Engin: AKP'nin yani Nakşibendi ağırlıklı siyasal İslam'ın Gülencilere çok ihtiyacı vardı

Engin: AKP'nin yani Nakşibendi ağırlıklı siyasal İslam'ın Gülencilere çok ihtiyacı vardı
OHAL süresinin uzatılmasıyla seçimlere bu ortamda girilecek olmasını Engin, 'Bu koşulları ortadan kaldıracak ciddi bir muhalelefetin en ufak bir izini dahi görmüyoruz' diye yorumladı.

ARTI GERÇEK- 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde, darbe sürecine giden süreci gazeteci Aydın Engin, ARTI TV'de ekrana gelen "Haber Aktüel" programında değerlendirdi. Engin, iktidarın darbe sürecine giden dönemde yaptıklarını ve bunların sonuçlarını yorumladı. 

'AKP'NİN YANİ NAKŞİBENDİ AĞIRLIKLI SİYASAL İSLAM'IN GÜLENCİLERE İHTİYACI VARDI'

Aydın, darbe girişimine giden süreç öncesinde AKP-Cemaat ilişkisinin nasıl çatışmaya dönüştüğü konusunda, "Bu uzun bir hikaye ama özetlemek gerekirse" diyen Aydın "2002'de AKP iktidara geldiği zaman, daha o günden Cemaat, o zaman öyle deniyordu, sonradan 'FETÖ' diye vaftiz edildi, tam desteğini sağladı ve bu desteğe Erdoğan'ın ve AKP'nin yani Nakşibendi ağırlıklı siyasal İslam'ın çok ihtiyacı vardı. Çünkü onlar çocuklarını imam hatip okullarına yolladıkları için o zamanki askeri vesayet koşullarında bu çocuklar ilahiyat fakültesi dışında üniversiteye gidemiyorlardı. Dolayısıyla AKP'nin hükümeti yürütmek için ihtiyacı olan kadroları yoktu. Buna karşılık, 'Gerekirse başınızı açın, gerekirse kapınızın önüne boş içki şişeleri bırakın ki sizin İslamcı olduğunuz anlaşılmasın' diye uyanık davranan Fethullah Gülen takımı, üniversitelerden yeteri kadar kadro biriktirmişti" diyerek şöyle devam etti:

'ÇATIŞMANIN İLK RAUNDU CEMAAT'İN MİT MÜSTEŞARINI SORGUYA ÇAĞIRMASIYLA BAŞLADI'

"Gülen, İzmir'de verdiği bir vaazda hedeflerinin askeriye, dışişleri ve yargı olduğunu açıkça söylemiş ve bunu başarıyla uygulamışlardı. Dolayısıyla Nakşibendiler ile Nurcular, Nurcular'ın güçlü bir kolu olan Gülenciler arasında güçlü bir nikah kıyıldı. Karşılıklı yararlandılar. Cemaat açılan imkanlarla etki alanını yalnız Türkiye'de değil dünyada da genişletti. Buna karşılık Erdoğan ihtiyacı olan kadroları oradan devşirdi. Her şey iyi gidiyordu ama cemaatin devletteki ağırlığı gitgide artmaya başladı. İktidarı bölüşmek zorundaydılar ama Erdoğan başta olmak üzere AKP'lilerin buna tahammülü olamazdı. 

2010'daki referandumda Gülen 'Gerekirse mezardakileri çıkarın oy kullandırın' dedikten bir yıl sonra 2011 sonbaharına doğru bir şeyler başladı, çatışmanın izleri su yüzüne çıkmadı ama gazetecilerin kulaklarına bir şeyler geliyordu. Cemaat kadrolarını devlete sokamaz duruma gelmeye başladı. İlk raunt, Cemaat'in MİT müsteşarını sorguya çağırmasıyla başladı. Ancak bir zamanlama hatası yapıldı, müsteşarın sorguya çağrıldığı tarihlerde Erdoğan'ın ameliyat olması bekleniyordu ama o bir hafta, on gün kadar ertelenince müsteşara 'Kesinlikle gitmeyeceksin' talimatı verildi. Artık gazetecilerin de takip edeceği kadar açık bir savaş başladı. Ondan sonra 17 Aralık'ta ses bantlarıyla hırsızlıkları, yolsuzlukları, yalanı, talanı açığa vuran ve gerçek olmadıkları inkar edilemeyen kayıtlar yayınlandı. Rıza Zarrab ve birkaç bakan çocuğu gözaltına alındı. Yetmedi, o tarihlerde Erdoğan Cemaat'e 'FETÖ' dedi, Fethullahçı Terör Örgütü'nün kısaltması yani. 

