anna’nın kişiliği aracılığıyla, çatışmanın gidişatı hakkında akademik bir araştırma yürüttüğümüzü ve kendisinin "orduda" göründüğünü ona muğlak ifadelerle açıkladığımızda, bizimle konuşmayı kabul etti.

Altı ay boyunca Emced ile defalarca sohbet ettik, konuştuk ve onunla iki uzun görüntülü röportaj yaptık. İlk görüşmede şubede, arkasında duvarda Esad’ın portresi olan bir masada eşofman ve siyah ceketle oturuyordu. Bu, birbirimizi tanımak için ilk konuşmaydı ve açıkça "mukabele" (mülakat) terimini değil, "târûf" (tanışma) kelimesini kullandık.

Biraz gergindi ve her zamanki şakalaşmalardan sonra o Anna’yı, Anna’nın onu sorgulayabileceğinden daha fazla sorguladı. Zaten davranışları da başlı başına araştırmamızın bir konusuydu. Ne de olsa Anna’nın ekranında masasında oturan gerçek bir fail vardı. Ofisinde bir bilgisayarı vardı ve canı istediği zaman çaycıdan kahve ısmarlıyor ve getirtiyordu. Sonunda ikna olmuş göründü ve ikinci bir görüşmeyi kabul etti.

Bu ikinci röportaj çok daha bilgilendirici ve ilginçti. Gecenin geç saatlerinde, Emced evinde kanepede kolsuz beyaz bir atlet giymiş, ard arda sigara tüttürüp, rakı eşiliğinde salatalık yerken konuştuk. Bize 1986 yılında, Hama’nın yaklaşık 70 kilometre kuzeybatısında, Suriye’nin Ğab bölgesinde Nusayri köyü olan Nebaa Tayyib’de doğduğunu söyledi. 10 kardeşten oluşan karma bir ailenin en büyük oğlu olarak, hepsi ailenin dini mirasını, önde gelen bir Nusayri şeyhi olan büyük dedelerini onurlandırmak için yetiştirilmişti. Emced kardeşleriyle birlikte, köyün hemen dışındaki kutsal Nusayri türbesi olan Bani Haşim’de sık sık dinin gereğini yerine getirirdi.

Emced, 2004 yılında Şam’ın el-Dimas semtindeki Maysalun’daki Askeri İstihbarat Akademisine kaydolduğunu ve dokuz aylık yoğun bir eğitimden geçtiğini anlattı. 18 yaşındaki Emced için Askeri İstihbarat için çalışmak, tütün tarlalarında çalışmanın zorluğunu çeken ve geçimini sağlamak için mücadele eden atalarından farklı bir hayat sürmek için en iyi imkandı.

Emced kendine düzgün bir orta sınıf yaşamı hayalini kurmuştu: bir ev, bir araba, aile, çocuklar... Ayrıca duygusal olarak mesafeli bir Nusayri şeyhi ve kendisi de eski bir askeri/istihbarat ajanı olan babasından kurtulmak gibi saklı bir arzusu da vardı. Ancak istihbarat için çalışmak sadece rejim yanlısı toplulukla olan bağlarını sağlamlaştırdı ve kendi deyimiyle "müessese evladı" haline geldi.

Bağımsızlık hırsının aksine "babasının oğlu" oldu. Emced bunları bir nevi teslimiyet duygusuyla söyledi bize. Röportajlarımızda, o an 36 yaşında olmasına rağmen babasından derin bir korku duyduğunu ifade etti ve bir tanıdığına göre babasının yanında sigara içmeye dahi asla cesaret edemiyordu.

2000’li yıllar boyunca Emced kariyerinde oldukça başarılı oldu. Düzenli olarak rütbesini yükseltti ve şubede rutin çalışma saatleri olan bir sorgu memuru oldu. 2011 yılına kadar, Kafr Souseh merkezli ve son derece acımasız bir birim olan Şube 227 için çalışıyordu ve rejimin binlerce siyasi muhalifinin tutuklanması, işkence görmesi ve öldürülmesinden sorumluydu.

Sert eğitimi onun üzerinde gaddarlaştırcı etti yaptıysa, şubede sorgu görevlisi olarak çalışması ise onu Suriyelilere karşı şiddet eylemlerine daha fazla alıştırmış olmalı. Bu bağlamda 2011 ayaklanması onun hayatını daha da değiştirmiş olmalı.

Harekât dairesine sevk edildi ve Şam’ın güney cephesindeki askeri harekâtı komuta etmekle görevlendirildi. 2011’den Haziran 2021’e kadar Tadamon ve Yarmuk ilçelerinde ön cephe güvenliğinden resmi sorumluydu. Elimizde bu operasyonların bazı propaganda görüntüleri var ve bir video klipte Emced, gözleri ciddi bir şekilde çatık, elinde sigara, Tadamon’a saldırmaya hazır bir grup savaşçıyla sohbet ederken görülüyor.

Görüşmelerimiz sırasında Emced, "Muhabarat" (istihbarat) terimini kullanmamıza kızdı ve bunun yerine "ordu" veya "silahlı kuvvetler" terimini kullanmamızı tembihledi:

"Krizde istihbarat diye bir şey yok; hepsi ordudur. Ben bir istihbarat subayıyım. Ordu gibi çalıştım. Benimki askeri görevdi. İstihabaratçı olarak benim işim sokak dövüşleri, saldırılar, bombalar vs. değildi. Krizdeki işim ise buydu. Krizde istihbarat diye bir şey yoktur. Hepimiz orduyduk; işimiz aynı işti."

"Muhabarat" kelimesine karşı alerjik tepkisi ciltleri dolduracak derecede mânalıydı. Bu tavır Muhabarat’ın varlığının inkarını ifade etmiyordu, daha ziyade Suriye’deki istihbarat teşkilatlarının gizli ve tabu olma halini yansıtıyordu.

Mezhepçilik gibi diğer tabu konuları tartışmış olmasına rağmen, katliamlar hakkında açık bir sohbete kesinlikle izin verilmedi. Bu, Emced’in kendi imajıyla ilgili olabilirdi. Kendisini herşeyden çok "müessese evladı" yani istihbarat kurumundan çıkmış biri olarak gördüğünü açıkça belirtiyordu.

Bir yandan bu, Askeri İstihbarat geleneğine ve kültürüne derince bağlı olduğu ve sadakatinin mezhepsel veya bölgesel aidiyet gibi kategorilerin üstünde ve ötesinde bu teşkilata, olduğu anlamına geliyordu. Öte yandan, babası on yıllardır orduda hizmet etmiş bir subay olduğu için, kelimenin tam anlamıyla kurumun bir oğluydu.

Röportajlara gölge düşüren bir diğer büyük tabu ise katliamın kendisiydi. Onunla yaptığımız görüşmelerin ve diğer iletişimlerimizin ilk birkaç ayında hiçbir zaman videoyu gördüğümüzü veya suçlarından haberdar olduğumuzu ima etmedik. Çatışmanın nedenleri ve gidişatıyla ilgili bakışını açıklarken, 1 Ocak 2013’te orduda hizmet ederken ölen küçük erkek kardeşinin ölümünden özellikle etkilendiği ve radikalleştiği açıkça ortaya çıktı.

Röportajda duygulandı, çakmağını kurcalamaya başladı ve mırıldandı: "İntikam aldım, sana yalan söylemiyorum, intikam aldım, öldürdüm, çok öldürdüm. Çok öldürdüm, kaç kişi öldürdüm bilmiyorum."

Birkaç ay sonra kendisini katliamla yüzleştirdik ve görüntüleri gördüğümüzü kendisine bildirdik. Önce videodakinin kendisi olduğunu inkar etti. Sonra, sadece birini tutukladığını söyledi. Sonunda, bunun görevi olduğu gerekçesiyle meşrulaştırarak, memnuniyetini şöyle dile getirdi: "Yaptıklarımdan gurur duyuyorum."

Emced neden bizimle bu kadar uzun süre konuşmayı kabul etti? Muhtemelen merak, yalnızlık ve hayal kırıklığının bir karışımıydı. Savaşın bir Pirus zaferiyle ve ekonomik tükenmişlik içinde sona ermesinden bu yana, Esad’ın failleri çoğu zaman hatıralarıyla suskunca başbaşa, rakı ve sigara içerek günlerini geçiriyorlar.

Ayrıca, Emced Tadamon ve Yarmuk’taki operasyon komutanı görevinden alındığı ve şubedeki can sıkıcı ofis işlerine atandığı için de hoşnutsuzdu. Tadamon’daki toplu katliamı itiraf etmesi tamamen şaşırtıcı değildi: karısı ve çocukları muhtemelen hiçbir şey bilmiyordu ve ona bu katliamlar hakkında soru soran ilk ve tek kişi bizdik.

Sonunda ona tüm videoların elimizde olduğunu ve araştırmamız boyunca kendisi ve birliği hakkında suçlayıcı bilgilerden oluşan bir dosya topladığımızı söylediğimizde, bizi tehdit etmeye başladı – daha doğrusu Anna kişiliğini tehdit etmeye başladı: "Şam’a gel yoksa sevdiğin her şeyi kaybedersin," dedi öfkeyle.

İSTİHBARAT VE SHABBİHA

1970’lerden bu yana Hafız Esad, istihbarat imparatorluğunu dört ana servisle inşa etti: Genel İstihbarat veya Devlet Güvenliği, Siyasi Güvenlik, Askeri Güvenlik, ve Hava Kuvvetleri İstihbaratı. Bazı hizmetlerin alt bölümleri vardır, bazıları kendi başlarına son derece güçlü hale geldi ve önemli ve nispeten bağımsız bir aktörlük oluşturmaya başladı.

Suriye istihbarat servisleri, dünyadaki muadillerinin çoğundan, esas olarak Suriye vatandaşlarına karşı güç kullanma konusundaki geniş yetkileriyle ayrılmaktadır. Yalnızca insanları dinlemelerine ve casusluk yapmalarına, onları tehdit ve manipüle etmelerine değil, aynı zamanda, tutuklama kararı, hukuk kurallarının hiç biri uygulanmadan, tutuklamalarına ve hapsetmelerine de izin verilir. Rejimin hapishaneleri ise, profesyonel işkenceciler tarafından yürütülen sistematik, kapsamlı ve acımasız işkence ile şekillenmiştir.

Suriye İstihbaratı, anlaşılması zor olduğu kadar güçlü bir kurumdur. Savaşta son derece güçlü bir aktör, ama araştırılması son derece imkânsızdır. Kimse elini kolunu sallaya sallaya Şam’a gidip İstihbaratın yapıları, çalışmaları veya etkileri hakkında sorular sormaya başlayamaz (rejim o kişiye güvenmedikçe).

İstihbarat personeli takma adlar veya "Ebu Haydar", "Ebu Ali" veya "Ebu Cafer" gibi jenerik lakaplar altında faaliyet göstermektedir ve bunların kimliğinin ifşa edilmesi kesinlikle yasaktır. Suriye istihbarat servislerinin bu kasıtlı uygulaması, gizliliği korumak ve korku yaratmak içindir. İstihbarat ajanlarının kişilikleri ve yetenekleri hakkında abartılı efsaneler yaratıyor. Ancak bu videoda failler bariz bir şekilde görülüyor.

Mıntıka Şubesi olarak bilinen Şube 227, Şam ili ve kırsalından sorumludur. 1980’lerdeki başlangıcından itibaren, Nizar al-Helou (1942-2016), Hişam İhtiyar (1941-2012), Rustom Ğazaleh (1953-2015) ve İmad İsa gibi kötü şöhretli patronlar tarafından yönetildi. Şefik Massa 2013’te yöneticiydi.

Bu yazının yazıldığı sırada ise Şube 227’yi Kemal el-Hüseyin yönetmektedir. Genel merkezi, Şam Üniversitesi ile Emeviler Meydanı arasında yer alan bir istihbarat kompleksinde, Yüksek Öğretim Bakanlığının hemen karşısında yer alan korku saçan W şeklinde bir binadır.

Emced’in facebook arkadaş listesi bir katiller galerisiydi. Facebook bağlantılarından biri, şimdiye kadar görüştüğümüz en yüksek rütbeli Muhabarat ajanı Cemal el-Hatib idi. Aslen hemen merkezin yanıbaşındaki Qadem mahallesinden olan bu subay, sempatik ülümsemesi ve kır saçlı, hareketli ve neşeli bir baba figürünün arkasında acımasız bir kişiliği dikkatlice maskeleyen biridir.

