Erdoğan 28 Şubat’ta yaşadıklarından ders almamış görünüyor

Erdoğan, 28 Şubat paşaları gibi bir güç körlüğü yaşıyor ve HDP’yi kapatarak; Ekrem İmamoğlu’nu görevden alıp siyasetten yasaklatarak iktidarını koruyacağına inanıyor.

28 Şubat döneminde bir şiir okuduğu için üç ay yatan ve siyasetten yasaklanma tehdidiyle karşı karşıya kalan Erdoğan, bu haksızlığın yarattığı atmosferi çok başarılı bir şekilde kullandı ve kendisini "Demokrasi Kahramanı" ilan ederek AKP’yi iktidara taşıdı.

Sonradan yaşananlar demokrasiyi tramvay gibi görmekten asla vazgeçmediğini, Milli Görüş gömleğini dilediğince çıkarıp giydiğini ve iktidarı elinde tutmak için kiminle gerekiyorsa onunla işbirliğine gitmeyi tercih ettiğini ortaya koydu. Bu kararı kendi ve yakın çevresinin ikbali açısından olumlu olduysa da koca ülkeyi bir uçurumun kenarına taşıdı.

Ağır bir bedel ödenerek yaşanan bu sürecin iki faydası oldu. İlki muhafazakar kesimi kamusal alana dahil etti. "Başörtülü" oldukları veya namaz kıldıkları için aşağılanan, düşman edilen kesimle toplum barıştı. Bugün CHP de dahil olmak büyük çoğunluğun başörtüsü ve ibadetle herhangi bir sorunu kalmadı. Aksine bu büyük kesimi endişelendirmemek amacıyla siyaset dillerini sekülerlikten uzaklaştırdılar…

Bekir Ağırdır T24’den Murat Sabuncu ile yaptığı programda bu noktayı gayet güzel özetlemiş:

"AKP’li seçmen de değişti. Sözü edilen kitle de kentli hayatı benimsiyor. Güncel hayat pratiklerinde seküler ile muhafazakar dünya kentleşmede benzeşiyor. Muhafazakar dünya da bunca kutuplaşmalara rağmen aynı mahalle aynı bina aynı ofis ortamında bütünleşiyor. Sözü edilen insanlar muhafazakar seküler dünyaya her geçen gün yakınlaşıyor. Bu analize başlarken yüzde 60’lardan yüzde 40’lara gerilemiş bir kümeden söz edeceğiz."

İkincisi ise, bu kesim başta tüm toplumun demokrasi ve hukuk devleti ile ekonomik kalkınma ve refah arasındaki bağı yaşayarak deneyimlemelerini sağladı. AKP ile büyüyen bir kuşak, Türkiye’nin Avrupa Birliği vizyonunu da, Avrasyacı ve baskıcı uygulamalarını da gördü. Hukuk devleti yolunda atılan adımların refahını arttırdığını, ülkesini, pasaportunu ve parasını değerli ve itibarlı hale getirdiğini gördü.

Bu gerçeğin kaçınılmaz bir sonucu olarak Erdoğan, kentli seçmeni seküler veya muhafazakar farkı olmadan önemli ölçüde kaybetti. Konda ve Metropoll gibi kamuoyu araştırma şirketlerinin araştırmaları Erdoğan’ın bugünkü koşullarda ne Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ne de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu karşısında bir şansı olmadığını ortaya koyuyor.

Metropoll’ün Erdoğan’ın görev onayıyla ilgili araştırması, kendisine olan desteğin her geçen gün eridiğini gösteriyor. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görev yapış tarzıyla ilgili yapılan ankette Erdoğan'ın seçmenden desteği yitirdiği görülüyor. Metropoll her ay düzenli yaptığı ankette seçmenlere "Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevini yapış tarzını onaylıyor musunuz"sorusunu yöneltiyor.

Geçtiğimiz ay Erdoğan'ın görevinin yapış tarzı için "Evet onaylıyorum" diyenlerin yüzde 38,6’da kaldığı, "Hayır onaylamıyorum" diyenlerin ise yüzde 57,2’ye yükseldiği görüldü. Partilere göre oy dağılımına bakıldığında AKP’nin yüzde 4’ü "Hayır onaylamıyorum" derken MHP’de yüzde 30,6 Erdoğan’ın görev yapış tarzını onaylamadı.

İstanbul seçiminin kaybını hazmedemeyip tekrarlatan ve bunun sonucunda seçmenin tepkisine çeken Erdoğan, ikinci seçimde ağır hezimete uğradı. Bu deneyimi ve 28 Şubat sürecinde yaşadıklarının kendisini nasıl ulusal çapta bir kahraman haline getirdiğini unutmuşa benziyor Erdoğan.

28 Şubat paşaları bir güç körlüğü yaşıyor ve HDP’yi yasaklatarak; Ekrem İmamoğlu’nu görevden alıp siyasetten yasaklatarak iktidarını koruyacağına inanıyor. Oysa siyaset mühendisliğinin işleyeceği noktayı aşmış vaziyette. Türkiye kötü durumda ve yarını daha da kötü olacak. AKP ve Erdoğan ne yaparsa yapsın bugünkü oy oranını mumla arayacak. Teşkilatı yorgun ve akçeli işlere yönelmiş. Bunun sonucunda İstanbul seçimi için hazırladığı görsele Edirne’deki Selimiye Camii görselini koyacak kadar şaşkın.

Bunun iki anlamı var… Ya Erdoğan içine kapandığı Saray yüzünden gerçeklerden tamamen kopmuş durumda, hala rakipsiz bir lider olduğunu, halkın kendisinden asla vazgeçmeyeceğini düşünüyor ya da seçimi bir şekilde yapmamayı planlıyor.

Meşruiyetini sandıktan almaya önem verdiğini bildiğimiz Erdoğan’ın sandığı halkın elinden almasının ülke ve kendisi için çok ağır sonuçları olacağı kesin. Bu halk uzun zamandır tepkisini sadece sandıkta göstermeye alıştı. Baskı, yokluk ve zulmü tevekkülle karşılayıp bedelini sandıkta gösterme kültürü var. Bu hakkını elinden alınması beklenmedik sonuçlara yol açabilir.

Muhalefetin burada dikkate alması gereken husus, hukuksuzluğun başladığı an sessiz kalmanın ağır bedeli olduğunu görmektir. Diyarbakır’da başlayan hukuksuzluk İstanbul’a ulaşınca şaşırmak, hayrete düşmek tarihsel bir yanlıştır. Dün susmuş olmanın bedeli elbette İmamoğlu’nun görevden alınıp yerine bir kayyım atanması değildir. Ancak muhalefet sudan nedenlerle görevden alınan HDP’li belediye başkanlarını cezaevinde ziyaretle işe başlamak doğru bir fikir olabilir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi