Erkek üzerinden devam ettirilen soy, mezar taşlarında da sürüyor: Anne ismi neden yok?

Erkek üzerinden devam ettirilen soy, mezar taşlarında da sürüyor: Anne ismi neden yok?
Eril sistemin hâkim olduğu sosyal yaşamdan kadın kimliği siliniyor. Mezar taşlarında baba ismi yer alırken, anne ismi kullanılmıyor.

Remzi BUDANCİR 


+GERÇEK- Kadına yönelik şiddet, erkek egemen sistemin kadını her alanda ötelemesi, yer yer ismini dahi kullanamaz hale getirmesi bilinen bir gerçek. Kuşkusuz kadının yok sayıldığı alanların başında din, devlet ve gücü elinde bulundurmak isteyen sistemlerde daha sık karşımıza çıkıyor. Ama öyle bir alanda kadını yok sayma girişimleri olmuş ki, bu inkârla ancak tesadüfen karşılaşıyoruz. Kadın inkârı her alana sirayet etmiş durumda. Bunlardan biri de mezar taşları. Benim bu ihlal ve yok sayma ile karşılaşmam tamamen tesadüf oldu.

MEZAR TAŞLARINDA ANNE YOK, SADECE BABA VAR

2017 yılında babamı kaybettikten sonra mezarını yaptırmak istedik. Açıkçası mezarın nasıl yapıldığını, ne tür usuller uygulandığını bilmiyordum. Bu işlerle uğraşan bir usta ile konuşup anlaştık. Ne gerektiğini sorduğumda bana "Doğum- ölüm tarihi, kütük isim bilgileri yeterli" dedi. Onları verdikten sonra pek takip etmedim. Mezar tamamlandıktan sonra da pek dikkatimi çekmedi. Sonradan fark ettim ki mezar taşında ölen kişinin ismi, ölüm, doğum tarihi ve sadece babasının ismi yer alıyor. "Mezar taşında neden anne ismi kullanılmıyor" diye sorduğumda "Genellikle böyle oluyor. Anne ismi kullanılmıyor. Sadece baba ismi kullanılıyor" cevabını aldım. Diğer mezarlara baktığımda da hiçbir mezarda ölen kişilerin anne isminin yer almadığını, sadece baba isminin yer aldığını gördüm. 2020’de ise annemi kaybettiğimde ısrarla mezar taşına annesinin de isminin yazılmasını istedim. İlk etapta buna mezarcı dirense de, ısrarcı olmam üzerine hoşnutsuz bir tavırla "Sen bilirsin" deyip bu defa anne ismini yazdı. 

Kişisel hikâyemde önüme çıkan mezar taşlarında anne isminin yer almasının nedeni neydi? Dini anlatımlarda "Cennet anaların ayağı altında" gibi birçok deyimle annelik rolünü kutsayan inançta neden ölüm sırasında annelik yok sayılıyor? 

Tarihçi Ayşe Hür, HDP Urfa Milletvekili, eski müftü Nimetullah Erdoğmuş ve HDP eski milletvekili Sosyolog Seher Akçınar Bayar mezar taşlarında annenin, kadının isminin neden yer almadığı, bunun dini, sosyolojik ve tarihsel arka planını +Gerçek’e değerlendirdi.

DİYANETE GÖRE MEZAR TAŞLARI NASIL OLMALI?

Diyanet İşleri Başkanlığının internet sitesinde bu konu ile ilgili bir kural, ya da mezar taşlarına ne yazılması ile ilgili net bir tanım yok. Din İşleri Yüksek Kurulu’na konuya ilişkin gelen sorulara şu cevap verildiği görülüyor: "Sahabilerden Osman b. Maz’ûn (r.a.) ölünce cenazesi o günkü Medine’nin dışında gömülmüştü. Resûlullah (s.a.s.), Osman’ın mezar yerini belli edecek bir taş istemiş ve getirilen taşı mezarın başına koyunca, "Bununla, kardeşimin kabrini işaretliyorum, ailemden ölenleri bunun yanına defnedeceğim." (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 63) buyurmuştur. Ancak kabirlerin bir-iki karıştan yüksek yapılması, üzerlerine bina veya kubbe inşa edilmesi; kabir taşlarına kimlik bilgilerinin ötesinde aşırı övgü sözlerinin; ölümden ve kaderden şikâyet eden ifadelerin yazılması uygun görülmemiştir." 