Bu kişilik herkesi kandıracak kadar güçlü. Örneğin, 3 Aralık 2013 tarihli CNN haberinde "Ebu Eksem adında bir askeri komutan" olarak tanıtılıyor, Tadamon’un hemen güneyindeki Sıbeyneh civarında gayet saf bir CNN muhabirini, Frederik Pleitgen’i, gezdiriyor. Ama o da arkadaşlık isteğimizi kabul etti ve Anna’ya güvendi: "Sana söylememem gereken bir şey söylüyorum. Ben Emced’in patronuyum." Onu Emced’le kimin görüştürdüğünü öğrenmek için ısrar etti ve ona "kahraman şehit abisi, kesinlikle gözardı edilebilir biri değil" dedi. Anna ona ihlal iddialarını sorduğunda konuşma keskin bir dönüş yaptı:

Anna: Bir süre önce bana hapishanelerde tutukluların durumu hakkında iyileştirmelerden bahsetmiştin ama medya Suriye rejiminin hapishanelerinde insanları öldürdüğünü, onlara karşı katliamlar yaptığını söylüyor?

Cemal el-Hatib: Cevabım çok basit: neden birini hapse atıp öldürüp sonra onu öldürmekle suçlanayım? Onu sokakta öldürmeyi tercih ederim, bitti işte, savaşta öldü. Eğer seni gözüme kestirmişsem ve benim düşmanımsan ve ülkemi mahvediyorsan, neden seni hapse atıp hapishanede öldüreyim ve sonra seni öldürmekle suçlanayım? Bu soru çok soruluyor ama saçma bir soru. Sokakta öldürebileceğim birini, neden cezaevlerime getirip ona hücre, yemek ve içecek vereyim de devlete yük olsun? Bizim yediklerimizi yiyorlar ayrıca, biliyor musun? Neden onu besleyip içireyim, devlete masraf olsun ve bundan daha aptalca üstelik bu şekilde suçlanayım? … 10-15 silahlı adamı tutukladığımda 30-40 askerin eşlik etmeleri gerekiyor. Onları sokakta öldürüp rahatlayabilirsem neden dert edeyim ki? Neden onları hapishanede öldüreyim? Onları yerlerinde öldürmeyi ve işi bitirip kurtulmayı tercih ederim.

GRİ ÜNİFORMALILAR KİMDİ?

Şimdi Muhabarat çemberini çözdüğümüze göre, ya diğer fail, gri askeri kıyafetli olan kimdi? Emced’in katliam videosundaki kafadarı, "Tadamon Şehitleri"nde bir Facebook gönderisinde taglenmiş olarak ulaştığımız Necib el-Halebi, diğer adıyla Ebu William’dı.

Ailesi aslen Golanlı Şam’a göç etmiş Dürzilerden ve kendisi Tadamon’da doğup büyümüş. Tadamon’daki diğer sakinlerin aksine, ayrıcalıklı,bir hayatı vardı ve çatışmalardan önce bir kulüp işletiyordu. 2011’de Tadamon’da ilk Şebbiha grubunu kurdu ve Osman Camii’nin hemen yanına cephe hattında konuşlandırdı.

Bu onu Esad yanlıları gözünde bir kahraman yaptı. Ayrıca tünel açma ve çukur ve hendek kazma konusunda bir şekilde uzmanlık kazanmış görünüyor. Meslektaşları tarafından sık sık bu faaliyetlerde ya cephede ya da katliamlarda denetleyici olarak veya tavsiyelerde bulunmak üzere çağırılırdı.

Katliam videolarında, Necib toplu mezarın kenarında duruyor, sigara içiyor, kameraya gülümsüyor ve eliyle zafer işareti yapıyor. Araştırmamıza göre, onlarla birlikte büyüdüğü için bir seviyede kişisel olarak tanıdığı sivillere yönelik katliamı işlerken hiçbir sıkıntı yaşamıyor gibi görünüyor.