'CEMAAT'LE ORDUNUN ÇOK KÜÇÜK BİR BÖLÜMÜ VE BİR TAKIM 'SALAK KEMALİSTLER' BERABERDİ'

25 Aralık'ta daha büyük kayıtlar yayınladı Cemaat ve düşman kardeşlere dönüştüler. Devletin imkanlarını elinde tutan AKP'ye karşı Cemaat son olarak 'Ya herru ya merru' diyerek son çare olarak darbeye kalkıştı. Aptaldılar, beceriksizdiler, acemiydiler; yaz akşamı insanlar ortalıkta cıvıl cıvılken darbe yapmaya kalktılar. Darbeyi de yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. En önemlisi, belirleyici olan odur, Birinci Ordu'nun onayını almayan hiçbir darbe başarıya ulaşamamıştır. Ben başarılı olan olmayan 5-6 darbe girişimine tanık oldum. Birinci Ordu'nun desteğini ya da onayını almayan hiçbir başarılı olamadı. Ordunun çok küçük bir bölümü, bir takım 'salak Kemalistler' diyelim, onlarla beraberdi. TSK'nin 60'ta biri bile darbeyi desteklemedi."

'TAYYİP ERDOĞAN VE TAKIMI İÇİN BU GERÇEKTEN DE ALLAH'IN LÜTFU OLDU'

Darbenin ardından Türkiye'nin farklı bir iklime bürünmesi, Erdoğan'ın ilk açıklamalarından biri olan "Allah'ın lütfu" açıklaması ve "iktidarın 15 Temmuz fırsatçılığı" yorumları üzerine de konuşan Engin, şunları söyledi:

"Erdoğan gibi dinbaz ve kurnaz bir politikacı için bulunmaz bir fırsat oldu. Çünkü 'darbeyi ve darbecileri cezalandırma' adı altında kendi siyasal hedeflerine ulaşabileceği bir düzenin taşlarını döşeyebileceğini fark etti ve o nedenle 'Allah'ın lütfu' dedi. Tayyip Erdoğan ve takımı için bu gerçekten de Allah'ın bir lütfu oldu. Zaten kör topal ilerleyen demokrasiyi kazıdılar adeta. Demokrasi dediğimiz zaman, denetlenebilen bir iktidar demektir, bu tümüyle yok edildi. Yargı bugün ta olarak teslim olmuş vaziyette. Aynı şekilde Meclis göstermelik hale geldi. Tek adam yönetimi, buna otokrasi, oligarşi hatta diktatöryal bile desek yanlış olmaz, bu süreçte padişah gibi değil ama bir Emir, İmam gibi kavramlara uygun bir sistem oturttu. Erdoğan bugün OHAL düzenini en son oylanan torba yasayla 3 yıl daha uzatıyor. Bu koşullarda yapılacak seçimlerin sonuçlarının nasıl olacağını tahmin etmek için kahin olmak ya da çok zeki olmak gerekmiyor."

'MUHALEFET SAFLARINDA HÂLÂ MİLLİYETÇİ MANTIK SÜRÜYOR, UMUDUM YOK'

Engin'in, "Bu koşulları ne önleyebilir?" sorusuna yanıtı ise şöyle: 

"Evet ve hayır. Evet, eğer muhalefet bu bilinçlenmeyle kenetlenmeyi başarırsa. Bu konuda umutlu muyum? Hayır, değilim. Meclis'te Tayyip takımına laf yetiştirmek, mütedeyyin muhtarlarla toplantı yapmak, Güneydoğu'da esnafları ziyaret etmek gibi sonucu değiştirmeyecek ve 15 Temmuz koşullarını ortadan kaldıracak ciddi bir muhalefetin en ufak bir izini dahi görmüyoruz. İYİ Parti, MHP'den kopmuş milliyetçi-ırkçı ama şiddete daha az başvuran ama şiddete ihtiyaç kalmadan da o zihniyeti yansıtan bir parti. Varlığıyla yokluğu tartışılacak halde olan Deva Partisi ve 'büyük türk düşünürü' Davutoğlu'nun partisi, keza hayatı gitmiş bayatı kalmış Saadet Partisi, 'moruklar partisi' de deniliyor onlara; bütün bunlar bir araya gelse bile ağızlarına almaya bile çekindikleri HDP'yi ve orada yer alan sol ve sosyalist seçmeni yok sayacak bir muhalefet hareketinin başarıya ulaşma şansının olmadığını onlar da görüyorlar. 'AKP kalsın ama Kürtlerle el ele tutuşmuş olmayalım'dan ibaret bir milliyetçi mantık hâlâ muhalefet saflarında sürüyor. Bu böyle sürüp giderse biz 5 değil 15 yıl daha 15 Temmuz koşullarında yaşamaya devam ederiz. Tabii buna yaşamak denirse."

Öne Çıkanlar