Diyanet İşleri Başkanlığı internet sitesinde yayınlanan makalelerde mezar taşlarının nasıl olması gerektiğine ilişkin bilgiler var. Ancak mezar taşlarına anne isminin yazılmaması yönünde bir önerme yok. Osmanlı döneminden başladığı belirtilen mezar taşlarına Arapça "Hüve’I-Bâki" yazısının yer aldığı belirtilen makalenin ilgili bölümü şöyle: "Allah’ın ebedîliğini ifade eden ve Osmanlılarda mezar baş taşlarına yazılması adet olan Arapça bir ibaredir. Dünya hayatını sona erdiren ölüm hadisesi, ibret alınması gereken bir olaydır. "Hüvelbâki=ölüm- süz ve ebedî olan sadece O’dur" ifadesi, insana bir yandan Allah’ın üstün kudret ve ebedîliğini hatırlatırken, öte yandan kulun faniliğini ve ölüm karşısındaki aczini dile getirmektedir." 

HÜR: ÖNEMLİ KİŞİLERİN EŞLERİ VEYA KIZLARININ BİLE ADLARI NADİR DURUMLAR DIŞINDA MEZAR TAŞLARINA YAZILMAMIŞTIR

Diyanet İşleri Genel Başkanlığı’na göre mezar taşlarına yazılan yazı geleneği Osmanlı geleneğine dayanıyor. Mezar taşlarında Osmanlı'dan günümüze resmi kayıtlara göre hareket ettiği ve bununda toplumun tüm kesimlerine yayıldığına benziyor. Tarihçi Ayşe Hür, mezar taşları ile ilgili "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır!" yazısında Osmanlı’da mezar taşlarını detaylı bir şekilde mercek altına almıştı. Mezar taşları ile ilgili Edhem Eldem’in ‘İstanbul’da Ölüm, Osmanlı İslam Kültüründe Ölüm ve Ritüelleri’ kitabını işaret eden Hür,  şunları aktarıyor:

"Edhem Eldem der ki ‘Osmanlı mezar taşlarının başlıca işlevlerinden biri, gömülü kişinin sosyal konumunu olabildiğince öne çıkarmaktı. Başka bir deyişle, kamusal alan sayabileceğimiz mezarlıklarda ölüler, hayatlarındaki toplumsal imajlarını sürdürmek durumundaydılar. Oysa kadınların hayatının kamusal alandan çok özel alanda geçiyor olması bu yansıtmayı hemen hemen imkânsız kılmaktaydı. Dolayısıyla, genellikle meslek ve paye sahibi olmayan kadınları kamusal alanda tanımlamanın yolu, bağlı bulundukları ve kamusal alanda açılımları bulunan erkeklerden geçmekteydi. Bu yüzdendir ki ortalama Osmanlı kadını ancak babasının kızı ve varsa kocasının eşi olarak tanımlandığında gerçek manada bir görünürlük kazanabiliyordu." Bu bağlamda önemli kişilerin eşlerinin veya kızlarının bile adları nadir durumlar dışında mezar taşlarına yazılmamıştır. Örneğin Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı Postnişini Abdünnafi Baba’nın karısının mezar taşında dahi ‘kadının adı’ yoktur. Edhem Eldem’e göre birçok açıdan modern bir kişilik sergileyen Nafi Baba, Masonlarla ilişkisi olduğu rivayet edilen, oğlu ve torununu dergaha komşu olan Robert Kolej’e yollayan, 1908 ‘ihtilali’nde Jön Türklerle ilişki kurmuş biriydi. Kendisinden beş veya altı yıl önce vefat eden karısının mezar taşında, kadının Bektaşiliğe bağlılığına dair sözler, daha da önemlisi evlilikte geçirdikleri birliktelik ve hoş zamanlara vurgu yapılmasına rağmen ölenin adı kaydedilmemiş, sadece "Nafi Baba’nın zevcesi" diye belirtilmişti."

KUTSALLIK ATFEDİLEREK KADININ KİMLİĞİ GÖRÜNMEZ KILINDI

Osmanlı’dan başladığı belirtilen mezar taşlarında kadının yok sayılmasının inançla bir ilgisi var mı? Bu konuda herhangi bir önerme olmuş mu? "Sizin dikkat ettiğiniz bu detay üstten bakınca küçük bir detay görünse de, bunun derinliğini irdelediğiniz zaman ister dini olsun, ister kültürel olsun ister sosyolojik olsun, ister tarihsel olsun, karşınıza çok ciddi tarihsel sorun çıkıyor" diyen HDP Urfa Milletvekili, eski müftü Nimetullah Erdoğmuş’a göre bu, konu üzerinde tartışma yürütmek kadar ciddi bir mesele. Öncelikle mezar taşını okuyup Fatiha ithaf edip geçmenin ötesinde, karşımıza kadın kimliği ve buna bağlı olarak annelik rolünün çıktığına dikkat çeken Erdoğmuş, "Dinlerin kendi doğum dönemi ile pratikleriyle karşılaştığımızda çok ciddi çelişkilerin olduğuna şahitlik ediyoruz. Birçok mesele konu gibi, bu kadın kimliği aslında dinde karşınıza çıkıyor. Din aydınları, ulema bir takım farklı farklı açıklamalar yapıyorlar. Hatta savunma bile yapacak durumdalar. Kadın kimliğinin görünmezliği üzerinden mezhepler görüşler ileri sürmüştür. Kadının kimliğine dönüp baktığımızda, İslamiyet’le ilgili anlayışı göz önünde bulundurarak söylersek, kadının kimliği, kadının görünmez varlığı üzerinden inşa edildiği bir noktaya gelmişiz. Kadın tarih içerisinde önce bir görünmez kılınmış, .sonrada o görünmez varlığı üzerinden kadının kimliği daraltılmış. Ne ile daraltılmış? Annelik rolü ile öncelikle kadının kimliği daraltılmış. Buna bir kutsallık ta atfederek kadın annedir, eştir, bacıdır, çocuğuna kendisini feda eder. Kadının kimliğini tamamen, dikkat ederseniz kadının o kendisine ait olan varlığını getirip bir şeye bağlamışız.  Zamanla kadının toplumdan, sosyal hayattan kültürel bir takım faaliyetlerden tamamen koparmışız. Ben bu sıkıntıları biraz ona bağlıyorum" dedi.

SOY- SOP, ERKEK EGEMEN HIRSI KABİRLERE BİLE YANSIDI

Kadın kimliği ve kadının toplumdaki rolünün "Kutsallık" üzerinden daraltıldığını hatırlatan Erdoğmuş, son modernizmle beraber kadın haklarının artık konuşulur olduğuna dikkat çekti. Mezar taşlarında annenin, kadının isminin yer almaması ile ilgili dinde ne tür tanımlamalar var? Erdoğmuş’a göre bu konuda tarif oldukça net. İslam dini dahil olmak üzere, tüm dinlerin soy sop geleneği gibi tüm imtiyazları yasakladığını vurgulayan Erdoğmuş, "Pratiğinde o var mı, bu tartışılır. Şimdi soy-sop geleneği öne geçince ister istemez erkek üzerinden zaten oluşturulan bir iktidar var. Bir hakimiyet ve bir egemenlik var. O, yani erkek bu defa kadının bütün dünyasına hükmetmeye başladı. Şimdi mezarlığa gelince... Bu konu ile ilgili Kuran'da geçen, Peygamber efendimizin hadisi şeriflerinde bu şekilde acaba bir yönlendirme mi var ki bu uygulama bu kadar kabul görmüş? Asla böyle bir yönlendirme yok. Bir defa Kuran’da Tekasür Süresi var. Orada İnsanı, özellikle insanın hırsının bu kadar çok şeye açık olduğunu ifade eder. Der ki; ‘Siz o kadar çok hırslısınız, o kadar çok şey istiyorsunuz ki… Kabirleri bile bu işe karıştırıyorsunuz.’… Sadece yaşayan hayatınızla ilgili hırsınızı hakim kılmıyorsunuz, bunu mezarlarınıza bile yansıtıyorsunuz. Biz burada hırsı, bir soy- sop hırsı, bir erkek egemen hırsı olarak yorumlarsak, bunun kabirlerimize bile bu şekilde yansıdığını Kurandan da öğrenebiliriz. Hadisi şeriflerde ise tam tersi bir şey var. Mesela annesi ile vefat edenin anılması ile ilgili bir tavsiye var. Hatta Peygamber efendimiz, ‘eğer annesinin adını bilmiyorsanız, onu Havva annemize atfen dile getirin’ der. Yani deyin ki ‘Havva’nın çocuğu falancanın ruhuna…’ gibi bir tavsiyesi var" diye anlattı.

KADININ ANNELİK ROLÜNÜ DE BU DEFA MEZARDA ELİNDEN ALDIK

Mezar taşında kadın isminin yer almaması bir gelenek mi? Bazı geleneklerin toplumsal kabulle ancak varlığını sürdürebileceğini ifade eden Erdoğmuş, bunun mümkün olmadığını söyledi. "Gerçekten de şu andaki uygulama bir gelenek de değil" diyen Erdoğmuş, şunları söyledi: "Öyle gelenekler var ki, öyle örfler var ki, öyle adetler var ki rıza üzerinden bir toplumsal kabulle yaşarlar. Fakat bu bir gelenek değil, belki de bir görenektir. Şunun için görenektir. Gören aynısını uygulamış, itiraz etmemiştir. Sonuçta o iklimde vefat, ölüm, ölümün üzerindeki etkisi ile kimse de sorgulamamıştır. Bu kabristanla ilgili sizin bu çalışmanız belki de bunu kıracaktır. Bu sorgulamayı çok anlamlı buluyorum.  Annelik rolünü de bu defa mezarda elinden aldık. Bundan sonra ben de bu konu üzerine daha dikkatli olacağım, bu konu üzerinde daha da yoğunlaşacağım."