Ayrıca kişiliği hakkındaki araştırmamıza dayanarak, Necib alçakgönüllü ve zeki, iyi bir dinleyici ve genellikle onu tanıyan insanlar tarafından sevilen biri olarak ün kazanmış izlenimi bıraktığını söyleyebiliriz. Görünüşe göre, nefretini ya da karanlık tarafını hiç kimseye göstermemiş. "Böyle bir şeyi yapabileceğini düşünemezdim. Videoyu görünce şok oldum" dedi onu tanıyan bir kişi. Ancak düşmanları da vardı: Necib, 2015’te ön cephede tünel açma faaliyetleri sırasında öldürüldü. (Bazıları bunun içeriden bir iş olduğuna inanıyor, ancak konun bu yönü bu soruşturmanın kapsamı dışında.)

Şebbiha, rejimin resmi silahlı kuvvetleriyle ilişkilendirilmemesi niyetiyle kuruldu. Bu şekilde rejim, Şebbiha’nın uyguladığı şiddetin kendi başına çalışan öfkeli kabadayıların işi olduğunu ve onları kontrol edemediğini iddia edebilirdi (ve aynen böyle de yaptı). Ancak Şam’daki bu milisler sarayın yakın bir dostu olan Fadi Saqqar (gerçek adı: Fadi Ahmed) tarafından yönetiliyordu.

Gözlerinin altındaki koyu halkaları sürekli uykusuzluğu ele veren, çenesiz, zincirleme sigara içen, lise mezunu, şişman bir adam. Ayrıcalıklı bir aileden gelmesine rağmen (babası eski bir istihbarat subayıydı), ayaklanmadan önce yolsuzluktan hapse atıldı. Babasının rejimle bağlantıları onu kurtaramadı. 2011’de baskı ve sindirme için hizmetlerine ihtiyaç duyulması dolayısıyla özel cumhurbaşkanlığı affı almadan önce bir mahkumu öldürdüğü söyleniyor. O sadece Şebbiha’yı kurmakla kalmadı, aynı zamanda göstericilere şahsen bıçakla saldırdığı da görüldü ve kısa sürede sürekli Esad’la kamuoyu önüne çıkan bir rejim önde geleni oldu. Fadi Saqqar’ın gasp, rant ve iktidar meraklısı olması, Esad taraftarlarının bile ondan nefret etmesine yol açtı – örneğin Emced, ona karşı derin bir horgörüden başka bir şey ifade etmedi.

Görüntülerde piyade Necib ve onun amiri olan Fadi Saqqar arasında, lakabı Ebu Munteceb olan Salih el-Ras adında Şebbiha’nın Tadamon komutanı, 50 yaşı bir adam duruyor. Kalem bıyıklı, ürkütücü, uzun boylu bir adam – daha sonra görüştüğümüz birkaç kadın onu tecavüzcüleri olarak tanımlayacaktı.

Ebu Munteceb Tadamon’da bir terör sultası kurdu ve meslektaşları tarafından "Suriye’nin Hitler’i" olarak nitelendirildi. Necib, videoda "patron"a ithafen mesaj gönderdiğinde, doğrudan amiri Ebu Munteceb’e hitap etmiş olabilir, ancak Şebbiha’nın saraydaki genelkurmay başkanı Tümgeneral Bessam Mihraç el-Hassan’a da hitap ediyor olabilir. Suriye’de benzersiz derecede güçlü bir kişi olan bu "Dayı", tecrübesiz kişilere haftalık pazardaki sıradan bir sebze satıcısı gibi görünür, ancak o kadar çok güce sahipti ki, Esad ile çok yakın bağları nedeniyle diğer komutanların herhangi bir kararını geçersiz kılabilirdi.

Görüştüğümüz çok sayıda tanığa göre, kendisini bir zamanlar "mahalleyi her biçimde bombalama" emrini veren Esad’a bağlayan 001 kodlu radyo kanalını arayabiliyordu. Tadamon katliamı videoları ve araştırmamız, İstihbarat ve Şebbiha arasındaki gizli anlaşmayı ve işbirliğini kesin olarak göstermektedir.

 

 

YARIN: ŞAM’IN GÜNEYİNDEKİ İMHA SÜRECİ

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar