Güldem Atabay: TL’deki erime bir faiz artışı ile yapılsaydı bugün rezerv artışını konuşuyor olacaktık

Güldem Atabay: TL’deki erime bir faiz artışı ile yapılsaydı bugün rezerv artışını konuşuyor olacaktık
Ekonomist Güldem Atabay, AKP hükümetinin ekonomi yönetiminde bir süredir politika üretmekten vazgeçtiğini belirterek, üretilen projelerle erken seçimin kaçınılmaz olduğunu belirtti.

Ekonomist Güldem Atabay Paraanaliz'deki yazısında, ekonomi yönetimindeki politika üretimin eksikliğine dikkat çekti. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin, şaşalı bir isim vererek "heteredoks politikalar" dediği yöntemleri Atabay, "zihni sinir yöntemlerle Türkiye ekonomisinde derinden hissedilen krizi seçimlere kadar idare edebilme" olarak nitelendirdi.

"7 Ocak Cuma akşamı itibarıyla KKM hesaplarının 107,6 milyar liraya yükselmesiyle "vatandaşımızın kur korumalı Türk lirası mevduat hesabına aşırı ilgi gösterdiğini" henüz göremiyoruz.  Keza, gerçek kişilerin döviz mevduatları 164 milyar dolar civarına oturarak kemikleşmiş durumda" diyen Atabay sözlerini şöyle sürdürdü:

"KKM’nin bir başarısı varsa o da TL’den dövize geçişle oluşan kanamayı kesmiş olması.  TL’nin kamu kaynaklarınca baskı altında olduğu gerçeği de bu kanamanın durdurulmasının maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu anlatıyor. Keza merkez bankasının swap hariç rezervleri bu süreçte -55 milyar doları aşmış durumda."

Atabay yazısında, "TL’deki erime bir faiz artışı ile yapılsaydı bugün rezerv artışını konuşuyor olacaktık elbette.  Ancak bu hükümetle bunları değerlendirmek için zaten artık çok geç. Faiz artışının kazandıracağı zamanın etkili ekonomi politikaları üretmek için kullanmayarak harcanışının 20 yıldaki son örneği Ağbal dönemi elimizde zaten veri ifadelerine de yer verdi.

AKP hükümetinin ekonomi yönetiminde bir süredir politika üretmekten vazgeçtiğini belirten Atabay erken seçimin kaçınılmaz olduğuna da değindi.

Paraanalizde yayımlanan Atabay'uın yazısının ilgili kısmı şöyle:

"AKP hükümeti bir süredir ekonomi yönetiminde politika üretmekten vazgeçmiş durumda.  Vazgeçme sonucunu yaratan neden de elbette Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle beraber oluşan güç konsolidasyonu çerçevesinde Saray danışmanları ve Bakanlar Kurulu’nun etkin olmayan ilişkileri içinde vizyon, bilgi, beceri kaybı yaşanması.

Devlet yönetiminin şirketleşme adı altında partilileşerek militanlaşması.

Slogan haline dönüşen 128 milyar dolar satışı ile arka planda oluşan dengesizlikler nasıl Ağustos 2018 kur krizinin üzerine iki yıl bile geçmeden yeni bir kur krizi eklediyse, şimdi yine benzer bir döneme tanık olmaktayız.

Tabelada faiz %14’e inerken, mevduat faizinin %20’ye, tahvil faizinin %25’e, kredi faizlerinin %30-40’a yükselmesi izlenen yanlış para politikasının ne derece vahim olduğunu anlatıyor. TL’yi sürdürülemez şekilde baskılarken, yükselen enflasyona karşı endekslenen ürünler çaresizliğin ve sorumluluktan yoksunluğun boyutunu yansıtması açısından esef verici. Daha bugün IMF’nin uyarıları Fed’den kaynaklı dalgaya karşı merkez bankalarını para birimlerini korumaya davet ederken, biz 20 Ocak’ta yeni bir faiz indirimini konuşuyoruz.

Böylesi projeci yaklaşımla ekonominin idare edilmesinin mümkün olmayışı bir yana, proje ürünlerle mevcut krizli dönemin idare edilişinin uzun soluklu olması da mümkün değil.

Bakanlık tarafından gelen benzer açıklamalar baktıkça, Türkiye ekonomisinin neden Haziran 2023 seçimlerine kadar zamanı olmadığı da ortaya çıkıyor. Bu yüzen zaten en geç Eylül 2022’de yapılacak milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimi iktidar için optimal tarih olarak görülüyor."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Öne Çıkanlar