DİRİLERİN KAVGASINDA ÖLENLERİN ARAÇSALLAŞTIRILDIĞINI GÖRÜYORUZ

Dinde tarifi olmamasına rağmen yaygınlaşan bu uygulamanın sosyolojik boyutu nedir? Toplumda neden bu denli kabul gördü?  Mezar taşlarının dirilerin ölüler üzerinde, dirilerle girdikleri kavganın, hırsın, benliğin yapıldığı, soğuk taşlar olduğunu ifade eden Seher Akçınar Bayar, "Dirilerin kavgasında ölenlerin araçsallaştırıldığı güç gösterisi yazıtları. Ölüye saygıyı anlatan şeylerden bir tanesi olan mezar taşları hayatımızın bir parçası. Ölüye kimlik, tanınırlık, adres, geride varsa kalanlarına özlemlerini dindirdikleri bir mekân, anı taşı, bu dünya yaşamı ile ahiret yaşamının buluştuğu son durak. Ölen için öldükten sonra bir mezar taşının olması önem arz eder mi bilinmez lakin geride bıraktıkları için oldukça önemli bir anlam, miras… Bu topraklarda kiminin mezar taşı dahi yokken, olanların bile zaman zaman mezar taşlarının yok edildiği ve onlara saygı duyulmadığı bilinmekte" dedi.

İSLAM DİNİNDE BABANIN ADININ YAZILMASI ZORUNLU DEĞİL

Mezar taşlarına ülkenin farklı bölge ve illerinde farklı şeyler yazılmasının kültür, din ve elbette gelenekle ilgili olduğunu belirten Bayar, "Mezar taşlarının üzerine neden sadece babanın soyadının yazıldığı sorusuna bakılacak olursa Müslümanlar açısından bakıldığında dini kaynaklar ve öncelikle Kuran, sünnet ve hadislerde böyle bir farziyetin olmadığı görülür. Hz. Peygamber dönemine bakıldığında ağırlıklı olarak çocukların anneleri ile anıldığı tanındığı görülür. Zor bir kentte zor koşullarda insanları adalet, eşitlik ve özgürlüğe çağıran halkına ‘Ey Ursalim, karmaşanın kenti!’ şeklinde hitabeden, her defasında halkı tarafından ne kadar zor durumlara maruz bırakıldığı bilinen, babasız dünyaya gelen ve adı sürekli annesi ile anılan ‘Meryem’in oğlu İsa’ olarak bilinen İsa Peygamberin Kur’an'da bu biçimde anılması tesadüf olmamalı. Kur’an bir peygamberi nesep olarak bir kadına atfediyor. Pekâlâ her şeyi yaratmaya Kadir olan Allah İsa Peygamberi babasıyla da tanımlayabilirdi. Fakat bunun yerine ‘Meryem’in oğlu İsa’ tanımlaması ile bir erkeğin nesebini annesiyle tanımlamakta bir beis görmüyor. Buradan hareketle mezar taşlarına anne ya da babanın yazılması nesebe atıf ise İslam dininde babanın adının yazılmasının zorunlu bir hal olmadığı görülür" dedi.

SADECE MEZAR TAŞI DEĞİL, ERKEK ÜZERİNDEN SÜREN SOYADI ZORUNLULUĞU VAR

Bazı taşlarda annenin, bazılarında babanın yazılmasının nedeni tamamen kültürel değerler ve gelenekler ile alakalı olduğunu ifade eden Bayar, "Türkiye’de pek çok alanda bilhassa dinsel alanda eril bir zihniyet hâkim olduğundan bu durumun bir yansıması olarak mezar taşlarında ağırlıklı olarak babanın adı yazılmaktadır. Benzer bir yansımayı başka alanlarda da görmekteyiz. Doğan çocuğun annesinin değil de babasının soyadını alması gibi. Veya her ne kadar yasal olarak esnetilse bile uygulamada toplumumuzda hala erkek ve kadın evlendiğinde kadının erkeğin soyadını alması zorunluluğu vardır. Ve evlendikten sonra soy kütüğünün eşinin soy kütüğünün nüfusa bağlı olduğu yere alınması gibi zorunluluklar" diye konuştu. 

Öne Çıkanlar