Geçmişle yüzleşmek

Geçmişle yüzleşmek
Artı TV'de yayımlanan Söz Sırası programına İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan konuk oldu.

Öztürk TÜRKDOĞAN


ARTI GERÇEK-Utanılacak bir geçmişiniz varsa; ancak ve ancak  yüzleşerek bu utançtan kurtulabilirsiniz. Geçmişle yüzleşme konusu Türkiye bakımından çok önemli bir konudur. Çünkü sürekli geçmişte yaşanan çok büyük olaylar, acılı olaylar, soykırım suçları, ağır insan hakları ihlalleri söz konusu olduğunca hep bir reddiyecilik karşımıza çıkıyor. Oysa Türkiye'de geçmişle yüzleşme bağlamında çeşitli özür dilemeler de olmadı değil. 2011 yılında Başbakan Erdoğan Dersim Katliamı için devlet adına özür dilemişti. Yine asimilasyon politikalarının terk edilmesi konusunda çok fazla sözler sarf edildi. 2013'te andımız kaldırılmış militarizmi ve asimilasyonu çağrıştıran ezberler ortadan kaldırılmıştı. Bunlar küçük girişimler olarak karşımızda duruyor. 

Gerçek anlamda geçmişle yüzleşmek için Hakikat Komisyonu'nun kurulması gerekiyor. İnsan hakları savunucuları olarak bizler, uzun zamandan beri Türkiye'nin özellikle 24 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet'in ilanından bugüne geçen süreyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu sadece devletin geçmişiyle yüzlşmesi değil toplumun da geçmişle yüzleşmesine katkı sunacaktır. 

23 Nisan 1920'de TBMM açıldığında inkarcılık yoktu. Osmanlı Meclis-i Mebusan'ından geriye kalan mebuslar ve yine Milli Mücadele'ye katılan insalar M.Kemal'in ve arkadaşlarının öncülüğünde Meclis'in açılışını gerçeleştirdiler ve bir kurtuluş gerçekleşti. Ama daha sonra malesef 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması ve akabinde gelişen olaylarla 1924 Anayasası ile tekçi bir ulus devlet inşasına geçildi. Halbuki 1921 yılında 23 Nisan 1920 ruhuna uygun olarak Adem-i Merkeziyetçiliği esas alan bir anayasa kabul edilmişti. 

Geçmişle yüzleşme konusunda belki de hepimizin üzerinde durması gereken olayların başında Ermeni Soykırımı geldiği kanaatindeyim. Sadece Ermenilere değil diğer halklara yönelik gerçekleştirilen soykırımın geçmişle yüzleşme konusunda ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye'de çok fazla laf kalabalığı yapılacak. Osmanlı zamanındaki zorunlu göç yani tehcir, şimdi TCK'nın 76.Maddesinde tanımlanan soykırım suçunun ana unsurlarından bir tanesi. İnsanlar bunu nasıl anlamak istemiyor hayret verici. 

Doğu Perinçek'in İsviçre'ye karşı açtığı davada AİHM büyük dairenin Perinçek kararı, soykırmı kabul etmek veya inkar etmenin ifade özgürlüğü kapsamında ele alnması gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla Türkiye'de bu hafta boyunca yaşanacak tartışmalarda soykırımla ilgli olarak hiç kimseye soruşturma ve dava açılmaması gerekiyor ki AİHM'in bu yönde bir kararı olduğunu vurgulamak istiyorum. 

Geçmişle yüzleşme konusu o kadar önemli ki bir türlü gelecek inşa edemiyoruz. Kürt sorununda sağlıklı bir çözüm süreci gerçekleştiremedik. Alevilerin eşit yurttaşlık talebi konusunda sağlıklı bir gelecek inşa edemiyoruz. Yine farklı etnik ve inanç gruplarının geçmişte karşılaştıkları ağır insan hakkı ihlalleri noktasında yüzleşme gerçekleşmediği için sağlıklı bir gelecek inşa edemiyoruz. Halbuki toplumsal barışın sağlanması açısından Türkiye'nin mutlaka geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bu konuda bazı adımlar atıldı örneğin 1960 Darbesi'yle yüzleşildi. Yassıada Yargılamaları ile ilgili bu Meclis kanun çıkardı. Rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının itibarları iade edildi. Varislerine maddi ve manevi tazminat ödenmesi ile ilgili komisyon kurulması kararı alındı. Peki ya diğer askeri darbeler? Türkiye'de o kadar çok askeri darbe yapıldı ki bütün bunlarla yüzleşilmesi gerekiyor. Dersim, Ermeni soykırımlarıyla yüzleşilmesi gerekiyor. Kürtlere ve Alevilere yönelik asimilasyon politikalarıyla yüzleşilmesi gerekiyor. Rejim muhalefetinin solculara, sosyalistlere yönelik insan hakları ihlalleriyle yüzleşişmesi gerekiyor. Bunlar için de her fırsatta dile getirdiğimiz gibi Hakikat Komisyonu kurulması gerekiyor. Belki de yapılacak tartışmaların daha sağlıklı zeminde yürütmek ve bu tartışmalardan tarihsel gerçekliklere uygun sonuçlar çıkarmanın yolunun Hakikat Komisyonları kurmak olduğunu vurgulamak istiyorum. Ondan sonra adalet tartışılacaktır. Çünkü adaletin iyileştirici bir yanı vardır. İnsanlar geçmişte yaşanan hakikatleri öğrendikten sonra bizim onarıcı adalet dediğimiz adalet biçimlerine başvurulacaktır. Yani özür dileme, gönlünü alma, utanç müzeleri kurma, hafıza merkezleri açma ve uygun tazminatlar ödeme gibi... Bu şekilde gelecekte bir daha aynı suçların asla işlenmemesi noktasında güvence verme demektir. Ben bu vesileyle Türkiye'nin Hakikat Komisyonları konusunu gündemine alması gerektiğini ve gerçekten geçmişiyle yüzleşme noktasında kuracağı bir Hakikat Komisyonu'nun çok önemli olacağını vurgulamak istiyorum. 

Öne Çıkanlar