Engelsiz bir üniversite ütopya mı?

Engelsiz bir üniversite ütopya mı?
Uygun koşullar ve şartlar yerine getirildiğinde, ihtiyaçlarına yönelik fon ayrıldığında engelli bireylerde pekâlâ bilimsel araştırmalarda, kongrelerde, konferanslarda yer alabilir.

Yağmur KAYA


ARTI GERÇEK- Birçok insanın kolaylıkla ulaşabildiği sağlık, istihdam, bilgi ve eğitim gibi hizmetlere erişimde, engelli yurttaşlar birtakım bariyerle karşılaşıyor. Bariyerlerin yer aldığı bir diğer alan ise üniversite ve akademiler. Katip Çelebi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü birincilikle tamamlayan Büşra Büke (25), üniversitelerde, akademi de engelli bireylere yönelik erişilebilirlik mevzusunda çözüm odaklı kapsayıcı adımlar atılmadığı için birçok engelli bireyin bu kurumlarda kendini temsil etme fırsatı bulamadığını ifade ediyor.

İzmir’de yaşayan ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans Programını kazanan Büke, yüksek lisans tez dönemine geçtiğinde Engellilik Sosyolojisi alanında çalışmalar yapmak istediğini beliriyor. Büke ile üniversite ve akademide engelli bireylerin eğitime erişememe nedenlerini ve çıkış yollarını konuştuk.

‘ENGELLİ BİREYLER NORMALLİĞİN DIŞINDA’

Bazı gruplar belli alanlarda dışlanma ve dezavantaj durumuyla yüz yüze kalıyor mu?

"Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD ) verilerine göre,  dünya nüfusunun yüzde 15’ini engelli bireyler oluşturuyor. Türkiye’de bu oran en son yüzde 13 düzeyindeydi sanırsam. Yetersiz ya da kısıtlı yaşam koşullarını deneyimledikleri için dezavantajlı olarak sayılıyor bu bireyler. Çünkü toplumsal dünyanın düzenleniş biçimi ve organize olma biçimlerinde sıkıntı var. Normallik, ‘sakat’ ya da ‘anormal’ kişi sorunu yaratacak biçimde inşa edildiğinden dolayı engelli bireyler bu normalliğin dışında değerlendiriliyor ve bu da sosyal engellemeler ile karşılaşmalarını kaçınılmaz kılıyor."

‘SOSYAL DIŞLANMA EŞİTSİZLİK YARATIR’

"Örselenmeleri ve ötekileştirilmeleri onların sosyal etkileşim alanlarından uzak kalmalarıyla sonuçlanıyor. İşte adım adım böyle başlıyor belli alanlardan dışlanmaları. Sosyal dışlanma tabii ki eşitsizlik yaratır, mevcut eşitsizlikler giderilmediği taktirde de sosyal dışlanma süregelir. Bu bir kısır döngüdür. Engelli bireylere ‘eksiklik’, ‘yetersizlik’ gibi kültürel anlam atıfları dolayımında yaklaşıldığı müddetçe tam bir bütünleşme ve kapsayıcılık mümkün olamıyor ne yazık ki."

‘ÜLKEMİZDE ENGELLİ BİREYLERİN AKADEMİDE YER ALMASI ENDER BİR DURUM’

"Normalci ve sağlamcı ideoloji, her bireyden toplumda belirlenen standartlara uymasını beklemektedir ancak normallerin sınırları ihlal edildiğinde bundan hoşlanmamaktadır. "Normal"in dışında kalan, toplumun dışına öteleniyor. ‘Normalden sapma’, toplum için işlevsel olan uygunluk kriterine uymama biçiminde değerlendirilir. İşte bu işlevselliği de engelli bireyin yeterince sağlayamayacağı düşünülüyor. Galiba akademide de bu düşünce tam aşılabilmiş değil. Akademik kadrolarda engelli bir akademisyenin yer alabilmesi ülkemizde çok ender karşılaşılan bir durum. Halbuki uygun koşullar ve şartlar yerine getirildiğinde, engelli bireyin ihtiyaçlarına yönelik belli bir fon ayrıldığında herhangi bir engellenme ve dışlanmışlık durumu söz konusu olmaz aslında ve işte o zaman engelli bireyler de pekala bilimsel araştırmalarda, kongrelerde, konferanslarda yer alabilirler."

