Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mümkün mü?

Siyasal İslamcıların ilgilendiği şey sistem değil, gücün kimde olduğu. Güç ve yetkiyi yitirdikleri zaman Başkancı rejimden yana olacaklarını savlamak, siyasal İslamcıları hiç tanımamak olur.

Altı muhalefet partisinin Meclis'te bir "anayasa masası" kurması, İyi Parti lideri Meral Akşener'in "Başbakanlığa adayım" açıklaması, anketlerde ibrenin Millet ittifakı + HDP'den yana dönmesi (Başkancı  Rejim yanlısı partilerin azınlığa düşmesi) gibi gelişmeler bugüne kadar soyut bir siyasal fikir olan "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"in somut bir gerçekliğe dönüşmesini olasılık dahiline soktu.

"Ama acaba bugünün muhalefet partileri, gelecek seçimde Meclis‘te anayasayı değiştirecek bir çoğunluk sağlayabilecekler mi?" 

Bu oldukça yanıltıcı bir sorudur, zira  Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını kaybettiği bir durumda dahi AKP'nin (ya da ondan arta kalanların) hala Başkancı Rejimden yana olacakları varsayımını içeriyor. Oysa (MHP'nin aksine) siyasal islamcıların ilgilendiği şey "sistem" değil, "güç ve yetkinin" kimde olduğu. Tüm güç ve yetkiyi yitirdikleri durumda da "ilke gereği" Başkancı rejimden yana olacaklarını savlamak, siyasal islamcıları hiç tanımamak olur. 

Dolayısıyla mesele, Cumhurbaşkanlığını kimin kazanacağıdır. Eğer Erdoğan yeniden seçilmeyi bir şekilde başarırsa, mevcut Başkancı Rejim pekişerek devam eder. Ama eğer bunun aksi olursa, Erdoğan'ın partisinin de en hızlı "parlamentarist" olacağından kimsenin şuphesi olmamalıdır.
 

Ayrıca bu örneğin de işaret ettiği gibi, mevcut Başkancı Rejim, adeta terziye sipariş edilmiş bu takım elbise kadar kişiye özgüdür.  Erdoğan için dizayn edilmiştir. Erdoğan sonrası dönemde sürmesi pek olası değildir. 

Yine mevcut rejim, bir süreklileştirilmiş OHAL rejimidir ve yarattığı toplumsal gerilimler zaten son haddine verdiği için ve temel gerekçesi olan "darbe tehdidi" artık toplumu ikna edemediği için de miadını doldurmuştur. Her ne kadar temel siyasası "Kürt anasını görmesin" prensibine(!) dayanan MHP ve Saray etrafındaki güç yoğunlaşmasını kurumak isteyen AKP ısrar etse de Başkancı Rejim çoktan iflas etmiş durumdadır. 

Aslında bu partileri de aşağıya doğru çeken bir rol oynamaktadır. Başkancı Rejim'in konulduğu uluslararası şartlar da temelden değişmiştir.

Dolayısıyla, evet, burjuvazinin siyasal egemenlik biçiminde bir dönüşüm mümkündür. Ancak bu kez de alternatif model üzerinde farklı önermeler ortaya çıkacaktır. Yani, "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem"in de farklı versiyonları ortaya çıkacaktır. İlkin, yapılacak değişiklik sadece 16 Nisan referandumunda değiştirilen anayasa maddelerinin iptalinden mi ibaret olacaktır?

Yoksa, 16 Nisan gecesi siyasal rejimde de bir takım düzenlemeler (örneğin hükümet kurmanın kolaylaştırılması, düşürmenin zorlaştırılması gibi) de gündeme gelecek midir?

Kilit nokta ise, güçlendirilenin ne olacağıdır. Mevcut Başkancı Rejim, merkezi devletin olagan üstü güçlendirilmesini ifade ediyor. 

Bunun, sadece Cumhurbaşkanlığından TBMM'ye yetki devriyle telafi edilmesi mümkün olacak mıdır? Yoksa, aynı zamanda yerellerde de buna paralel biçimde, mevcut halde vali ve kaymakamların elinde aşırı derecede yoğunlaşan gücün belediyelere ve belediye meclislerine devri de sözkonusu olacak mıdır? 

Kanımca, gerçek bir "Meclisler Sistemi", sadece "Büyük Meclis"in (yani TBMM'nin) güçlendirilmesi ile kurulamayacak, yerel halk meclislerinin de TBMM ile organik bir bütün oluşturması gerekecektir - ki 1921 Anayasası'nın öngördüğü siyasal sistem de budur. Ankara'da egemen bir "Büyük Meclis" ve her ilde, o ili özerk biçimde idare eden halk meclisleri.

Mevcut Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini ikiye bölüp, önemlice kısmını yeniden ihdas edilecek Başbakanlığa devrettiğinizde, hükümetlere KHK ile yönetme yetkisini verdiğinizde. HSK atamalarını yapma yetkisini hükümete devrettiğiniz de, vb. aslında mevcut modeli dönüştürmemiş, biçimsel değişikliklerle yeniden üretmiş olursunuz. Aynı biçimde yerellerde valilerin, belediyeler üzerindeki egemenliğini, kent yönetiminin atanmışların elinde yoğunlaşmasını, belediyelerin yetkilerinin kent hizmetleriyle sınırlanmasını sürdürdüğünüzde de mevcut siyasal modeli yeniden üretmiş olursunuz. 
Topyekün bir demokratiklemenin asgari koşulu ve başlangıç noktası ise, merkezde TBMM'ye, yerellerde ise seçilmiş halk meclislerini ve belediyeleri önceleyen bir "meclisler sistemi" olabilir ancak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi