Erdoğan bilerek yapıyor: 'Beyaz Türkler' için alarm çanları çalmalı

Erdoğan’ı Erdoğan’ın dilini içselleştirerek, sahiplenerek yenemezsiniz. Yeni bir dil lazım. Yaraları sarıcı, birleştirici ve geleceğe güven verici. Yoksa Türkiye bedel ödemeye devam edecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan giderek sadece daha İslamcı-Türkçü bir dil kullanıyor, seküler kesimi aşağılayıcı bir tavır alıyor. Faiz-Nas konusunun ardından evinde köpek besleyenleri "Beyaz Türkler" diye ‘öteki’leştirmesi, yıllardır seküler kesim tarafından küçük görülmüş bir muhafazakar olarak içselleştirilmiş bir öfkenin dışa vurumu değilse, ürkütücü bir seçim stratejisinin altyapısını oluşturuyor gibi…

Bu sözler toplumu birleştirici, bütünleştirici olması gereken bir siyasi liderin sarf edeceği cinsten laflar değil: "Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın. Bu köpekler parası bol olanların köpekleri. O yavru orada paramparça oluyor, acaba babasını nasıl aldatırız onun gayreti içindeler. Ama bunun bedelini ödeyecekler."

İktidara geldiği günden beri toplumu kutuplaştırıcı bir dil benimseyen Erdoğan bu şekilde tabanını konsolide etti. 15 Temmuz sonrası muhalefeti farklı kamplara bölerek değişik kavramlarla etiketleyen Erdoğan çok başarılı bir biçimde muhalefete de bu dili kabul ettirdi.

Bugün Türkiye’de Cumhur İttifakı benzer bir dil ve üslup içinde tek vücut olmuşken muhalefet paramparça. Birlik içinde bir bölünmüşlük var. Herkes Erdoğan’ın "FETÖ"cü söylemini benimsemiş. Bu benimsemede benzer bir şekilde suçlanma endişesi kadar Cemaate duyulan öfkenin payı olduğu kuşkusuz, özellikle de seküler kesimde.

Benzer bir dışlamayı Kürt Siyasi Hareketi’ni terörist olarak etiketleyerek başarıyor Erdoğan. Muhalefetin de benimsediği bu söylem zaten güçsüz olan Millet İttifakı’nı iyice zayıflatıyor. 

Bu hem muhalefeti zayıflatıyor, hem de "FETÖ" ve "Terörist" nitelemesi yapılan insanlara hukuk dışı uygulamaların, keyfi cezaların ve daha ağır uygulamaların yolunu açıyor. Erdoğan’ın üslubu cezalandırma sırasının seküler kesime gelmekte olduğunu açıkça gösteriyor.

Bir Cumhurbaşkanı’nın kendi yurttaşlarını "Beyaz Türkler" ve "İnançlı müslümanlar" olarak ayırması, ötekileştirmesi ve "şımarık zenginler" olarak hedef haline getirmesi Erdoğan’ın konu sandık olunca sınır tanımayacağının açık bir göstergesi.

Burada yüksek enflasyon-düşük ücret sarmalında kıvranan kesimlere öfkelerini yöneltecekleri bir hedef de göstermiş oluyor. Bu dilin kullanılmaya devam edilmesi, seçim ortamında çıkacak bir en küçük kıvılcımda "Beyaz Türklerin" öfke ve şiddetin hedefi haline gelmesi riskini de içinde taşıyor.

AKP binaları önünde patlamadan bulunan bomba seçenekleri, seçim ortamında neler yaşayabileceğimizin işaret fişeği. 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşananlar, Kürtlerin uğradığı şiddet karşısında susanları çok parlak günler beklemediğini açıkça ortaya koyuyor.

Ankara’da, İstanbul’da polisin zımmi izniyle Suriyelilere yönelen şiddet, bu dilin ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin işaretini veriyor. Gezi ile özdeşleştirilen, parasını ne yapacağını bilmediği için azgın köpek beslemekle suçlanan bu kesim, yoksullar için şeytanlaştırılıyor. Bu dilin yol açtığı sonuçları Cumhuriyet’in tarihini bilen herkes biliyor.

Muhalefet hala kendisini kandırıyor. Anketlerin, kamuoyu araştırmalarının gazına gelip sandıkta Erdoğan’ı devirebileceği hayali kuruyor. Bu ham bir hayal. Açıkça artan gerilim ortamında parçalı muhalefetin yakın geçmişte olduğu gibi, bir araya gelip ortak bir tavır alması mümkün olmayacak ve atı alan yine Üsküdar’ı geçecektir.

Türkiye, Kürt takıntısından bir an önce kurtulmalı ve demokratik-laik bir hukuk devleti ilkeleri etrafında birleşmelidir. Ekonomide yaşanan yıkım ve yağma, giderek sertleşen bölücü ve ayrıştırıcı dil, seçim ortamı için hiç de iyi sinyaller vermiyor.

Bunca yaşanandan sonra bu gerçeğin görülmemesi ise insanı gerçekten endişelendiriyor. Tablo açık, 7 Haziran’da ne yaşadıysak sandık ortaya geldiğinde yine yaşayacağız. Bu gün gibi aşikar. Kürtlere yönelik şiddet, Beyaz Türkleri de hedef aldığında muhalefetin kumdan kule gibi yıkılması işten bile değil.

Türkiye’den uzakta olmamız sağlıklı yorum yapmayı zorlaştırıyor olabilir ama 20 yıldır tanıdığım Erdoğan’ın nasıl bir seçim ortamı yaratmaya çalıştığını görebiliyorum. Polise, yargıya, MİT’e, sokaklara hakim Erdoğan insanları oy sandığına gitmekten caydıracak, sindirecek bir ortam yaratabilir.

Başkalarının yaşadıkları sıkıntılara, çektikleri acılara burun kıvıran, görmezden gelen seküler kesimi çok parlak günlerin beklemediği ortada. Muhalefet açık ve net olmalı: çerçevesi çizilmiş demokratik, laik, hukuk devleti etrafında ötekileştirmeden, dışlamadan birleşmesi. 

Bu, açık ve yakın bir tehlike. Erdoğan’ı Erdoğan’ın dilini içselleştirerek, sahiplenerek yenemezsiniz. Yeni bir dil lazım. Yaraları sarıcı, birleştirici ve geleceğe güven verici. Yoksa Türkiye bedel ödemeye devam edecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi