'En iyi panzehir barıştır'

'En iyi panzehir barıştır'
Barış Bildirisi'ne imza attıkları için yargılanan akademisyenlerin davasına devam edildi.

HABER MERKEZİ - 'Bu suça ortak olmayacağız' bildirisine imza attıkları için haklarında dava açılan akademisyenlerin yargılandığı davanın duruşması bugünde devam etti. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmayı HDP Milletvekili Erol Dora, çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi ile akademisyenler takip etti.

İlk olarak İstanbul Üniversitesi'nden Araştırma Görevlisi Aslı Aydemir İnönü'nü hakim karşısına çıktı. Savunmasında 90'lardaki köy boşaltmalardan bugüne kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal travmaya vurgu yapan İnönü, bir Türk olduğunu ve bölge kentlerinde yaşananlardan habersiz büyüdüğünü dile getirerek, belli bir yaşa kadar bir tek asker ölümleri ve Uğur Dündar'ın fırınlarda böcek bulması ile büyüdüğünü söyledi. İnönü, "Faili ben olmasam bile bir Türk olarak yaşananlardan suçluluk ve utanç duydum" dedi.

'GELECEĞE DAHA FAZLA TRAVMA TAŞINMASIN DİYE İMZALADIM'

'Çözüm süreci'nin toplumsal barış için umut verici olduğunu belirten İnönü, "Çatışmasızlık koşullarında toplumsal barış ve eşitliği içeren pozitif barış için çaba sarf edebiliriz. İmzaladığımız metin de bu anlamda oldukça önemlidir. Barışın inşası için. O dönem ki koşullar oldukça şiddet dolu ve travmatikti. Aralık ayında durumu belgeleyen rapor olması sosyal medya aracılığıyla bu bilgiye ulaştık. Bildiri barış çabası dileği talebi ve çağrısı içermektedir. Sosyal psikolojinin sunduğu bilgiler de beni imza atmaya itmiştir. Kimsenin çağrısına uyarak ya da herhangi bir örgütün talimatıyla bu metni imzalamadım. Geleceğe daha fazla travma taşınmasın diye akademisyen olduğumdan eşitlik arzusuyla imza attım. Eşitlik duygusu olan bir insan olarak akademisyen olmasaydım da bildiriye imza atardım. İsnat edilen suçlama kabul edilmez. Bu suçlamayı kabul etmiyorum. Sadece barıştan yana olduğumu belirterek beraatımı talep ediyorum" dedi.

İnönü'nün çapraz sorgusu ardından avukatlar savunma yaptı. Avukat Oya Meriç Eyüboğlu, savcının iddianameyi hazırlarken bildiride yer alana iddiaları da araştırması gerektiğini ancak bu yönlü her hangi bir çaba içerisine girmediğini dile getirdi.

HAKİMDEN GAZETECİLERE: BAKALIM NASIL YAZACAKSINIZ

Mahkeme başkanı savunmayı yazdırdığı sırada Eyüboğlu, savunmanın eksik yazıldığını ve ekleme yapmak istediğini söyledi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, izleyicilerin önünde yanlış bir şey yazdırmayacağını belirtti. Mahkeme başkanı ardından duruşmayı takip eden gazetecilere dönerek, önceki hafta görülen bir akademisyenin duruşmasında, akademisyenin beraat talep etmesi üzerine şaka yoluyla 'Raflarımızda beraat kalmadı' dediğini ve bu şakanın 'mahkeme başkanı beraat yok dedi' şeklinde haberleştirildiğini ifade etti. Mahkeme başkanı devamında, "Madem tarafsızlıktan, hukuktan, demokrasiden söz ediyoruz. Şunu da aktarmak isterim. Geçtiğimiz hafta burada konuşulanlar yazılmış. Ama olayın tamamını aktarmıyorsunuz, eksik yazıyorsunuz. Ben o duruşmada şaka yoluyla 'Rafta beraat kalmadı' demiştim. Şu an buradaki basına sesleniyorum madem tarafsızsınız lütfen her şeyi olduğu gibi aktarın, tarafsız olun. Bu söylediklerimi kayıt altına alıyorum bakalım nasıl yazılacak" ifadelerini kullandı.

'YAŞANANLARA SESSİZ KALAMAZDIM'

Daha sonra İstanbul Üniversitesi'nden emekli Ayşe Rezan Tuncay, sanık kürsüsüne geçti. 40 yıllık bir akademisyen geçmişi olduğunu belirten Tuncay, "İnsanın yaşatılması, iyileştirilmesine sahip bir meslekten kaynaklı Güneydoğu'da yaşananlara sessiz kalamazdım. Medyada izlemiş olduğum insan hakları ihlallerinin tespit edilip sorumluların cezalandırılmasını istedim. Ülkede yaşananlara sessiz kalmam mümkün değildir. Toplumsal olaylar karşısında çözüme ve barışa katkı kapsamında hazırlanmış bu metni imzaladım. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Metni internet ortamında gördüm ve imzaladım. Kimseden talimat almadım. Metin hiçbir şekilde şiddet içermiyor. Benim buradaki muhatabım devlettir. Ben barış talep eden bir akademisyen olarak beraatımı talep ediyorum" dedi. 

'SAVAŞ, TECRİT VE İŞKENCENİN PANZEHRİ BARIŞTIR'

Tuncay'ın ardında İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Şahika Yüksel savunma yaptı. Yüksel'in savunmasından satır başları şöyle: "Sayın başkan, sayın mahkeme heyeti, benden 2017 yılı bitmeden savunma yapmam istendi. Savcının 17 sayfalık iddianamesine karşı koruyucu tıp nerden çıktı diye düşünmediğinizden emin değilim. Haklısınız ama neyi, neden anlattığını ve 'suçlu' olduğumuz sonucuna nasıl ulaştığını halen çözemediğim iddianameyi tartışmıyorum. Bu kısmını avukatım yapacaktır. Ben 'savunma' yapmıyorum. Ben 2016 Ocak'ında kendi yaşadıklarımı bir hekim ve insan olarak size açıklayarak, ifade etmek istiyorum. Savaş, tecrit, işkence sağlığı ve ruh sağlığını bozar, hastalıklara yol açar. En iyi panzehir barıştır. İnsanlar ve hayvanlar barış ortamında gelişir ve doğa barış durumunda tahrip edilmez. İnsanların temel ihtiyaçlarına ulaşmasına engel olduğunu düşündüğüm uzun süren sokağa çıkma yasakları, kadınların, çocukların, yaşlı insanların öldürülmesine dair yaygın gazete ve sosyal medya haberleri ve hatta savaş zamanlarında bile insanın kutsalı olması gereken cenazeler. Dinlediğim asker olsun, sivil veya bu kişilerin yakınları olsun, her kişinin öyküsü ruh sağlığı alanında çalışan birisi olarak beni derinden sarstı. Üyesi olduğum Türk Tabipleri Birliği'nin Diyarbakır Tabip Odası'ndan meslektaşlarımın ve kurucusu olduğum Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın raporlarını görmemiş gibi yapabilir miydim? Sadece üç örnek vermek isterim. Evine uzun süre ateş açılan 80 yaşında bir kişi geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiğini, 19 Aralık'ta evinin bahçesinde vurulan 59 yaşındaki Taybet İnan'ın cenazesi yedi gün evlerinin olduğu sokakta mahalle içinde kaldığını, ancak 25 Aralık 2015 günü morga götürülmesine izin verildiğini, ölü bedeninin tüm komşular çoluk çocuk ve kendi ailesi tarafından görülebildiğini ama yanına gidilemediğini, 20 Aralık 2015 tarihinde, zihinsel engelli olduğu belirtilen 22 yaşındaki Egit Kaçar'ın mahallesinde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaralandığını okuduk. İşte, insanların temel ihtiyaçlarına ulaşmasına engel olduğunu düşündüğüm uzun süren sokağa çıkma yasakları, kadınların, çocukların, yaşlı insanların öldürülmesine dair yaygın gazete ve sosyal medya haberleri ve hatta savaş zamanlarında bile insanın kutsalı olması gereken cenazelerin sokaklarda günlerce kalıp, yakınlarının kurda kuşa yem olmasın diye pencereden köpeklere taş attıklarını anlattıkları haberleri okumam sonucunda derin bir üzüntüyle bir an önce barış talebiyle bu metni imzaladım." (Mezopotamya Ajansı)

Öne Çıkanlar