Emekli sendikaları hakkında verilen kapatma kararlarındaki hukuksuzluklar (1)

Emekli sendikaları hakkında verilen kapatma kararlarındaki hukuksuzluklar (1)
Anayasa'nın 90. maddesine uygun bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiş olan, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, kanun hükmündedir.

Veli BEYSÜLEN


Bilindiği gibi, Türkiye’de yaşayan milyonlarca emekli ile emekli dul ve yetimi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını koruyacak örgütlenmeye sahip olmadıkları için, ilki 1995 yılında Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı kurulan Tüm Emekliler Sendikası olmak üzere, bugüne kadar birkaç sendika kuruldu. Bütün engellemelere rağmen, bu sendikaların bir kısmı hâlâ sendikal hakkın kazanılması için hukuk mücadelesi sürdürüyor. Ancak son zamanlarda, hayatın diğer alanlarında olduğu gibi bu alanda da birçok hukuksuzluk yaşanıyor ve sendikalar hakkında peş peşe kapatma kararları veriliyor. Ne yazık ki, bu hukuksuzluklar yargının her kademesine sirayet etmiş durumda.

Daha önce, bu sayfada yayınlanan "Türkiye’de Emekli Gerçeği" başlıklı 7 bölümlük yazıda, uzun yıllar Genel Başkanlığını yaptığım Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na bağlı, Türkiye’nin ilk emekli sendikası Tüm Emekliler Sendikası'nın (EMEKLİ-SEN), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) kadar uzanan hukuk mücadelesinde karşı karşıya kaldığı hukuksuzluklara değinmiştim. Ancak bu alanda yıllarca mücadele etmiş biri olarak, son aylarda peş peşe verilen kapatma kararlarında yaşanan hukuksuzlukları da edindiğim deneyimler ışığında irdelemeye çalışmak gerektiğine inanıyorum.

Haklarında kapatma kararı verilse de hukuki süreci henüz tamamlanmamış olan iki sendika mevcuttur. Bunlardan biri AİHM’in olmayan gerekçelerle dosyasını reddetmesinden sonra fiilen kapanmış olan DİSK’e bağlı Tüm Emekliler Sendikası'nın yerine 25 Şubat 2019 tarihinde kurulan, yine DİSK’e bağlı Emekliler Sendikası (EMEKLİ-SEN), diğeri ise MEMUR-SEN’e bağlı Emekliler Birliği Sendikası (EMEKLİ BİR- SEN) adıyla kurulmuşken, bir süre kapalı kaldıktan sonra, 23.09.2013 tarihinde Ankara Valiliği'ne yaptığı başvuruyla yeni bir adla tekrar kurulan Yeni Emekliler Birliği Sendikası'dır (YENİ EMEKLİ BİR-SEN). Bu sendika hakkında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'ndan karar çıktığı için bu yazıda daha ziyade Yeni Emekliler Birliği Sendikası hakkındaki kapatma kararında yaşanan hukuksuzlukları değerlendirerek emekli sendikaları hakkındaki kapatma kararlarının hukuktan yoksunluklarını ortaya koymaya çalışacağım.

Sendikanın kuruluş başvurusunu alan Ankara Valiliği'nin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca başvurunun 5253 sayılı Dernekler Kanunu kapsamında dernek statüsünde işlem yapılmak suretiyle alınması doğrultusunda görüş belirtilmesi sonucu; aldığı evrakları kabul etmedi ve işlem yapmadı. Bunun üzerine, sendika işlemin iptali talebiyle Ankara İdare Mahkemesi'ne başvurdu. Başvuruyu ele alan Ankara 7. İdare Mahkemesi, mevzuata göre sendikaların kuruluşunun izne tabi olmadığını belirterek işlemin iptaline karar verdi. Ankara Valiliği'nin temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay 10. Dairesi, 19.10. 2017 tarihinde idari mahkemenin kararını onadı ve karar kesinleşti. Bunun üzerine valilik bu sefer de, kurucuların emekli olmasını gerekçe gösterdi ve sendikadan, kurucuların çalışanlardan belirlenmesini istedi. Yani Ankara Valiliği, bir emekli sendikasının kurucularının emekli olmasını kabul etmiyordu. Ne yazık ki bu kabul etmeme usulsüzlüğü, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na kadar uzayacak olan çelişkiler yumağının ilk halkasıydı.

Burada valilik, emekli sendikasının kurucularını çalışanlardan seçmemesi üzerine, çalışanlara özel (alan düzenlemesi) düzenlemeler içeren 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, işçiler için düzenlenmiş olan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme kanunlarının yanı sıra, ILO’nun yine çalışanlar için düzenlenmiş olan 87 ve 151 sayılı sözleşmelerini esas almıştır. Bir başka deyişle, hukuksuz işlemini olmayan hukuki bir gerekçeye dayandırmak isteyen valilik, zorlama bir gerekçe yaratmak istemiş ve belirtilen çalışanlara dair düzenlemeler içeren özel alan kanunlarının, sendika kurucularının sendikanın faaliyet göstereceği işkolunda çalıştıklarına dair belgeyi kuruluş dilekçesine eklemeleri gerektiği hükümlerinden hareketle, sendika hakkında iş mahkemesinde dava açmıştır. Davanın çalışanlara dair hakların düzenlendiği kanunlarda istenen, kurucuların işkolu çalışır belgesi vermeleri gerekçesine dayandırılması başlı başına bir çelişkidir.

Öte yandan çalışma ilişkisi içinde olmayan emeklilerin, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Anayasa'nın 90. maddesine uygun bir şekilde imzalanan ve taraf olunan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerde ayrımsız, "herkes"e tanınmış olan sendika hakkını kullanarak kurdukları bir sendikanın kapatılmasına dair davanın iş davalarına bakmakla görevli iş mahkemesinde açılması görev yönünden bir başka çelişkidir. Bu işlem, aktif çalışma hayatı içinde olmayan emeklilerin, çalışanların tabi oldukları mevzuata sokulmak istenmelerine dair, hukuki olmaktan çok idarenin keyfiyete dayanan tasarrufuna meşruiyet kazandırmaya yönelik, zorlama gerekçe oluşturma çabasıdır. Aynı yöntem DİSK’e bağlı Emekliler Sendikası için de izlenmektedir.

Asıl garip olan ise, davada görevsizlik kararı vermesi gereken Ankara 9. İş Mahkemesi'nin, iş mevzuatıyla ilgili olmayıp Anayasa'nın 90. Maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gereken davanın yargılamasına devam etmesi ve kapatma kararı vermesidir. Halbuki ilgili iş mahkemesinin yapacağı şey, iş mevzuatını içermeyen bu davada yetkili mahkeme olmadığından hareketle görevsizlik kararı vermesiydi. Zira sendika Anayasa'nın 51. maddesi ile 4688 ve 6356 sayılı kanunlar temel alarak kurulmuş bir sendika olmadığını açıkça beyan ettiğine göre, bu kanunlara göre yargılama yapılması mümkün değildir. Mahkeme bu davaya bakmak suretiyle, sendikanın kuruluşuna dayanak yaptığı Anayasa'nın 90. maddesi ile kanun hükmünde kabul edilmiş olan ve bir konuda iç kanunlarla farklı esaslar içermeleri durumunda, öncelikle uygulanmaları gerektiği Anayasa'nın aynı maddesi ile hüküm altına alınmış olan, temel hak ve özgürlüklere dair uluslararası sözleşmelerin, özgürlük lehine yorumlanmaları olanağını ortadan kaldırmıştır. Mahkemenin davada iç kanunların sendika kurucularının işkolu çalışır belgesi vermeleri gerektiği hükmü ile sınırlı yargılama yapmak suretiyle sendika hakkında kapatma kararı vermesi, Anayasa'nın 90. maddesinin ihlalidir. Zira Anayasa'nın 90. maddesine uygun bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmiş olan, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, kanun hükmündedir, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz, bir konuda iç kanunlarla farklı esaslar içermeleri durumunda öncelikle hüküm teşkil ederler. Yani kanunların üstündedirler.

Mahkeme, 20.11.2018 tarihli sendikanın kapatılması kararıyla aynı zamanda, Ankara 7. İdare Mahkemesi'nin yukarıda bahsi geçen ve  Danıştay 10. Dairesince de onanmış olan kararı ile kuruluşu tamamlanmış olan sendikayı yok hükmünde kabul ederek, sendikanın yargı yoluyla kazandığı tüzel kişiliğini görmeyip yargı kararına aykırı bir şekilde karar vermiştir.

Sendika avukatının, Ankara 9. İş Mahkemesi'nin verdiği kapatma kararına karşı yaptığı istinaf başvurusunu inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Dairesi, sendika kurma ve üye olma hakkını "herkes"e tanıyan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile Avrupa Birliği Sosyal Haklar Komitesi'nin Polonya devletiyle ilgili verdiği kararı dikkate almış ve emeklilerin sendika kurma hakkı bulunduğundan hareketle yerel mahkemenin kararını kaldırmıştır.

Davacı Ankara Valiliği vekilinin, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Dairesi'nin bu kararına karşı yaptığı temyiz başvurusunu ele alan Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 26.07.2019 tarihli kararıyla, sendikayı bir kez daha yok hükmünde görmüş ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Dairesi'nin kararını bozmuştur. Ne yazık ki, bozma kararı veren 22. Hukuk Dairesi'nin karar gerekçisi de çelişkilerle dolu olup, zoraki karar oluşturma çabası açıkça görülmektedir. Daire kararın gerekçesinde, her bireyin örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğunu, sendika kurmanın ve üye olmanın da örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde kişilere tanınmış bir hak olduğunu kabul etmektedir. Bu çerçevede, temel hak ve özgürlüklere dair uluslararası sözleşmeler ile bu sözleşmelerin sendika hakkının herkese tanındığı maddeleri tek tek belirtildikten sonra, bunlar yokmuş gibi, Anayasa'nın 51. maddesi ile 4688 ve 6356 sayılı kanunlarda belirtildiği şekliyle sendika kurma hakkının sadece aktif çalışma hayatı içinde olan çalışanlar ile işverenlere tanınan bir hak olduğunu kabul ederek karar kurma yöntemine başvurulmuş olması, izahı mümkün olmayan bir hukuki çelişkidir. 

Bir dahaki bölümde süreci ve hukuksuzlukları işlemeye devam edeceğim. Hoşça kalın, sağlıkla kalın!                     

Öne Çıkanlar