Engellilere yönelik erişilebilirlik mevzusunda çözüm odaklı kapsayıcı adımlar atılıyor mu?  Önerileriniz neler olması yönünde, fikirleriniz nelerdir?

"Aslında bu konuda yapılagelen çalışmayı yadsıyamayız. 2018 yılından itibaren YÖK tarafından üniversitelere Engelsiz Üniversite Ödülleri takdim ediliyor ve üniversitelerin erişilebilir kılınması yönünde teşvik edici adımlar atılıyor. Fakat bahsettiğim mevzunun netleşmesi için sizlerle 2020’ye ait veriyi paylaşmak istiyorum.

"Mekanda Erişilebilirlik Bayrağı"; 431 başvuru alınırken, 41 üniversiteye toplamda 118 Turuncu Bayrak verilmiş.

"Eğitimde Erişilebilirlik Bayrağı"; 141 başvuru alınırken, bu başvurular neticesinde 8 üniversite toplamda 9 yeşil bayrak kazanmış.

"Sosyo-Kültürel Faaliyetlerde Erişilebilirlik Bayrağı"; yapılan 141 başvuru sonucunda 12 üniversite toplamda 17 mavi bayrak ile ödüllendirilmiş."

‘ÜNİVERSİTELERDE FİZİKİ SOSYAL EŞİTSİZLİKLER DEVAM EDİYOR’

"Görüldüğü üzere başvuru sayısına oranla ödül almaya hak kazanan üniversite sayısı istenilen düzeyde değil. Ödül kazanan üniversite ve programlarına dair detaylı bilgiye engelsiz.yök.gov.tr adresinden ulaşabilirsiniz. Uygun koşulları sağlama yolunda gerekli adımları atmamış üniversitelerde engelli bireylerin çektiği sıkıntılar, karşılaştıkları fiziki sosyal eşitsizlikler devam etmektedir. Belli ki engelsiz bir üniversite ekosisteminin oluşturulabilmesi yönünde etkili uygulamaların daha hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Belki de hali hazırdaki durum üniversitelerin inisiyatifine bırakılmamalı ve bir yaptırımı olmalıdır."

Üniversitelerde yüksek lisansa geçişte engelli birey sayısında keskin bir düşüş yaşandığına dair bir veri paylaşmışsınız. Bunun gerekçesi nedir, neler olabilir?

"En güncel veri YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın şu ifadelerinde yer almaktadır: "Yükseköğretim sistemimizde bugün itibarıyla öğrenci sayımız 7 milyon 852 bin 51'dir. YÖKSİS verilerine göre farklı engel düzeylerindeki öğrencilerimizin sayısı ise 50 bin civarındadır. Bu sayı yükseköğretim sistemimizdeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 0,66'sını teşkil etmektedir."

‘ÇÖZÜM, BİLİNÇ KAZANDIRMAK’

"Ben şöyle düşünüyorum. Üniversite çağında olup üniversite eğitimi alamayan engelli öğrenci sayısına dair net bir bilgi sahibi olamasak da kabul edelim ki yüzde 0,66 düşük bir oran. Demek ki hala engelli bireylerin eğitim hayatına tam ve etkin katılımını sağlamada yetersiziz. Kimi engelli öğrenciler de örgün eğitime devam edebilme fırsatını bulamayıp açık öğretime yönelmek zorunda kalabiliyor. Örnek vereyim YÖK’ün 2019 yılı verilerine göre üniversitede eğitim gören üniversiteli genç sayısı 47 bine ulaşmıştır. Ancak bu sayı içerisinde yalnızca 5 bin öğrencinin örgün eğitim sistemine dahil olduğu görülmektedir. Halbuki sosyalizasyon süreci için formel eğitim kurumlarına tam ve etkin katılım önem arz etmektedir. Ayrıca eğitim hayatının ilk aşamalarında akran zorbalığına maruz kalmış engelli bireyler sonrasında eğitimi yarıda bırakma kararı alıyorlar.

Peki bunun için ne yapılabilir?

Aslında çözüm şu; bilinç kazandırmak. Okul öncesi, anasınıfı ve birinci sınıf öğrencilerine farklı engel grubundaki bireylere dair farkındalıklarını sağlamak maksatlı kısa eğitici sunumlar videolar gösterilebilir. Öğrencilerin velilerine de bilgi amaçlı toplantılar organize etmek gerekli. Ne yazık ki aldığımız bazı hoş olmayan duyumlar var. Çocuğunun sınıfında engelli öğrenci istemeyen ve bunu son derece rahat bir şekilde dayatmaya çalışan aileler var."

‘YÜKSEK LİSANS, DOKTORA DÜZEYİNDEKİ ENGELLİ BİREY SAYISI DÜŞÜK’

"Farkındalık kazandırmadan toplumsal değişimi sağlamak pek mümkün görünmüyor. Bahsettiğim dışlanma ve ötekileştirme ile karşı karşıya kalan engelli bir öğrenci bununla nasıl başa çıkabilir ve eğitime devam etme arzusu duyabilir ki? Dolayısıyla mesele eğitim hayatının ilk kademelerinden başlayıp üniversite ve sonrasında akademik kariyer yapabilmeye doğru uzanıyor. Yüksek lisans, doktora düzeyindeki engelli birey sayısı düşük. Tabi ki yüksek lisans yapmayı isteyip istememek bunu hedeflememek bir sebep olabilir ancak asıl mesele bunu amaçlayıp karşılaşabileceği fiziki ve sosyal zorlukları düşünüp kararından vazgeçmek zorunda kalan engelli üniversite öğrencilerine ulaşıp sorunlarını çözmeye yönelik adımların atılabilmesidir.

Engelli gencin engel durumu ve oranı, engelli bireyin ailesinin bu süreci destekleyip desteklememesi, eğitim kurumlarının erişilebilirliği, engelli gencin ve ailesinin sosyo-ekonomik koşulları, kurumsal yetersizlikler vs. gibi etmenler bir an önce saptanıp kapsayıcı adımların atılması bu nedenle önemli. Kısacası bahsedilen mevzu hak temelli bir anlayış çerçevesinde atılımlar yapabilmektir."

Kişisel yaşamınızdan, kısıtlılıktan, zorluklardan ve bu zorluklarla başa çıkma yöntemlerinizden bahseder misiniz?

"Yaşamda hepimizin bir hikayesi var ve hepsi kıymetli. Ancak biliyorsunuz ki herhangi bir başarı elde edebilmiş engelli bireylerden beklenen yaşam anlatısı genellikle dramatik azim öyküsü şeklinde oluyor. Ben bunun da ayrımcı söylem ve pratikleri yeniden ürettiğini düşünenlerdenim. Başarı elde etmişsek insanüstü azim örneği göstermemizin gerekmediğini vurguluyorum. Sosyal organizasyonun kuruluşunda her bireyi dahil eden kapsayıcı yaklaşım gerçekleştirildiği taktirde engelli bireyin de başarısı son derece olağan ve marjinalleştirilerek sunulmasına lüzum yok."

‘ENGELLİLİK HALİMİZ BİZİM YAŞAM DENEYİMİMİZ’

"‘Engeli başarmasına engel olmadı’ tarzında anlatımlar aslında engellilere yönelmiş bir mikro saldırganlık örneğidir. Bizlerin üstesinden gelmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken engellilik hallerimiz değil çünkü onlar bizim yaşam deneyimimiz. Asıl mücadele edilmesi gereken noktanın sağlamcı (ableism) ideolojisi. Ben bu hususta eğitim hayatına atıldığım ilk zamandan bu yana herhangi bir dışlanma, ötekileştirme, akran zorbalığı gibi kötü tecrübeler yaşamadığımı belirtmek isterim. Dolayısıyla içsel tatmine ulaşabilme yolunda eğitim hayatım benim için son derece olumsal. Devamlı kendime yeni hedefler koyarak o doğrultuda ilerlemek isteyen biriyim."

‘ENGELLİ BİREYLERİN BİRAZ SESİ ÇIKMALI, MAKBUL ENGELLİ MODELİNDEN SIYRILMAMIZ LAZIM’

"Annem, babam, karşılaştığım öğretmenler ve akademisyenler farkındalığı yüksek bireyler olduğundan dolayı örselenmeye maruz kalmadım ve bana hep destekleyici tutum takındılar. Kimse içimdeki ışığı söndürmeye çalışmadı. İçinde bulunduğum koşullar açısından mücadele etmek zorunda kalan ben değildim ancak mücadele etmek zorunda kalan engelli bireyleri de görmezden gelemezdim. Sanırım engelli bireylerin biraz sesi çıkmalı, "makbul" engelli modelinden sıyrılabildiğimiz oranda hak temelli anlayışın yerleşmesi mümkün olabilecek.

Öne Çıkanlar